D Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • DİV-BAD

    f. Şiddetli rüzgâr, kasırga, fırtına. * Divanelik, delilik, cinnet.
  • DİV-BEÇE

    f. Deve yavrusu.
  • DİV-CAME

    f. Eskiden savaşlarda giyilen kaplan veya arslan postekisi.
  • DİV-ÇE

    f. Sülük. * Kadın tuzluğu adı verilen bir bitki çeşiti. * Ağaç kurdu, güve. * Arka kaşağısı.
  • DİVE

    f. İpek böceği.
  • DİVEK

    f. Ağaç kurdu, güve.
  • DİVER

    f. Ev sahibi.
  • DİVİT

    Yazı yazmak için kullanılan hokka ve kalemi bir arada ihtiva eden mahfaza.
  • DİYAF

    Bir mevzi.
  • DİYANET

    Dindarlık. Dinin hükümlerine riâyet ve muktezasınca amel etmek. Din emirlerinin hüsn-ü ihtiyar ile tatbiki. Din işleri.
  • DİYAR

    (Dâr. C.) Memleket.
  • DİYAR-I ÂHAR

    Başka, diğer memleket.
  • DİYAR-I GURBET

    f. Gurbet diyarı. Yabancı memleket.
  • DİYAR-I KÜFR

    İslâm ülkelerinden hariç olan memleketler.
  • DİYAR-I RUM

    f. Eskiden Osmanlı ülkesindeki Anadolu.
  • DİYAS(E)

    Ekini davar ayağı ile bastırıp çiğnetmek. * Kılıcı ruşen etmek, kılıcı parlatmak.
  • DİYAT

    (Diyet. C.) Diyetler. (Bak: Diyet)
  • DİYEKE

    (Dîk. C.) Dîkler, horozlar.
  • DİYER

    (Dâr. C.) Dârlar, hâneler, evler.
  • DİYET

    Kan bedeli. Yaralanan veya öldürülen bir kimse için en yakın vârisine ödenmesi şer'an hükmolunan para veya mal. Can pahası. * Para, değer. Kıymet.
  • DİYET

    Tar: Almanya'yı meydana getiren devletlerin özel parlamentolarına verilen isim.
  • DİYET-İ KÂMİLE

    Huk: Öldürülen şahsın nefsine bedel olarak, câniden veya ailesinden alınan tam diyet olup, miktarı öldürülen kişiye göre değişir.
  • DİZ

    f. Kal'a, sur.
  • DİZ(E)

    f. Levn, renk.
  • DİZA

    Noksanlaştırmak. * Eziyet vermek. * Ezâ etmek. * Hor ve hakir etmek.
  • DİZÇEK

    Dizleri muhafaza etmek için muharebelerde kullanılan bir nevi zırh.
  • DİZDAR

    f. Kale muhafızı, kale ağası.
  • DOĞA

    (Bak: Tabiat)
  • DOĞA ÖTESİ

    (Bak: Metafizik)
  • DOĞMA

    yun. Fikir, rey. * Fls: Kat'i olarak ileri sürülen fikir.
  • DOĞMATİZM

    (Bak: Nassiye)
  • DOK

    ing. Gemi tamir veya inşasında kullanılan üstü örtülü havuz. * Ticari eşya için rıhtımlarda yapılan büyük depo.
  • DOKTRİN

    yun. Hatt-ı hareket. Hareket tarzı. Düstur, tarik. Re'y. * Fls: Bir sistem meydana getiren fikir ve kanaatlerin hepsi. Bir felsefe veya edebiyat okulunun fikirlerinin tümü.
  • DOLAP

