Çekici. Celbedici. Kendi tarafına çekip getirici olan.
CÂLİB-İ DİKKAT
Dikkat çeken.
CÂLİB-İ MERHAMET
Merhamet çeken.
CALİF
Deri soyan, kabuk soyan.
CALİFE
Deri ile eti birlikte koparan yara.
CALİNOS
(Kalinos) yun. İlk devirlerde yaşamış olan bir Yunan Filozofunun adı.
CALİS
(C.: Cüllâs) Oturan, oturucu, cülûs eden. Tahta çıkan.
CA'LİYYAT
Yapmacık hareketler, sahte, düzme hâller.
CA'LİYYET
Yapmacık (olmak.)
CALİZ
f. Sebze bahçesi, bostan. Kavun karpuz tarlası.
CALÛT
(Bak: Yûşâ A.S.)
CAM
f. Cam, şişe, bardak, sırça.
CA'MA
Yaşlı deve.
CAME
f. Evde giyilen bol elbise. Elbise, çamaşır. Sevb, libas.
CAMEDAR
f. Elbiseyi muhafaza eden kimse. * Vestiyer.
CAME-DUZ
Terzi, elbise diken.
CAME-GÎ
f. Hâdim ve hizmetçilere verilen ücret ve elbise parası. * Tüfek fitili. * Elbiselik kumaş.* Hizmetkâr, hademe, hâdim.
CAMEHAB
f. Yatak.
CAME-İ FENA
Kefen.
CAME-İ HASSA
Tar: Osmanlı padişahlarının verdikleri elbiselik kumaşlar.
CAME-İ HAYAT
Hayat elbisesi, ömür.
CAME-İ ÎDÎ
Bahar çiçekleri. Kırmızı renkli elbise. * Bayram elbisesi.
CAME-İ NEVRUZÎ
Rengârenk elbise. * Bahar geldiğinde açan çeşitli çiçekler.
CAMEKÂN
f. Elbise soyunulacak yer. * Camlık.
CAMEŞUY
(C.: Câmeşuyân) f. Çamaşırcı, çamaşır yıkayan.
CAMGER
f. Cam yapan sanatkâr, camcı ustası.
CAMGÛL
f. Külhanbeyi.
CAMHANE
f. Cam fabrikası.
CAM-I GEVHERÎ
Billur kadeh.
CAM-I MEMLÛ
Dolu kadeh.
CAM-I SEHER
Güneş, şems.
CAM-I SİM
Sevgilinin çenesi.
CAM-I TEHÎ
Boş kadeh.
CAM-I ZERRİN
f. Altın kadeh. * Tas: Allah âşıkının kalbi. * Bir kasaba adı. * Bir şarab adı.
CAMİ
İslâm mâbedi. İbadet yeri olan bina. * Cem'edici, toplayıcı, içine alan. * Cem'etmiş, toplamış bulunan, hâvi ve muhit olan. * Resûl-i Ekrem Aleyhissalâtu Vesselâm bütün evvel ve âhir güzel isim ve ahlâkı kendisinde cem'ettiğinden dolayı ona verilen bir isimdir. * Ehl-i Hadis ıstılahınca da; Buhâri Hadis kitabları gibi, babların sekizini birden cem' eden büyük hadis kitablarına da Câmi denir veya Sünen ismi verilir.
CAMÎ
(Molla Camî) Hi: 817-898 Büyük bir İslâm müellifidir. Asıl adı: Abdurrahman'dır. Yüze yakın eser vermiştir.
CAMİA
Topluluk. Birlik. Kütle. * Dâr-ül fünûn.
CAMİD
(Câmide) Ruhsuz, sert, katı madde. Cansız.
CAMİH
Başı sert hayvan.
CAMİ-İ EMEVÎ
şam şehrinde büyük bir câmidir.
CAMİ-İ KEBİR
Büyük cami.
CAMİ-İ KUR'AN
Kur'an-ı Kerim'i toplayan mânâsında olup, Halife Hz. Osman (R.A.) kasdedilir.
CAMİİYYET
Câmi'lik, toplayıcılık. * Çok şeylerle alâkalılık. * Pek ziyâde mânâları ve şeyleri hâvi olmak.(Evet hayatın öyle bir câmiiyyeti var; âdeta umum kâinata tecelli eden ekser Esmâ-i Hüsnâ'yı kendinde gösteren bir câmi âyine-i ehadiyyettir. Bir cisme hayat girdiği vakit, küçük bir âlem hükmüne getirir; âdetâ kâinat şeceresinin bir nevi fihristesini taşıyan bir nevi çekirdeği hükmüne geçiyor. Nasılki bir çekirdek, onun ağacını yapabilen bir kudretin eseri olabilir; öyle de en küçük bir zihayatı halkeden, elbette umum kâinatın Hâlikıdır. L.)
CAMİL
Çobanla olan deve sürüsü.
CAMİS
Cansız, camid. * Letâfeti gitmiş olan elbise.
CAMİT
Eski ve Ortaçağlarda Giresun ile Samsun arasında kalan dağlık mıntıkaya verilen ad. Osmanlılar zamanında bu kelime Canik olarak kullanılmıştır.
CAMİ-ÜL EZHER
Mısır'daki en büyük üniversitenin adı.
CAMİ-ÜL HURUF
Kitap te'lif eden, müellif, yazar.
CAMİ-ÜL KELİM
Vecize. Kısa olup çok mânaya gelen söz.
CAMİ-ÜL MEHASİN
Güzel vasıfları huyları kendinde toplamış bulunan.