Fr. Hususi araştırma yapan, tâkib ve tarassudda bulunan polis.
DEEB
Âdet, usul, kaide, an'ane.
DEF'
Ortadan kaldırmak, Öteye itmek. * Mâni' olmak. Savmak. Savunmak. * Himaye etmek. * Fık: Bir dâvayı müdafaa için başka bir dâva açmak.
DEFA
Boynuz ve kanat uzunluğu. * Bir şeyin eğilip ikiye bükülmesi.
DEF'A
Bir kerre.
DEFAAT
Kerreler, def'alar. Müteaddid.
DEFADI'
(Dıfda. C.) Kurbağalar.
DEF'A-İ ULÂ
Birinci olarak, ilk defa.
DEFAİN
(Define. C.) Defineler.
DEF'ATEN
Hemen, birdenbire âni olarak. Beklenmedik anda. Bir def'ada.
DEF'ATEYN
İki kere, iki defa.
DEFATİR
(Defter. C.) Defterler. Not yazmağa mahsus kâğıttan beyaz kitablar.
DEFATİR-İ RESMİYYE
Resmi defterler.
DEFENNİ
Alaca renkli bir cins elbise.
DEFER
Koltuk kokusu gibi olan pis koku. * Yemeğe kurt düşmesi.
DEFF
Yan, cenb. * Kolay.
DEFFE
Yan, yüz. * Kitab cildinin iki tarafından herbiri.
DEFİ'
Kızgın olan nesne.
DEF'Î
Hemen, bir anda.
DEF-İ CU'
Açlığı gidermek. Birşey yemek.
DEF-İ HÂCET
Abdest bozmak.
DEF-İ ŞER
Kötülüğü ve şerri def'etmek.(Bu günlerde, Kur'an-ı Hakîm'in nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek ve amel-i salih emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan, def'-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüçhaniyet kesbetmiş. K.L.)
DEF-İ TABİÎ
Bünyede ve içte olan şeyi, fıtrî ve normal şekilde dışarı atmak.DEF' : (Defâ'-Defâe) Sıcaklık.
DEFİF
Ağır ağır gitmek. * Kuşun, ayakları yerde iken kanatlarını salıp hareket ettirmesi.
Para veya altın gibi eskiden saklanmış şeylerin bulunduğu yer. * Kıymetli eşya. Kıymeti ve değeri yüksek olan şeyler veya kimse.
DEFK
Atmak. Dökmek.
DEFLASYON
Fr. Paranın piyasada azalmasıyla satın alma gücünün artması.
DEFN
Gömmek, gömülmek. Cenazenin mezara gömülmesi.
DEFN-İ EMVAT
Ölülerin gömülmesi.
DEFN-İ MEYYİT
Ölünün gömülmesi.
DEFR
Kokmak.
DEFTER
(C.: Defâtir) (Yunanca iki kanatlı manasına gelen bir kelimeden alınmıştır). Not yazmağa, ders için veya ticari hesablara mahsus kağıttan beyaz kitab. Pusula. * Liste.
DEFTERDAR
Defter tutan. Devletin gelir ve masraflarını tutan vazifeli memur. Eskiden Maliye Nâzırı bu nam ile anılırdı. Bir vilayetin maliye işlerine bakan memur.
DEFTERDARLIK
Eskiden maliye bakanlığı. * Şimdi vilâyetlerin mali işlerine bakan daire.
DEFTER-İ A'MÂL
İnsanların amellerinin iyilik veya, kötülüklerinin meleklerce kaydolunduğu manevî defter.( $ kelimesiyle ifade eder ki: Haşirde herkesin bütün a'mâli bir sahife içinde yazılı olarak neşrediliyor. Şu mes'ele kendi kendine çok acib olduğundan akıl ona yol bulamaz. Fakat, surenin işaret ettiği gibi haşr-i bahâride başka noktaların naziresi olduğu gibi, şu neşr-i suhuf naziresi pek zâhirdir. Çünki her meyvedar ağaç ve çiçekli bir otun da amelleri var. Fiilleri var, vazifeleri var. Esmâ-i İlâhiyeyi ne şekilde göstererek tesbihat etmiş ise ubudiyetleri var. İşte onun bütün bu amelleri tarih-i hayatlarıyla beraber umum çekirdeklerinde, tohumcuklarında yazılıp başka bir baharda, başka bir zeminde çıkar. Gösterdiği şekil ve suret lisanıyla gayet fasih bir surette analarının ve asıllarının a'mâlini zikrettiği gibi dal, budak, yaprak, çiçek ve meyveleriyle sahife-i a'mâlini neşreder. S.)
DEFVA
Boyu uzun ağaç. Uzun boyunlu keçi.* Boynu uzun olan kadın.
DEGA
f. Hile, habislik, dolandırıcılık. * Hilekâr, dolandırıcı, habis. * Kalp para, bozuk akçe.
DEH
f. On (10), aşer.
DEH
f. İyi hoş. Lâtif, güzel. * Tabur. * Saf.
DEHA
Çok akıllılık. Zekiliğin ve anlayışlılığın son derecesi. İleri görüşlülük, geniş ve çok güzel fikir sâhibi olmak.
DEHA
Yaymak, döşemek.
DEHADAR
f. Uyanıklık, zeki ve çok akıllı oluş.
DEHAET
Dahilik, dehâ sahibi olma. Zekilikte, anlayışlılıkta çok yüksek olma.
DEHA-İ FENNÎ
Fen ve dünyevi ilimlerde çok ileri görüşlülük ve harika zekâlı olmak.
DEHA-İ KUDSÎ
Dinin derin hakikatlarını anlamakta yüksek mahareti olan dehâ. Dinî dehâ.