D Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • DEVBEL

    Bir karar üzere durup büyümeyen küçük eşek.
  • DEVDAT

    Çocukların oyun oynadığı yer.
  • DEVDERÎ

    Kısa boylu cariye.
  • DEVENDE

    f. Seyyah. Seyahat eden, gezen, dolaşan.
  • DEVERAN

    Dönüş, dolaşmak. Tedavül. Yerinde durmamak. Devretmek.
  • DEVERAN-I DEM

    Kan dolaşımı, kan deveranı.
  • DEVERAN-I DÜNYA

    Dünyanın dönüp devretmesi.
  • DEVF

    Suda ıslamak. * Irak etmek, uzaklaştırmak. * Misk ezmek.
  • DEVH

    Hor, hakir olmak. Hor, hakir etmek. * Kahretmek.
  • DEVHA

    (C.: Devah-Devâyih) Büyük ağaç.
  • DEVİR

    (Devr) (C: Edvâr) Nakil. Birisinin uhdesinden diğerinin uhdesine geçirmek. * Bir şeyi sonuna kadar okuyup bitirmek. Geçmiş dersleri hatırlama. * Bir şeyin çevresinde dolaşmak. Dönme. * Seyahat. Bir memleketi dolaşmak. * Bir şeyin kendi mihveri üzerinde dönmesi. * Aktarma, bir şeyin bir kaptan veya bir yerden diğerine nakli. * Bir şeyin diğerine teslimi. * Bir bölük veya takım askerin teftiş veya emniyeti muhafaza için dolaşması. * Bazı ehl-i tarikatın dönerek ettikleri zikir, sema. * Müzikte, her ölçüye verilen isim olup, umumiyetle büyük ölçüler ve peşrevler için kullanılır. * Tas: Dünyaya gelme (Nüzul), geldiği yere dönme hali (Uruc). * Dairevî bir hareket. Bir şeyin diğer bir şey etrafında dönmesi. Dolaşmak. * Müddet. Zaman. Çağ. * Bir şeyi başkasına devretmek. * Biri birisini icad etmek. (Bak: Hudus)
  • DEVİR DAİRESİ

    Denizde geminin çeşitli hızla ve muhtelif dümen açısı ile çizdiği dâire.
  • DEVİR VE TESELSÜL

    Davanın delile ve delilin davaya taalluk etmesiyle kaziyenin dönüp dolaşıp yine eski hâline gelerek hallolunamaması.
  • DEVİRLİ

    Fiz: Müsavi zaman aralıkları ile tekrarlanan hareket. Periyodik.
  • DEVİYE

    Otsuz sahrâ. Otu olmayan çöl
  • DEVİYY

    Nerden geldiği anlaşılamayan sesler, gürültüler, patırtılar.
  • DEVK

    Döğmek. * Karışmak.
  • DEVKE (DEVEKE)

    Karışmak, ihtilât.
  • DEVKES

    Arslan. * Çok adet, çok miktar.
  • DEVLE (DÜVLE)

    Devlet kelimesinin Arapça tabirlerde geçen bir şekli. * İki asker muharebe ettiklerinde birinin diğerine galip olması. (Düvlet malda; devlet harpte ve mertebede kullanılır.)
  • DEVLET

    Sınırları belli olan bir memleketin sahibi olan insanların kurduğu siyasî, hukukî, idarî mahiyetteki merkezî teşkilât. Devlet, teşekkül tarzı, takip ettiği esas siyaset, temsil ettiği hâkimiyet ve iktidarın mahiyeti bakımından çeşitlere ayrılır:1- Kapitalist Devlet: İktisadî siyasete, şahsî mülkiyet, şahsî teşebbüs ve serbest rekabete dayanan, iktidar ve hâkimiyetin kapitalist sınıfın elinde bulunduğu devlet şeklidir.2- Sosyalist ve Komünist Devlet : Şahsî mülkiyeti ortadan kaldıran, yerine işçi sınıfı adına devlet mülkiyetini ikame eden, işçi sınıfı hâkimiyeti namı ile komünist partisi diktatörlüğünü getiren devlet şeklidir.Bu iki devlet şeklinin iktisad siyasetleri ile siyasî iktidar ve hâkimiyet anlayışları farklı olmakla beraber devlet idaresinde dine yer vermemekte birleşirler.3- Faşist Devlet: Menfî milliyet ve unsuriyet fikrini siyasette hâkim kılan, şahsî teşebbüse müsaade eden; fakat devletin vesayeti ve hâkimiyeti altına alan, meslek zümreleri adına iktidar ve hâkimiyeti tek parti ve şefinin eline veren devlet şeklidir.4- Teokratik Devlet: Hâkimiyet ve iktidarın, ruhban sınıfının elinde bulunduğu bir devlet şeklidir. Daha çok Hristiyan âleminde asırlar boyunca bu devlet şekli cemiyet ve milletlere hükmetmiş, fakat tahrif edilmiş İncil'e sâhib oldukları ve İlâhî iktidar ve hâkimiyet yerine ruhban sınıfının hâkimiyet ve iktidarını ikame ettikleri için, insanın fıtratındaki hakikatı taharri ve hürriyet fikri galebe çalarak bu devlet ve idare şekli Fransız ihtilâliyle yıkılmış, fakat ihtilâlciler ve muakibleri beşeriyeti yeniden ıztırablara dûçar eden kapitalist, sosyalist ve faşist sistemlerden başka birşey getirememişlerdir. Çünki hareket ve istinad noktaları beşerî fikir ve ölçüler olup materyalist (maddeci) dünya görüşlerinin zarurî neticesi olarak teavün yerine cidal; hak yerine kuvvet; iktisat yerine ihtiyaçları tezyid ve tahrik ettiklerinden beşeriyetin huzur ve saadetlerini bozdular.5- İslâm Devleti: İktidar ve hâkimiyeti milliyet ve unsuriyet, yahut içtimaî sınıflarda veya ruhban sınıfında değil; yalnız Allah'ta kabul eder. Halkı veya siyasî temsilcisi olan kişiyi yahut meclisleri, İlâhî iktidar ve hâkimiyetin tatbikçi memurları olarak kabul eder.(Zaman-ı sâbıkta revabıt-ı içtima ve levazım-ı taayyüş ve fevaid-i medeniyet o kadar tekessür ve teşa'ub etmediğinden, bazı kalil adamların fikri, devletin idaresine yarı kâfi gibi idi. Amma bu zamanda revabıt-ı içtima o kadar tekessür etmiş ve levazım-ı taayyüş o derece taaddüt etmiş ve semerat-ı medeniyet o kadar tefennün etmiş ki, ancak yalnız kalb-i millet hükmünde olan meclis-i meb'usan ve fikr-i ümmet makamında olan meşveret-i Şer'î ve seyf ve kuvvet-i medeniyet menzilinde bulunan hürriyet-i efkâr o devleti taşıyabilir ve idare ve terbiye edebilir. R.N.)
  • DEVLET Ü İKBAL

