t. Psk: İnsanın kendi varlığından ve kendine tesir eden çevresinde meydana gelen hadise ve değişikliklerin, bilgisine sahip olması hali. Şuurun dereceleri vardır. Meselâ: Düşünüyorum ve düşündüğümü biliyorum, yine düşündüğümü bildiğimi de biliyorum ve hakeza. Şuurlu olma ruhun bir vasfıdır. Maddede şuur yoktur. Ve şuurun maddi izahı şuursuzca bir izah olup batıldır. (Bak: Şuur)
BİLİNÇALTI
t. Psk: Şuur altı. Geçmişte yaşadığımız ve etkisi altında kaldığımız hâdiselerden şimdi hatırlayamadıklarımız, şu anda da varlığımızda meydana gelen hadiselerden bilgisine sahip olmadıklarımızın hepsi. İnsan şuurlu hareket ettiği gibi şuuraltı etkilerle de hareket eder. İnsan şuuraltının etkisiyle hareket ettiği zaman bu hareketini şuuruyla izah ederken bahane sebepler bulur. Ama bu sebepler hareketin mahiyetini izahtan uzak kalır.
Fiil mertebesine varmadan. Tasavvurda, tasavvurî olarak. Düşünce halinde. Kabiliyet ve istidat ile.
BİLKÜLLİYE
Tamamı ile. Büsbütün. Bütün ile. Tamamen.
BİLL
Mübah olan şey.
BİLLAHİ
Allah'a, Allah'tan. * (Yemin) maksadı ile söylenir.
BİLLE
Yaşlık, ıslaklık. Çiy dedikleri rutubet ki sabah vakitlerinde olur.
BİLLİT
Akıllı, hâzık ve mâhir kimse.
BİLLİZ
Kısa boylu adam. * Şişman kadın.
BİLLUR
Şeffaf, parlak taş, elmas gibi kıymetli. Cam gibi parlayan.
BİLMUKABELE
Karşılıklı. Karşılık olarak. Mukabil olarak.
BİL-MÜNAVEBE
Değişerek, nöbetleşe.
BİLMÜŞAHEDE
Görmek suretiyle, görerek.(Hem Sâni-i Âlem'in nihayet cemalde olan kemal-i san'atı üzerine enzar-ı dikkati celb etmek, teşhir etmek istemesine mukabil, en yüksek bir sada ile dellallık eden; yine bilmüşâhede O Zat'tır... M.)
BİLSAM
f. Zâtülcenb, akciğer zarı iltihabı.
BİL-UMUM
Bütün, tamamı, hep.
BİLV
Belâ. * Zahmet. * Tecrübe, imtihan.
BİLVASITA
Vâsıta ile. Birisinin vâsıta olması, aracılığı ile. * Edb: Terci' ve terkib-i bentleri teşkil eden parçaları birbirine bağlayan beyit.(Bak: Musarra')
BİLYAKÎN
Bir şeyi şeksiz ve şüphesiz olarak itikad-ı kavi ve sahih ile bilmek, derk etmek. (Bak: Yakin)
BİLYE
(C.: Belâya) Belâ, * Zahmet. * Tecrübe, imtihan.
BİM
f. Korku, havf. * Tehlike.
BİM Ü ÜMİD
Korku ve ümid.
BİMANEND
Eşsiz, nazirsiz.
BİMAR
(C.: Bimârân) f. Mariz, hasta, alil.
BİMARE
f. Hasta, alil. * Muharebeler veya akınlar esnasında ele geçirilen kadın esirlerin ayrıldıkları sınıflardan birinin adı.
BİMARHANE
Tımarhane. Akıl hastahanesi.
BİMARİSTAN
f. Tımarhane. * Hastahane.
BÎ-MEAL
f. Hükümsüz, mânasız, saçmasapan söz.
BÎ-MECAL
f. Mecalsiz, halsiz, dermansız, zayıf.
BÎ-MEKÂN
f. Mekânsız, yersiz, yurtsuz. * Serseri.
BÎ-MER
f. Sayısız, hesapsız.
BİM-İ CÂN
Can korkusu, ölüm korkusu.
BÎ-MİHR
f. Sevgisiz, şefkatsiz.
BİM-NAK
f. Korkmuş.
BÎ-MÜDAM
Devamsız.
BÎ-MÜDANÎ
Eşsiz. Denksiz.
BÎN
f. Kelime sonuna ilâve ile "gören, görücü" mânalarına gelir. Meselâ:
BİNA
f. Gören, görücü. * Göz.
BİNA'
(C.: Ebniye) Yapı, ev. Yapma, kurma. * Gr: Müteaddi, lâzım, meçhul, mütavaat gibi fiillerin esasını mevzu yapan kitab.
BİNA EMİNİ
İnşaatı kontrol eden.
BİNABERİN
f. Bunun üzerine, bu sebebe binâen, bundan dolayı.
BİNA-DİL
f. Basiretli. Kalbi hakikatı kavrayan.
BİNÂEN
...den dolayı, bu sebepten. Mebni ve müstenid olarak. Dayanarak.