D Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • DEDEKTİF

    Fr. Hususi araştırma yapan, tâkib ve tarassudda bulunan polis.
  • DEEB

    Âdet, usul, kaide, an'ane.
  • DEF'

    Ortadan kaldırmak, Öteye itmek. * Mâni' olmak. Savmak. Savunmak. * Himaye etmek. * Fık: Bir dâvayı müdafaa için başka bir dâva açmak.
  • DEFA

    Boynuz ve kanat uzunluğu. * Bir şeyin eğilip ikiye bükülmesi.
  • DEF'A

    Bir kerre.
  • DEFAAT

    Kerreler, def'alar. Müteaddid.
  • DEFADI'

    (Dıfda. C.) Kurbağalar.
  • DEF'A-İ ULÂ

    Birinci olarak, ilk defa.
  • DEFAİN

    (Define. C.) Defineler.
  • DEF'ATEN

    Hemen, birdenbire âni olarak. Beklenmedik anda. Bir def'ada.
  • DEF'ATEYN

    İki kere, iki defa.
  • DEFATİR

    (Defter. C.) Defterler. Not yazmağa mahsus kâğıttan beyaz kitablar.
  • DEFATİR-İ RESMİYYE

    Resmi defterler.
  • DEFENNİ

    Alaca renkli bir cins elbise.
  • DEFER

    Koltuk kokusu gibi olan pis koku. * Yemeğe kurt düşmesi.
  • DEFF

    Yan, cenb. * Kolay.
  • DEFFE

    Yan, yüz. * Kitab cildinin iki tarafından herbiri.
  • DEFİ'

    Kızgın olan nesne.
  • DEF'Î

    Hemen, bir anda.
  • DEF-İ CU'

    Açlığı gidermek. Birşey yemek.
  • DEF-İ HÂCET

    Abdest bozmak.
  • DEF-İ ŞER

    Kötülüğü ve şerri def'etmek.(Bu günlerde, Kur'an-ı Hakîm'in nazarında, imandan sonra en ziyade esas tutulan takva ve amel-i sâlih esaslarını düşündüm. Takva, menhiyattan ve günahlardan içtinab etmek ve amel-i salih emir dairesinde hareket ve hayrat kazanmaktır. Her zaman def'-i şer, celb-i nef'a racih olmakla beraber; bu tahribat ve sefahet ve cazibedar hevesat zamanında bu takva olan, def'-i mefasid ve terk-i kebair üss-ül esas olup, büyük bir rüçhaniyet kesbetmiş. K.L.)
  • DEF-İ TABİÎ

    Bünyede ve içte olan şeyi, fıtrî ve normal şekilde dışarı atmak.DEF' : (Defâ'-Defâe) Sıcaklık.
  • DEFİF

    Ağır ağır gitmek. * Kuşun, ayakları yerde iken kanatlarını salıp hareket ettirmesi.
  • DEFİN

    (Defn. den) Medfun, defnedilmiş, toprağa konulmuş, gömülmüş, gömülü.
  • DEFİNE

    Para veya altın gibi eskiden saklanmış şeylerin bulunduğu yer. * Kıymetli eşya. Kıymeti ve değeri yüksek olan şeyler veya kimse.
  • DEFK

    Atmak. Dökmek.
  • DEFLASYON

    Fr. Paranın piyasada azalmasıyla satın alma gücünün artması.
  • DEFN

    Gömmek, gömülmek. Cenazenin mezara gömülmesi.
  • DEFN-İ EMVAT

    Ölülerin gömülmesi.
  • DEFN-İ MEYYİT

    Ölünün gömülmesi.
  • DEFR

    Kokmak.
  • DEFTER

    (C.: Defâtir) (Yunanca iki kanatlı manasına gelen bir kelimeden alınmıştır). Not yazmağa, ders için veya ticari hesablara mahsus kağıttan beyaz kitab. Pusula. * Liste.
  • DEFTERDAR

    Defter tutan. Devletin gelir ve masraflarını tutan vazifeli memur. Eskiden Maliye Nâzırı bu nam ile anılırdı. Bir vilayetin maliye işlerine bakan memur.
  • DEFTERDARLIK

    Eskiden maliye bakanlığı. * Şimdi vilâyetlerin mali işlerine bakan daire.
  • DEFTER-İ A'MÂL

    İnsanların amellerinin iyilik veya, kötülüklerinin meleklerce kaydolunduğu manevî defter.( $ kelimesiyle ifade eder ki: Haşirde herkesin bütün a'mâli bir sahife içinde yazılı olarak neşrediliyor. Şu mes'ele kendi kendine çok acib olduğundan akıl ona yol bulamaz. Fakat, surenin işaret ettiği gibi haşr-i bahâride başka noktaların naziresi olduğu gibi, şu neşr-i suhuf naziresi pek zâhirdir. Çünki her meyvedar ağaç ve çiçekli bir otun da amelleri var. Fiilleri var, vazifeleri var. Esmâ-i İlâhiyeyi ne şekilde göstererek tesbihat etmiş ise ubudiyetleri var. İşte onun bütün bu amelleri tarih-i hayatlarıyla beraber umum çekirdeklerinde, tohumcuklarında yazılıp başka bir baharda, başka bir zeminde çıkar. Gösterdiği şekil ve suret lisanıyla gayet fasih bir surette analarının ve asıllarının a'mâlini zikrettiği gibi dal, budak, yaprak, çiçek ve meyveleriyle sahife-i a'mâlini neşreder. S.)
  • DEFVA

    Boyu uzun ağaç. Uzun boyunlu keçi.* Boynu uzun olan kadın.
  • DEGA

    f. Hile, habislik, dolandırıcılık. * Hilekâr, dolandırıcı, habis. * Kalp para, bozuk akçe.
  • DEH

    f. On (10), aşer.
  • DEH

    f. İyi hoş. Lâtif, güzel. * Tabur. * Saf.
  • DEHA

    Çok akıllılık. Zekiliğin ve anlayışlılığın son derecesi. İleri görüşlülük, geniş ve çok güzel fikir sâhibi olmak.
  • DEHA

    Yaymak, döşemek.
  • DEHADAR

    f. Uyanıklık, zeki ve çok akıllı oluş.
  • DEHAET

    Dahilik, dehâ sahibi olma. Zekilikte, anlayışlılıkta çok yüksek olma.
  • DEHA-İ FENNÎ

    Fen ve dünyevi ilimlerde çok ileri görüşlülük ve harika zekâlı olmak.
  • DEHA-İ KUDSÎ

    Dinin derin hakikatlarını anlamakta yüksek mahareti olan dehâ. Dinî dehâ.
  • DEHAK

    Kırmak, kesmek. * Acı çektirmek, azap etmek.
  • DEHAKÎN

    (Dihkan. C.) Köy ağaları. * Köylüler, çiftçiler.
  • DEHAL

    Aldatmak, mekir ve hile etmek.
  • DEHALET

    Sığınmak, aman dilemek, medet, yardım isteyiş.