    Ulviyet ve iyi tâlih.
  • DEVLET-ABADÎ

    f. Hindistan'ın Devlet-âbâd şehrinde imal edilen ve güzel san'atlarda kullanılan bir çeşit kâğıt.
  • DEVLETÇİLİK

    Halk işlerinin, hususan büyük sanayi ve ziraatin devlet vasıtası ile işletmesi usulü. Cemiyetin umuma âid olan işleri ve bu işler için lâzım gelen teşkilât, müessese ve sâirelerini devlet eliyle yapılmasını kabul eden idâre sistemi. * Halkın hususi teşebbüslerini veya büyük müesseselerini devlete devretmek fikri. (Bunun ifratı fertlere ve millete zulümdür ve dinsizlik rejimi olan komünizme giden bir usuldür.)
  • DEVLETHANE

    f. Ev, köşk, konak.
  • DEVLET-İ ÂLİYE

    Osmanlı İmparatorluğu.
  • DEVLETLİ (DEVLETLÜ)

    f. Eskiden vezir ve müşir gibi büyük rütbeli kimselere verilen bir ünvan.
  • DEVLETLÜ NECÂBETLÜ

    Osmanlılar zamanında şehzâdeler için kullanılan bir tabirdir.
  • DEVLETLÜ RE'FETLÜ

    Eskiden seraskerler için kullanılan ünvan.
  • DEVLETLÜ SEMÂHATLÜ

    Zamanında Şeyh-ül İslâmlara verilen bir ünvan.
  • DEVLETLÜ UTUFETLÜ

    Vezirlere, müşirlere, padişah damatlarına verilen ünvan.
  • DEVLET-MEAB

    Devletin saadet ve ihtişamının sığınacağı yer, hükümdar.
  • DEVLET-MEDAR

    Büyüklük merkezi olan (hükümdar)
  • DEVR

    (Bak: Devir)
  • DEVR

    f. Casus, hafiye.
  • DEVRAK

    Şarap ölçeği.
  • DEVRAN

    Devir, felek, zaman, deveran, dünya.
  • DEVRANÎ

    Deverana âit ve müteallik.
  • DEVRE

    (C.: Devrât) Dönüş dönme, dönem. * Birkaç yıldan meydana gelen zaman süresi. * Elektrik devresi. Üzerinden elektrik akımı geçmekte olan bir iletken yolun tamamı.
  • DEVR-HAN

    f. Kur'an-ı Kerim'i devamlı okuyup devreden kişi.
  • DEVR-İ ÂLEM

    Dünya seyahati, dünya gezisi, dünyayı gezmek.
  • DEVR-İ BÂTIL

    Man: Kısır devir. Bir hükmü ikinci bir hüküm ile, bunu da birincisi ile isbatlamaya çalışma yolu.
  • DEVR-İ DİL-ÂRÂ

    En hoş devir. Gönlü hoş eden zaman.
  • DEVR-İ EBVAB

    Kapı kapı gezip dolaşmak.
  • DEVR-İ FELEK

    (Bak: Devr-i zaman)
  • DEVR-İ KASIR

    (Devre-i kasire) Fiz: Kısa devre.
  • DEVR-İ LÂLE

    Lâle devri, lâle mevsimi, lâle zamanı.
  • DEVR-İ MİHNET

    Dünya, cihan, küre-i arz.
  • DEVR-İ SÂBIK

    Bir önceki hükümet. Geçmiş devir.
  • DEVR-İ TEFRİH

    Kuluçka devri.