(Lût Denizi) Sularının kesif ve dalgasızlığından dolayı bu isim verilmiştir.
BAHR-İ UMMAN
Arabistan ve İran'ın güneyinde kalan deniz.
BAHRİYE
Donanma ile ilgili işler. Devletin donanma ve deniz askerleri.
BAHRİYYUN
Gemiciler ve kaptanlar gibi deniz işlerini bilen kimseler.
BAHS
Noksanlık. Azlık. Nâkıs. Az. * Akarsu ile sulanmayıp yağmur suyu ile mahsül alınabilen tarla.* Zulüm. İşkence. * Uzaklık. * Gümrük almak. * Göz çıkarmak.
BAHS
Kazmak. * Ayırmak. * Saçmak. * Birşey hakkında etrafiyle söz söyleyip hakikatı araştırma. Konuşulan şey. * Teftiş. * Söz münazarası, muaraza, mübahese. * Bir mevzû hakkında tafsilât, açıklama. * İddialaşma.
f. Evvelce savaşlarda başa giyilen demirden yapılmış başlık. Miğfer.
BAHT-AVER
f. Talihli, şanslı, bahtlı.
BAHTE
Semiz, besili koyun. * Burulmuş üç yaşında koç.
BAHTEK
f. Uykuda iken ağırlık basma. * Fena tâlih, küçük şans.
BAHTERÎ
Salına salına yürüyen, yürüyüşü güzel olan adam. * Mağrur, kibirli. Kendini beğenmiş.
BAHT-I BÎDÂD
Kötü şans, insafsız tâlih.
BAHTİYAR
f. Bahtlı, talihli, mes'ud, mutlu, şanslı.(Elbette en bahtiyar odur ki: Dünya için âhireti unutmasın. Âhiretini dünyaya feda etmesin, hayat-ı ebediyesini hayat-ı dünyeviye için bozmasın, mâlâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin. Kendini misafir telâkki edip misafirhane sahibinin emirlerine göre hareket etsin. Selâmetle kabir kapısını açıp saadet-i ebediyeye girsin. M.)(Bahtiyar odur ki: Kevser-i Kur'anîden süzülen tatlı, büyük bir havuzu kazanmak için bir buz parçası nev'indeki şahsiyetini ve enaniyetini o havuz içine atıp eritendir. L.)
BAHTİYARANE
f. Bahtiyarcasına, mutlucasına, mesut olana yakışacak şekilde.
BAHTİYARÎ
f. Bahtiyarlık, saadetlilik, mutluluk. * İran'da bulunan şöhretli bir kavim.
BAHUR
Çok sıcak. Çok sıcaklık.
BAHÛR
Sıcakta yerden yükselen buhar. * Tütsü. Yakılarak güzel kokular elde edilen ot ve sâir şey.
BAHÛRDÂN
f. İçinde tütsü yakılan kap.
BAHUSUS
Hususiyle. En çok. Hele.
BAHUZÛR
Huzur ile. Huzuru ile.
BAHV
Hurmanın yaş olanı.
BAHYE
f. Dikiş, teyel.
BAHYE-ZEN
f. Terzi, dikiş diken, dikişçi.
BAHZ
Sıkıntılı olma, can sıkma. * Yük ağır gelip hayvanı çökertme. * Bir adamı çenesinden, sakalından tutup çekme.
BAHZEC
Yaban sığırının buzağısı.
BÂ-İ CERRE
Arabçada kendinden sonraki kelimeyi "esre" okutan bâ. (Bismillâhi'deki gibi).
BÂ-İ KASEM
Arabçada yemin maksadı ile kelime başına getirilen bâ. $ "Billâhi" gibi. * Farsçada: Bâ $ diye yazılırsa; ile, beraber, birlikte, sâhip mânalarına gelir. Arapçadaki Zû gibidir.
BAİD
(Bu'd. dan) Uzak. Irak. * Umulmadık.
BAİD-ÜL İHTİMÂL
İhtimalden uzak.
BAİKA
(C.: Bevâik) Belâ, felâket, musibet.
BAİM
Heykel, put, sanem. * Bön adam, câhil kimse.
BAİN
Dibi geniş olan bostan kuyusu. Geniş dipli kuyu. (Bak: Bâyin)