(C.: Debbât) Matara dedikleri su kabı. * Yağ. Bal ve macun koyacak kaplar.
DEBBUS
(C.: Debâbis) Topuz.
DEBDAB
f. şan, şöhret. Azamet, haşmet, cesamet.
DEBDEBE
Gürültü, patırtı. Gösteri için yapılan gürültü. Tantana. Haşmet.
DEBER
Savaşırken askerin bozulması, bozguna uğraması.
DEBEŞ
Evin esası.
DEBH
Belini büküp eğildiğinde, başını öne doğru fazlaca eğmek.
DE'B-İ EDEB
Edebî usul, kaide. Edeb kaidesi. Edebiyat âdeti, şekli, tarzı.
DEBİB
Yürümek. * Harekete geçmek.
DEBİR
f. Müsteşar. * Kâtib, yazıcı.
DEBİSTAN
f. Mekteb, okul.
DEBKEL
Bir araya toplanmış mal. * Derisi kalın, çirkin kimse.
DEBL
Küçük eşek. * Toplamak, cem'etmek. * Islah etmek.
DEBR
(C.: Dübur) Oğul kız topluluğu. * Bal arısı.
DEBRE
(C.: Deberât-Dibâr-Edbür) Savaşırken askerin bozulması. * Bir evlek yer. * Vaktinden sonra gelmek.
DEBRETMEK
t. (Tepretmek) Kımıldatmak, harekete getirmek, oynatmak.
DEBS (DİBÂS)
Dibekde buğday döğmek.
DEBSA'
Çok fazla kırmızı olduğundan, siyah gibi görünen şey.
DEBŞ
Çekirgenin ot yemesi.
DEBUB
Semizlik ve şişmanlığından dolayı yürüyemeyen deve.
DEBUR
Batı rüzgârı. * Fırak, ayrılık. * Halef etmek.
DEBUS
f. Topuz.
DECAC
(C.: Dücüc) Tavuk. * Horoz, tavuk ve piliç cinsi.
DECACE
(Dücâce, dicâce) Tavuk.
DECC
Tavuğu çağırmak.
DECCAL
Hakkı bâtıl, bâtılı hak olarak gösteren. (Deccal'ın Cennet dediği Cehennem gibi, Cehennem dediği de Cennet gibi olacağı rivâyet edilir. Sahih hadislerin ihbarı ve din büyüklerinin izah ve kabulleri ile, âhirzamanda gelecek ve Risâlet-i Ahmediyeyi inkâr edip İslâmiyeti tahribe çalışacak ve dünyayı fesâda verecek çok şerli ve küfr-ü mutlak yolunda olan dehşetli bir şahıstır. Bir hadis rivâyetinde üç deccal, diğerinde yirmiyedi deccal geleceği Peygamberimiz Aleyhissalâtü Vesselâm tarafından bildirilmiştir. Âlem-i İslâmda muhtelif zamanlarda çıkmış olan dehşetli din düşmanlarının ve anarşiye hizmet edenlerin umumu da rivâvetleri tasdik etmektedir. Bu din yıkıcılığının âhirzamanda daha dehşetli olacağı bildirilmektedir. Şu son asırda görülen ve dünyayı tehdit eden ve Cenab-ı Hakk'ı inkâra kadar cür'et edip medeniyet-i beşeriyeyi tahribe çalışan dehşetli cereyanlar bu gaybi ihbârın doğruluğunu tasdik etmektedir.) (Bak: Mehdi, Mesih, Mesih-üd-Deccal, Süfyan)(Deccal'ın şahs-ı surîsi insan gibidir. Mağrur, fir'avunlaşmış, Allah'ı unutmuş olduğundan; surî, cebbârâne olan hâkimiyetine, uluhiyet namını vermiş bir şeytan-ı ahmaktır ve bir insan-ı dessastır. Fakat şahs-ı mânevisi olan dinsizlik cereyan-ı azîmi, pek cesimdir. Rivayetlerde Deccal'a ait tavsifat-ı müdhişe ona işaret eder. Bir vakit Japonya'nın başkumandanının resmi, bir ayağı Bahr-i Muhit'te, diğer ayağı on günlük mesafedeki Port Artür Kal'asında tasvir edilmiş. O küçük Japon Kumandanının bu surette tasviriyle, ordusunun şahs-ı mânevîsi gösterilmiş. M.)
DECDECE
Tavuğa "bilibili" diye seslenmek.
DECECAN
Ağırca, yab yab yürümek.
DECEN
Çok yağmur.
DECL
Örtmek. * Devenin katranlanması. * Karıştırmak, yalan söylemek. Hakkı bâtıl; bâtılı hak diye göstermek. Anarşi çıkarmak. * Bâtılı hak gösteren. * Mübâlâgalı fâili; Deccaldır.
DECN
Bol yağmur, rahmet. * Havanın bulutlu olması. * Bir yerde mukim olma. Bir yerde oturma.
DECRAN
Neşeli, sevinçli, bahtiyar kimse.
DECUCAT
Ayakları kısacık dişi deve.
DECV
Nikâh. * Çok karanlık, zulmet.
DECYE
(C.: Dücâ) Karanlık, zulmet.
DE'DA
Her ayın son günü. * Şaban'ın son günü. * Çok karanlık gece.