Bir medreseyi bitirdikten sonra, tâbi tutulan imtihan sonunda medrese talebelerine ders vermek salâhiyetini kazanan. * Asistan. * Herkese ders vermeğe salâhiyetli âlim.
DERS-İ İBRET
İbret dersi. Göz ve fikir açacak hâdise.
DER-TESBİH
Tesbihde, duâda, zikirde.
DERT-MEND
Dertli.
DERUC
Hızlı esen rüzgâr, fırtına.
DERUHDE
f. Üstüne almak. Kendini vazifeli bilmek. * Üzerine alınan iş.
DERUN
f. İç taraf. Dâhil. * Kalb.
DERUNÎ
f. Gönülden, içten.
DERVA(H)
f. Şaşkın, şaşırmış olan, hayran. * Başaşağı asılmış. * Lâzım, zaruri, lüzumu olan, gerekli.
DERVAH
f. Hastalıktan yeni kurtulan, iyice kendisine gelemeyen kimse. * Sağlam, metin, muhkem. * Doğru, asıl, gerçek. * Yiğitlik, cesaret, cesur olmak, şecaat. * Ayıp, utanma. * Sertlik, kabalık.
DERVAZE
f. Kapı. Şehir. Şehir kapısı, kale kapısı.
DERVÂZE-İ NUŞ $
Mc: Ağız.
DERVİŞ
f. Gayet mütevazi ve kanaatkâr olan. * Kimsesiz, fakir. * Mâneviyâtla gönlü zengin olan fakir. * Mürid veya şeyh.
DERVİŞÂN
(Derviş. C.) f. Dervişler.
DERVİŞÂNE
f. Dervişe yakışır halde, saflık ve kalenderlikle. Müstağni ve fakir bir surette.
DERY
Bilmek.
DERYA
f. Deniz, bahr.
DERYAB
f. Akıllı, anlayışlı, müdrik.
DERYA-BEND
f. Liman. * Tersane.
DERYAÇE
f. Göl, küçük deniz.
DERYA-MİSAL
Deniz gibi çok olan, denizi andıran.
DERYAN
Bilmek, ilim.
DERYA-NEVERD
f. Denizde dolaşan, denizde gezen.
DERYANİYE
Hörgücü ikiden fazla olan sığır nevi.
DERYA-NUŞ
f. Çok fazla içki içen.
DERYA-YI AHDAR
Yeşil deniz. * Mc: Sema, gök.
DERYA-YI EBYAZ
Akdeniz.
DERYA-YI ESVED
Karadeniz.
DERYA-YI UMMAN
Açık deniz. Umman Denizi. Okyanus.
DERYUZ
f. Dilencilik.
DERZEN
f. İğne.
DES
f. Eş, eşit, müsâvi, benzer, denk.
DE'S
Yemek.
DES'
Def'etmek kovmak. * Ağız dolusu kusmak.
DE'SA
Câriye.
DESAİS
(Desise. C.) Vesveseler, desiseler. Gizli hileler.