Suçludan alınan para cezası, cereme. * Günah, zenb, suç.
CERİN
(C.: Ecrân-Ecrine-Cürün) Hurma kurutma yeri.
CERİR
(C.: Cürür) Devenin boynuna taktıkları ip.
CERİRE
Kabahat, suç.
CERİR-İ TABERÎ
(Bak: Taberî)
CERİŞ
İri bulgur. * İri dövülmüş tuz.
CERİ'-ÜL LİSÂN
Sözünü esirgemiyen, çekinmeden söyliyen.
CERİZ
Tasalı kimse. Hüzünlü, kederli olan kişi.
CERM
(C.: Cürüm) Bir cins Arap sandalı. * Kat'. Kesme. * Günahkâr olma, günah işleme. * Koyun kırkma. * Sıcak, sıcaklık.
CERMEN
Germen, Alman.
CERMÜZE
f. Sefer ve misafirlik.
CERR
Kendine doğru çekmek. Çekmek. Cezb. * Para almak. * Uçurum. * Kale hendeği.
CERRAH
Yarayı açıp tedavi eden, ameliyat yapan. Operatör.
CERRAHHÂNE
Osmanlılarda ordu için cerrah yetiştiren müessese. Yüksek dereceli okul.
CERRAHHÂNE-İ ÂMİRE
Geçen asırda yeni usullerle cerrahlık yapılan Osmanlı tıp müessesesi, cerrahhânesi.
CERRAHÎ
Tıpta operatörlük. * Ameliyatla ilgili.
CERRAR
Cer yapan, para toplayan. * Yavaş yavaş giden asker alayı veya ordusu. Harp âletleri ile cihazlanmış ordu. * Desti satıcısı. * Ağır ağır giden. * Traktör.
CERRARE
Sarı renkte küçük ve zehirli akrep.
CERRE
(C.: Cürr-Cirar) Topraktan yapılan desti ve bardak. * Ağaçtan yaptıkları su kabı.
CERRE ÇIKMA
Eski zamanda medrese talebelerinin, mübarek üç aylar olan Receb, Şaban ve Ramazanda köylere dağılıp halka, ahaliye dini nasihatlarda bulunmak, namaz kıldırmak veya müezzinlik etmek suretiyle para ve erzak toplamaları.
CERR-İ MAGNEM
Menfaat celbetmek.
CERS (CİRS)
Gizli ses. * Arının ağaçtan ve çiçeklerden emmesi. * Bir miktar zaman.
CERŞ
Bir şeyin kabuğunu soyma, bir şeyi kazıma.
CERUR
Çok miktar yemek.
CERUZ
Obur, çok yiyen.
CERV
Küçük meyve. * Vahşi hayvan yavrusu. Enik.
CERVEL
Taş.
CERY
Suyun ve diğer sıvıların akması. Cereyan.
CERZ
Kat', kesme. * Yok etme, mevcudiyetini kaldırma. * Katletme, öldürme.
CERZE
(C.: Cürüz) Yaş ot bağı.
CE'S
Korkutmak, tahvif.
CESA
Bir kimsenin elinin, çalışmaktan dolayı iri ve katı olması.
CESALE
Çokluk, kesret.
CESAMET
İrilik. Büyük olma, cesim olma.
CESARET
Cesurluk, yiğitlik, korkusuzluk.
CESARET-İ MEDENİYE
Her türlü baskılara karşı çekinmeden hakikatı söylemek. Müsbet harekette korkmamak. Haklı olduğu bir mes'elede korku göstermemek. İçtimai münasebetlerde girişkenlik.
CESASET
Tecessüs, casusluk. Merak.
CESCAS
Kılı çok olan. * Bir otun adı.
CESED
Ten, gövde, vücut, beden. Ruhsuz vücud.
CESED-İ MİSALÎ
Misalî ve lâtif bir cesed. Varlığı maddî olmayan fakat cinsinin cesedine benzeyen beden.
CESİM
İri vücudlu. * Kebir. Ehemmiyetli. Büyük.
CESİS(E)
Hurma ağacının yeni çıkan budağı. (Fesîl-ün-nahl derler).