Dam. * Çatı. * Kubbe. * Kemer * Sakf. * Sabah vakti. * Telli sazlarda en kalın tel.
BAMDAD(AN)
f. Sabah, sabahleyin, seher vakti. Tan yeri.
BAMDADÎ
f. Seher vakti, erken.
BAME
f. Sakalı gür olan. * Sık, uzun ve kaba olan sakal.
BAM-GAH
f. Seher vakti. * Seher vaktinde.
BAM-I BÜLEND
Yüksek çatı. * Gökyüzü, sema.
BAM-I ÇEŞM
Gözkapağı.
BAN
Dam, çatı. * Sorgun ağacı. Bey söğüdü. * yun. Sevgilinin boyu. Farsçada kelime sonuna gelerek, Türkçedeki "ci, cu" ekleri yerini tutan mânâda kullanılır. Meselâ: Bağban: Bağcı.
BANBU
(Malezya dilinden) Sıcak ve yağışlı bölgelerde yaşıyan bir bitki cinsi. Buğday ailesinden olup ikiyüzden fazla çeşiti vardır.
BANDIRA
İtl. Geminin hangi devlete ait olduğnu gösteren bayrak.
İtl. Faizle para alıp veren, kredi, iskonto, kambiyo işlerini gören ticari kuruluş.Faiz dinimizde günahtır. Bankalar dar gelirlilerin paralarını faiz karşılığı toplar, zenginlere daha yüksek faizle verir. Bunlar dar gelirlilerin tasarruf ettikleri paralarla bir iş yeri açar, bir mal üretir ve bu malın fiatına, ödedikleri faizi de ekliyerek paranın asıl sahibine satarlar. Böylece bankada faiz karşılığı para yatıran dar gelirliler, kendi paralarıyla üretilen bu malları satın almakla kendi aldıkları faizden daha fazlasını yani zenginin bankaya ödediği faizi ödemiş olurlar. Hem bankacıyı, hem banka ile iş yapan ticaret erbabını kendi paralarıyla çalışmadan zengin etmiş, fiatlarını yükseltmesine ve dar gelirlilerin zulme uğramasına âlet olmuş olurlar.İslâma uygun olan; iş ortaklığıdır. İş adamı paralarını kullandığı insanları, paraları ölçüsünde işine ortak yapmalı, kârını da zararını da buna göre bölüşmelidir. Böyle olursa hem fiatlar yükselmez, hem de bir kısım insanlar zenginleşirken, diğerleri fakirleşmez.
BANKER
Fr. Çok zengin kimse. Büyük sarraf.
BANKET
Bir otomobili uçtan uca kaplayan ve tek parçadan ibaret olan oturacak yer. * Karayollarında asfaltın her iki yanındaki balastlı kısım.
BANKINOT
(Banknot) ing. Kâğıt para.
BANKİZ
Kutub bölgelerinde deniz suyunun donmasıyla meydana gelen buzların tamamı. Bunlar ençok Kuzey Buz Denizinde görülürler.
BANLİYÖ
Fr. Bir şehrin yakın çevresinde bulunan mahalle ve yerleşme yerleri.
BANT
(Band) Fr. Ensiz, uzun zarf.
BÂNÛ
f. Kadın, hatun, hanım. * Gelin. * Gülsuyu gibi şeylerin şişeleri.
BANÛC
f. Salıncak.
BÂNÛ-Yİ MISIR
Zeliha.
BANYOL
Bu kelime; zindan, hapishâne mânâlarında kullanılırdı. Buraya katiller, hırsızlar ve beylik esirlerin satışa yaramıyanları konurdu.
BÂ-POSTA
Posta ederek, posta ile.
BÂR
f. Yük. Zahmet. Eziyet. Sıkıntı. * Def'a. Kerre. * Yemiş, meyve. * Sebeb-i masraf ve ıztırab olan şey. Kale duvarı. * İzin.
BÂR
f. Ek olup "saçan, yağdıran, döken, ışık veren" gibi mânâda kelimeler teşkil edilir. Meselâ: Ateşbâr : Ateş saçan. Ateş yağdıran.
BARAJ
Fr. Bir akarsuyun akışına mâni olmak için yapılan set.
BARAKA
İtl. Temelsiz küçük yapı.
BARAKLİT
(Bak: Faraklit)
BÂRÂN
f. Yağmur. Rahmet.
BÂRÂN Ü TEGERG
Yağmur ve dolu.
BÂRÂNÎ
f. Çivit mavisi renginde, Osmanlılar zamanında Selânik'te dokunan bir cins çuha. Yeniçeri ve Acemi oğlanlarına aralık ve ocak (erbain) aylarında verilen yağmurluk bârâniden yapılırdı. Yağmurluk, yağmurdan muhafaza eden şey. * Yağmurla ilgili.
BÂRÂN-RİZ
f. Yağmur saçan, yağmur döken.
BARAS
Tedavi edilmesi mümkün olmayan ve vücutta beyaz lekeler meydana getiren bir hastalık.
BARBAKAN
Fr. Emniyetle ateş etmek için sur duvarlarında açılan dar mazgal deliği. Kale kapılarının savunması için yapılan tahkimat.
BARBAR
Lât. Eski Yunan, Roma ve daha sonra Hristiyanlara göre kendi kavimleri dışında kalan herkes. * Vahşi, ilkel.
BARBARLIK
Medeniyetsizlik, vahşilik.
BARBAROS
Hayreddin Paşa: (Mi: 1466-1546) Tarihin en büyük Denizcisi Hayreddin Paşa, kardeşleri ile İslâm âlemini birleştirmek, tek bir bayrak altında muhteşem imparatorluğumuzun himayesinde toplamak için çalıştı. Sonunda müstakil devleti ile, Osmanlı Devletine iltihak etti. Kaptan-ı Derya olarak Akdenizi bir göl halinde devlete kazandırdı. Preveze'de, Haçlı donanmasını perişan etti. Dinin hayırlı evlâdı Hayreddin Paşa bir korsan değil, din yolunda muharebe eden mücâhid gazi idi... Beşiktaş'taki evinde vefat etti ve oradaki türbesine defnedildi.
BAR-BER
f. Hamal, yük taşıyan kimse.
BAR-BERDAR
f. Sabırlı, tahammüllü. * Yük kaldıran. * Hamal.
BARBUT ALTINI
Tanzimattan önce Osmanlılarda kullanılan bir çeşit altın sikke. Yüzlük Mecidiye altını kıymetinde ve ayarında, iki kırat ağırlığında idi.
BAR-DAR
f. Yüklenmiş, yüklü. * Gebe olan.
BARE
f. At. * Zülf. * Kal'a, kale. * Def'a, kerre.
BAREKALLAH
Allah mübarek etti. Allah mübarek etsin. Hayırlı ve bereketli olsun.
BAREKTE
Sen mübarek ve bereketli eyledin (meâlinde dua).
BAREM
Fr. Devlet memurlarının aylıklarını tasnif ve tanzim eden, miktarlarını gösteren sistem veya cetvel.