C Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • CARİHA

    (Müe.) Yaralayan. * Kol, ayak gibi her bir vücud azâsı.
  • CARİM

    Cürüm ve kabahat sahibi. Suçlu. * Ailesinin maişetini kazanan. * Kesen. * Hurma toplayan.
  • CARİN

    Aşınmış ve eskimiş bez.* Belirsiz yol. * Yılan yavrusu.
  • CARİS

    Yaygaracı, geveze, terbiyesiz, güldürücü. Çala çaldıran.
  • CARİYE

    Geçer olan, akıcı olan. Seyreden giden. * Güneş, şems. * Gemi. * Cenab-ı Hakk'ın in'âm eylediği rızık ve nimet. * Genç ve iyi hizmet eden kadın. Muharebede İslâm düşmanlarından esir edilen kadın hizmetçi.
  • CARR

    Çeken, çekici. Sürükleyici. * Harf-ı cer.
  • CARRE

    Komşu kadını. * Yularından çekilen deve.
  • CARŞEB

    f. Çarşaf, cilbab.
  • CARÛ(B)

    f. Süpürge.
  • CÂRÛB-ZEN

    f. Süpürücü, çöpçü.
  • CARUD

    Nasrani rüesasından olup Şam'ın da reislerindendi. Kitablarında Hz. Peygamber'in (A.S.M.) vasıflarını görüp imân edenlerdendir. Asr-ı Saâdetten önce yaşamıştır.
  • CARÛR

    Sel arkı.
  • CARÛRE

    Kapı ökçesinin yeri.
  • CÂR-ÜL CÜNÜB

    Yabancı kimse. Akrabadan olmayan.
  • CA'S

    Pis, necis.
  • CASELİK

    Katolik. Başpiskopos, başpapaz, büyük papaz, patrik.
  • CASİM

    Şam diyarında bir köyün adı.
  • CASİR

    (Cesaret. den) Cesaret eden, cesur, cesaretli.
  • CASİYE

    Diz çökmüş.* Topluluk, cemaat. * Yığın, taş yığını.
  • CÂSİYE SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in 45. sûresi olup Mekke-i Mükerreme'de nâzil olmuştur. Şeriat, Dehir Suresi de denir.
  • CASLİK

    (Cesâlik) Nasrâniler hakîmi. * Çokluk, kesret.
  • CASS

    Alçı taşı. * Kireç.
  • CASSAS

    Sıvacı, kireççi.
  • CAST

    f. Üzüm teknesi. Üzümün sıkıldığı yer.
  • CASÛM

    Korkulu rü'ya, kâbus.
  • CASUS

    Karpuz.
  • CASUS

    (C.: Cevâsis) Hafiye. Gizli sırları haber veren. Kendi asıl şahsiyetini gizleyip, kendini iyi şahsiyet şeklinde göstererek ve gizli yollarla bir devletin askeri, siyasi ve mâli durumlarına dair haberleri başka bir devlet menfaatına olarak toplayıp bildiren kimse.
  • CA'SÛS

    (C.: Ceâsis) Kötü huylu, kısa boylu.
  • CAŞİRİYYE

    Kuşluk vakti yenen yemek. Kuşluk yemeği.
  • CAUB

    Kısa adam.
  • CA'V

    Deve ve koyun tersini toplamak.
  • CAVERS

    Buğdaylar arasında biten bir cins sarı darı.
  • CÂVİD

    (Câvidân, câvidâne, câvidânî) f. Sermedî, sonu olmayan, sonsuz, dâimî, lâyemut.
  • CÂVİDÂNE

    f. Câvidân, ebedi, sonsuza âit, sonsuza müteallik.
  • CÂY

    f. Yer, makam, mevki.
  • CAY-BAŞ

    f. İkâmet yeri, oda, ev. Yurt, mekân, mesken.
  • CAY-GÂH

    f. Mevki, makam, rütbe. * Yer, mekân.
  • CAY-GİR

    f. Yerleşen, yer tutan, yerleşmiş.
  • CÂY-I DİKKAT

    Dikkat edilecek nokta. Dikkat edilecek yer veya şey.
  • CÂY-I HAYRET

    Hayret edilecek yer veya şey.
  • CÂY-I KARAR

    Dinlenme, durma yeri.
  • CÂY-I MÜLÂHAZA

    Düşünülecek nokta, düşünülecek yer.
  • CAYİ'

    (C.: Ciya') Aç, acıkmış; aç olan.
  • CÂ-Yİ BEHİŞTÎ

    Cennet gibi yer.
  • CÂ-Yİ İŞTİBAH

    Tereddüt edilecek nokta.
  • CÂ-Yİ MÜLAHAZA

    Düşünülecek nokta. Mülahaza edilecek mes'ele.
  • CÂ-Yİ PENAH

    Sığınılacak yer.
  • CÂ-Yİ RAHAT

    Rahat edilecek yer.
  • CAYİD

    Cömert, sahi.
  • CAYÎFE

    Karın içine geçmiş olan yara.