D Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • DERSEC

    Mercimek.
  • DERS-HAN

    f. Ders okuyan, talebe, öğrenci.
  • DERSHANE

    f. Sınıf, ders verilen yer, ders yeri.
  • DERS-İ AMM

    Bir medreseyi bitirdikten sonra, tâbi tutulan imtihan sonunda medrese talebelerine ders vermek salâhiyetini kazanan. * Asistan. * Herkese ders vermeğe salâhiyetli âlim.
  • DERS-İ İBRET

    İbret dersi. Göz ve fikir açacak hâdise.
  • DER-TESBİH

    Tesbihde, duâda, zikirde.
  • DERT-MEND

    Dertli.
  • DERUC

    Hızlı esen rüzgâr, fırtına.
  • DERUHDE

    f. Üstüne almak. Kendini vazifeli bilmek. * Üzerine alınan iş.
  • DERUN

    f. İç taraf. Dâhil. * Kalb.
  • DERUNÎ

    f. Gönülden, içten.
  • DERVA(H)

    f. Şaşkın, şaşırmış olan, hayran. * Başaşağı asılmış. * Lâzım, zaruri, lüzumu olan, gerekli.
  • DERVAH

    f. Hastalıktan yeni kurtulan, iyice kendisine gelemeyen kimse. * Sağlam, metin, muhkem. * Doğru, asıl, gerçek. * Yiğitlik, cesaret, cesur olmak, şecaat. * Ayıp, utanma. * Sertlik, kabalık.
  • DERVAZE

    f. Kapı. Şehir. Şehir kapısı, kale kapısı.
  • DERVÂZE-İ NUŞ $

    Mc: Ağız.
  • DERVİŞ

    f. Gayet mütevazi ve kanaatkâr olan. * Kimsesiz, fakir. * Mâneviyâtla gönlü zengin olan fakir. * Mürid veya şeyh.
  • DERVİŞÂN

    (Derviş. C.) f. Dervişler.
  • DERVİŞÂNE

    f. Dervişe yakışır halde, saflık ve kalenderlikle. Müstağni ve fakir bir surette.
  • DERY

    Bilmek.
  • DERYA

    f. Deniz, bahr.
  • DERYAB

    f. Akıllı, anlayışlı, müdrik.
  • DERYA-BEND

    f. Liman. * Tersane.
  • DERYAÇE

    f. Göl, küçük deniz.
  • DERYA-MİSAL

    Deniz gibi çok olan, denizi andıran.
  • DERYAN

    Bilmek, ilim.
  • DERYA-NEVERD

    f. Denizde dolaşan, denizde gezen.
  • DERYANİYE

    Hörgücü ikiden fazla olan sığır nevi.
  • DERYA-NUŞ

    f. Çok fazla içki içen.
  • DERYA-YI AHDAR

    Yeşil deniz. * Mc: Sema, gök.
  • DERYA-YI EBYAZ

    Akdeniz.
  • DERYA-YI ESVED

    Karadeniz.
  • DERYA-YI UMMAN

    Açık deniz. Umman Denizi. Okyanus.
  • DERYUZ

    f. Dilencilik.
  • DERZEN

    f. İğne.
  • DES

    f. Eş, eşit, müsâvi, benzer, denk.
  • DE'S

    Yemek.
  • DES'

    Def'etmek kovmak. * Ağız dolusu kusmak.
  • DE'SA

    Câriye.
  • DESAİS

    (Desise. C.) Vesveseler, desiseler. Gizli hileler.
  • DESAİS-İ ŞEYTANİYYE

    şeytanca desiseler, hileler.
  • DESAK

    Bir kabın dolduktan sonra taşıp dökülmesi.
  • DESATİR

    (Düstur. C.) Düsturlar, kaideler. (Desatir-i hikmet, nevamis-i hükümetle; kavanin-i hak, revabıt-ı kuvvetle imtizac etmezse cumhur-u avamda müsmir olamaz. M.)
  • DESATİR-İ ÂLİYE

    Yüksek ve ulvi düsturlar ve kaideler.
  • DESATİR-İ HİKMET

    Hikmet düsturları. Hikmet ve maslahatın iktiza ettirdiği kaideler.
  • DESÂTİR-İ İLMİYE

    İlmin düsturları. İlmin icab ettirdiği kaideler.
  • DESÂTİR-İ İSLÂMİYE

    İslâma ait kaide ve düsturlar.
  • DESEM

    (C.: Düsum) Yağ. * Uyuz.
  • DESEN

    Fr. Eşyanın, rengini göstermeden, yalnız şeklinin bir satıh üzerine çizilmişi. * Bir kumaşı süsleyen şekiller.
  • DESFAN

    (C.: Desâfi) Bir şeye tâlip olan kişi.
  • DESİ'

    İki omuz arasında boyun battığı yer.