Huk: Mücmel ve mübhem bir sözden maksadın ne olduğunu açıklayan beyan.
BEYAN-I ZARURET
Huk: Zaruri beyandır. Susmak suretiyle ifade edilen mâna, beyan-ı zaruret kabilindendir.
BEYANNAME
f. Durumu yazı ile bildiren açıklama.
BEYARE
f. Kısa boylu ve bodur olarak yerde yetişen nebat, meyve ve sebze. Kavun, karpuz, kabak...gibi.
BEYARİŞ
f. Çare. Tedbir. Deva, derman. İlâç, tiryak.
BEYAT
Geceleyin çalışma, geceyi işle geçirme.
BEY'AT
(Bak: Biat)
BEYAVAR
f. Meşguliyet, meşgul olma, uğraşma, iş.
BEYAZ
Aklık, beyazlık. * Aydınlık. * Yumurta akı. * Müsveddenin temize çekilmesi.(Aynada saçıma baktıkça, beyaz kıllar bana diyorlar: "Dikkat et!" İşte o beyaz kılların ihtariyle vaziyet tavazzuh etti. Baktım ki; çok güvendiğim ve ezvakına meftun olduğum gençlik elveda diyor ve muhabbetiyle pek çok alâkadar olduğum hayat-ı dünyeviye sönmeğe başlıyor ve pekçok alâkadar ve âdeta âşık olduğum dünya, bana "Uğurlar olsun" deyip, misafirhâneden gideceğimi ihtar ediyor. L.)
BEYAZÎ
Aklık, beyazlık. * Uzunluğuna açılan yazma kitap. * Sığır dili.
BEYD
Helâk olmak. * Gayr, diğer.
BEYDA
Tehlikeli mevki. * Sahra, çöl. * Medine ile Mekke arasında bulunan düz bir yer.
Gr: "Enne" lâfzı gibi, "şu kadar var ki, lâkin" mânâsında istisna edatlarındandır.
BEYDER
f. Ekin harmanı. * Doğru lügat.
BEYDERÎ
Harmancı.
BEYDÛDET
Mahviyet, hiçlik, yok olma.
BEY-GÂH
f. Pazar yeri, pazar.
BEYGAR(E)
f. Tekdir, azarlama, çıkışma. Sövme.
BEYHAKÎ
(Hi: 384-458) Büyük hadis ve fıkıh âlimlerinden olup asıl adı Ebubekir Ahmed bin Hüseyn'dir. İmam-ı Şâfii mezhebinde sözü sened yerine geçen büyük bir hadis âlimidir. Kendisi gibi daha birçok faziletli âlimler yetiştiren Beyhak bölgesinin Hüsrevcurd köyündendir. "Kitab-ün Nusus-uş-Şafiî" ile "Kitab-üs-Sünen Vel'âsar" ve "Essünen-ül-Kebir" ve bir de "Delâil-ün-Nübüvve"gibi eserleri vardır. (K.S.)
BEYHAN
Sır saklamıyan, aklında ve kalbinde olanları söyleyen kimse. Boşboğaz.
BEYHOŞ
f. (Bihûş) Şaşkın. Akılsız. Deli. Serseri.
BEYHÛC
Höyük. (Tarlada ve bostanda dikerler.)
BEYHÛDE
f. Boşuna. Boş yere. Faydasız.
BEYHUŞT
f. Kökünden çıkarılmış, dibinden koparılmış olan şey.
BEY'-İ BÂT
Kat'i satış.
BEYİN
t. Kafatasının en büyük kısmını kaplayan, kalınca ve dayanıklı üç zarla örtülmüş olan bir sinir merkezidir. Yumuşak ve beyazımsı bir kitle olan beyin, duygu ve bilgi merkezidir. Ak ve boz maddeden yapılmıştır ve iki yarım küre olarak yaratılmıştır. Yarım kürelerden birinde bir arıza sebebiyle bu merkezin vazifesini yapamaması hâlinde diğer yarım küre o vazifeyi yapmağa devam etmek ve ârızayı telâfi etmek özelliğinde yaratılmıştır. Meselâ: Bir yarım küredeki görme merkezi bozulsa insan kör olmaz. Diğer yarım küredeki merkez, bu vazifeyi devam ettirir.
BEYİNCİK
Art kafa çukurunda beyin kökünün üst arka kısmında bulunan merkezi sinir sisteminin bir organıdır. Mühim bir görevi, hareketlerimizin âhenk içinde olmasını sağlamaktır.
BEYİT
(Bak: Beyt)
BEYKARA
Kişinin başını sallayarak sür'atle gitmesi.
BEYKEM
f. Oda, salon, sofa. * Kasr, köşk.
BEYKUR
Sığır.
BEYLEK
f. Ferman, emir. Hüccet, vesika.
BEYLEM
Rende. * Kazma.* Açılmamış pamuk kozası.
BEYLERBEYİ
Tar: Sancak beylerinin başı. Osmanlı eyalet umumi valisi.
BEYN
Arası, arasında, aralık. İki şeyin arası. İkisinin ortası. Firkat. Ayrılık. * Burnu ve ayakları uzun karga.
BEYNAMAZ
(Bak: Bînamaz)
BEYNE BEYNE
İkisinin ortası. İkisinin arasında. Mücerred. Ne iyi, ne kötü.
BEYNEHÜMA
İkisi arasında.
BEYN-EL AHALİ
Halk arasında, ahali arasında.
BEYN-EL AKRÂN
Akranlar arasında.
BEYN-EL GUZÂT
Gaziler arasında.
BEYN-EL MİLEL
Milletler arası. (International)
BEYN-EL ULEMÂ
Âlimler arasında.
BEYNELMİLEL
(Beyn-el milel) Milletler arası. Milletler arasında. International.