Arab gramerinde menfî olan iki geniş zaman sigası. Muzari fiillerinin başına (Lem; $ ) ve (Len $) getirilerek olur.
CAHF
Övünme, fahr. * şeref.
CAHF
Tekebbürlenmek, kibirlenmek, gururlanmak.
CAHFEL
Dudakları kalın olan kimse. * Asker. * Zenginlik.
CAHFELE
(C.: Cehâfil) At dudağı.
CAHH
Ayakları uzun, yeşil çekirge.* Adamın beli bükülüp eğilmek.
CÂHIZ
Asıl ismi Amr İbn-ül Bahr olan ve gözünün hadekası çıkık olduğu için bu isimle anılan büyük bir Arab edibi. * Patlak gözlü adam.
CAHÎ
(Cahiye) Aşikar, aleni, açık, meydanda ve herkesin gözleri önünde olan.
CAHİD
Bildiği halde inkâr eden. Ayak direyen.
CAHİD
Mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cihad eden. Mücâhid olan. Din düşmanı ile elinden geldiği kadar mânen, kavlen, kalemen ve maddeten cenkeden, vuruşan. Mümkün olduğu kadar gayretle çalışan. Kur'an ve İman hakikatlarının neşrinde çalışmak suretiyle mücahede eden.
CAHİF
Uykusunda dişini öttürmek. * Çok fazla hafiflik üzerine olmak. * Nefis, ruh. * İnsanın karnından çıkan ses. * Kısa. * Çok asker.
CAHİF
Kişinin kendi yanında olan şeylerin çokluğundan fahirlenmesi.
CAHİL
Tecrübesiz. Bilgisiz. Genç. Toy. * Allah'ı unutmuş olan. Gafil. (Dünya ve kâinatta Allah'ın bunca eserleri sergilenip dururken bunların sanatkârını ve yaratıcısını tanımamak cahilliğin en akılsızcasıdır.)
CAHİLANE
f. Câhillikle, câhilce, câhil kimseye yakışır şekilde.
CAHİLE
(C.: Cevâhil) Değirmen çarkı.
CAHİL-İ ANÛD
İnatçı cahil.
CAHİLİYYET
Cahilliğe âit. * İslâmiyet'ten önceki câhiliye devrine âit. Cahiliyet sadece İslâmiyet öncesine ait değildir. Bu gün "tabiatçılık, maddecilik" gibi çeşitli adlarla eski puta tapıcılık daha da yobazlaşarak devam ediyor. Allah'ı inkâr ederken tabiatı ve maddeyi onun yerine koyarak kendilerine yeni putlar dikiyor ve kendi yaptıkları bu putlara kendileri tapıyor. (Bak: Yobaz.)
CAHİM
Şiddetli ve kat kat birbiri üzerine yanan ateş. Çukur yerde yanan ateş. * Cehennem'in bir tabakası.
CAHİM
Çok sıcak yer.
CAHİMÎ
Cehennem gibi.
CAHİYEN
Aşikâr olarak, alenen.
CAHİZ
Cesur, cesaretli, yiğit.
CAHL
Çekirge gibi bir büyük arı. * Büyük kırba. * Ters yuvarlayan bir böcek.
CAHMA'
Gözleri büyük ve çok kırmızı olan kadın.
CAHME
Nazar değdiren göz. * Kat kat ve şiddetli yanan ateş.
Mümkün, olur, olabilir. * Fık: Yapılması sahih ve mübah olan herhangi bir fiil veya akit.
CAİZE
(Cevaz. dan) (C.: Cevaiz) Azık, yol yiyeceği. * Hediye, armağan, bahşiş. * Edb: Eskiden takdim olunan medhiyeli bir şiire veya bir san'at eserine karşılık olarak verilen para, hediye ve bahşişler.
CAKA
(Argo) Gösteriş, çalım. Caka, mal mülk, giyim, kuşam, yahut hareket davranış yoluyla olabilir. İslâm'da gösterişin her şekli haram ve günahtır. Bugün bazı kimseler ve aileler gösteriş belâsı yüzünden maddî sıkıntılara düşmekte, israfa sürüklenmektedir. İşledikleri günahın cezasını bu dünyada da çekiyorlar.
CA'L
Yaratmak, halk. * Almak. * İş işlemek. Yapmak. * Bu kelime Kur'ân-ı Kerim'de onüç vecihle kullanılmıştır:1- Tafak ve ahz (inşâ ve ikbal) mânasına; bir işi işlemeğe müteveccih olup başlamak ve işler olmak.2- Halketmek, yaratmak.3- Kavl ve irsal.4- Tehiyye ve tesviye (tanzim ve düzeltme).5- Takdir.6- Tebdil.7- Bir şeyi bir şeye dâhil etmek.8- Bir şeyi kalbe ilka ve İlhâm eylemek.9- İtikat.10- Tesmiye.11- Bir şeyi diğer bir şeyden icad ve tekvin.12- Bir şeyi bir sıfat ve hâletten diğer bir sıfat ve hâlete döndürmek, kılmak, tasyir.13- Bir nesne üzerine hükmeylemek gerek hak ve gerek bâtıl olsun - vaz'eylemek bir hususu bir kimse ile bir vecih üzere şartlaşmak ve azv ve nisbet eylemek ve hükm-ü şer'i. (L.R.)
CAL'
(Câli') Terbiyesiz. Kötü konuşan.
CÂL
Akıl. * Rey. * Kuyu duvarı.
CAL(İ)
f. Tuzak, ağ. * Misvak ağacı.
CALE
f. Nehrin bir kenarından diğer kenarına geçebilmek için ağaçtan, sazdan veya şişirilmiş tulumlardan yapılan sal.
CA'LE
(C.: Cüul) Küçük hurma ağacı.
CALİ'
Açık-saçık kadın. Hayasız kadın. * Utanmaz, utanması kıt olan adam.