(Seyyid Şerif Ali Bin Muhammed) : (Hi: 760-830) Astarabad (Cürcan) civarında Tacu'da doğmuştur. Mısır'a giderek orada çeşitli âlimlerden ders okumuştur. Şiraz'da müderrislik yapmıştır. Sa'duddin-i Taftazanî ile kapanan Mütekaddimîn devrinden sonra açılan Müteahhirîn-i Ulemâ devrinin birincisi bu Seyyid Şerif Cürcanî'dir. (K.S.)
CÜRCANÎ
(Abdülkahir) Hicri beşinci asrın ikinci yarısında yaşamış büyük âlimlerden ve Arapçanın dâhi mütehassıslarındandır. Dindarlığı ve takvası da çok ileri olduğu nakledilir... Asıl adı: Abdülkahir-el Cürcanî olan bu Zâtın ilk tahsilini memleketi Cürcan'da yaptığı biliniyor. Adı ve künyesi şu şekilde oluyor: Eş-Şeyh Ebu Bekir Abdulkahir bin Abdurrahman. Bütün cihetleri ile beğenilen bir zat olmuştur. Hakkında deniyor ki: Namazda iken evine bir hırsız girse, bulduğu bir takım şeyleri alır. Cürcanî hırsızı gördüğü halde namazına devam eder ve bozmaz... Vefat tarihi Hi.471 senesidir. (K.S.)
CÜRCE
(C.: Cürâc) Heybeye benzer bir kap.
CÜRCUR
Deve başı.
CÜRD
Tüysüz, kılsız. * Cilt hastası (deve). * Tüyleri kısa olan (at). * Bitki örtüsü olmayan (arazi). * Piyâdesiz (süvâri).
CÜRDAN
At ve eşek zekeri.
CÜRDE
Çorak bölge. * Çıplak vücut. * Atlı asker.
CÜRDE ASKERİ
Eskiden hacca giden kafilelerin muhafızlığını yapan asker.
CÜR'ET
Yiğitlik, cesaret. Korkmayarak ileri atılmak.
CÜR'ETKÂR
f. Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözüpek.
CÜR'ET-YÂB
f. Cesur, cesaretli, yiğit, delikanlı, atılgan, gözüpek, cür'etkâr.
CÜREZ
(C: Cirzân) Tarla faresi.
CÜRF
Dere kenarında selin, dibini yalayıp oymuş olduğu bıçık üzerinde kalan toprak veya çamur çıkıntısıdır ki, her an için yıkılıp çökmeğe hazır bir vaziyette bulunur. (E.T.) * Estiyan adı verilen bir ot.
CÜRFÜŞ
Yanları etli olan şişman kimse.
CÜRH
(C.: Cüruh) Yara.
CÜRHA
Birtek yara. * şehadette yani şahidlikte bir tek hükümsüzlük sebebi.
CÜRHÜM
Yemende bir kabile.
CÜRM
(Cürüm) Kabahat, kusur. Hatâ. İsyan. Günah. Kanun hilâfına hareket.
CÜRMANE
f. Ceza, mücâzat.
CÜRM-NAK
f. Suçlu, kabahatli.
CÜRMUK
(C.: Cerâmik) Çizme.
CÜRMUZ
Küçük havuz.
CÜRM-Ü MEŞHUD
Suç üzerinde suçluyu yakalamak. Görülen suç. (Suç üstü)
CÜRN (CERİN)
(C: Cüren) Hurma kurutulan ve harman yapılan yer.
CÜRRE
Cesur, cesaretli, cür'etkâr, cür'et-yâb, yiğit, delikanlı, gözüpek, atılgan. * Uçan her çeşit kuşun erkeği. * Bir zira' miktarı ağaç. (Ağacın başında bir küfe, ortasında bir ipi olup onunla geyik avlarlar.)
CÜRRE-BAZ
f. Atmaca kuşu. * Erkek şahin veya akdoğan. * Hızla uçan ok.
CÜRSUM
(C: Cerâsim) Her nesnenin aslı.
CÜRSUME
(Cürsâm) Kök, asıl, temel. Bir tohumun özü. İlk hücrelik. * Gırtlak kapağı. * Karınca yuvası.
CÜRSUME-İ DIRAHT
Ağacın kökü.
CÜRSUN
Üzerine binâ yapmak için duvardan dışarı uzattıkları ağaç.
CÜRŞ
Yemen diyarında bir yerin adı. * Başı tırnakla taramak.