    (C.: Devâlib) Kuyudan su çıkarıp bahçeleri sulamaya mahsus döner makine. * Her çeşit döner çark, çıkrık. * İçine eşya vesaire konulan raflı veya rafsız göz. * Eskiden selâmlık ile harem arasında eşya alıp vermeye mahsus döner dolap ki, veren ile alan birbirlerini görmezlerdi. * İşlerin idaresi. * Mc: Hile, hile ile iş görme.
  • DOLUNAY

    t. Ayın yuvarlağına karşı gelen yarım küre yüzeyinin tamamıyla aydınlık görünmesi hâli. Ayın 14 veya 15 nci günleri. * Bedir.
  • DOMANİÇ

    Kambur. Tümsekli, fırlak.
  • DOMİNYON

    ing. Büyük Britanya İmparatorluğu'nun, anavatanla aynı hakları olan deniz aşırı parçalarından beherine verilen isim.
  • DOST

    (C.: Dostân) f. Sevilen insan, muhib, yâr. * Erkek veya kadın sevgili, mâşuk, mahbub, mâşuka, mahbube. * Hakiki dost ve âşıkların ve âriflerin âşık oldukları Allah.
  • DOSTAN

    (Dost. C.) Dostlar.
  • DOSTANE

    f. Dostça, dostlukla.
  • DOSTÎ

    f. Dostluk.
  • DOZ

    Kim: Bir maddenin bir karışıma girmesi gereken muayyen miktarı. * Tıb: Bir hastaya bir defada veya bir günde verilecek ilâç miktarı. * Ölçü, miktar.
  • DÖNÜM

    919 m2 lik eski bir arazi ölçüsü.
  • DÖVİZ

    Fr. Yabancı devlet parası. * Yabancı ülkelerde ecnebi paralarla ödenecek olan poliçe, çek gibi senetler.
  • DRAM

    yun. Korkunç ve kanlı tiyatro piyesi. * Müthiş bir vakıa. Musibet, felâket. Heyecan uyandıran hâdise veya hareket.
  • DRAMATİK

    yun. Drama benzer. Heyecan verici, acıklı. * Temsil yapılmak üzere yazılan heyecan verici veya acıklı tiyatro eseri. Acıklı olanına Trajedi, gülünç olanına da Komedi denir.
  • DU'

    (C.: Ezvâ-Zayân) Erkek baykuş.
  • DUA

    Allah'a (C.C.) karşı rağbet, niyaz, yalvarış, tazarru. * Salât, namaz. * Cenab-ı Hak'tan hayır ve rahmet dilemek. Allah'ın rızâsını, hidayet ve istikamete muvaffakiyyeti dilemek, yalvarmak. * Peygamber'e (A.S.M.) salavat getirmek. * Birisini çağırmak. * Birisini bir şeye sevketmek. * Bir kimseyi bir isimle tesmiye etmek. * Söz, kelâm. * Okumak.(... Duâ ubudiyyetin ruhudur ve hâlis bir imanın neticesidir. Çünkü, duâ eden adam duâsı ile gösteriyor ki: Bütün kâinata hükmeden birisi var ki, en küçük işlerime ıttılaı var ve bilir; en uzak maksadlarımı yapabilir; benim her halimi görür, sesimi işitir. Öyle ise, bütün mevcudatın bütün seslerini işitiyor ki benim sesimi de işitiyor, bütün o şeyleri O yapıyor ki en küçük işlerimi de Ondan bekliyorum, Ondan istiyorum...Duânın en güzel, en lâtif, en leziz, en hazır meyvesi, neticesi şudur ki: "Duâ eden adam bilir ki; birisi var ki, onun sesini dinler; derdine derman yetiştirir, ona merhamet eder; Onun kudret eli her şeye yetişir. Bu büyük dünya hanında o yalnız değil, bir Kerim Zât var; ona bakar, ünsiyet verir... M.)(Duâ-yı kavli-i ihtiyarînin makbuliyeti, iki cihetledir. Ya aynı matlubu ile makbul olur veyahud daha evlâsı verilir.Meselâ: Birisi kendine bir erkek evlâd ister. Cenâb-ı Hak, Hazret-i Meryem gibi bir kız evlâdını veriyor. "Duâsı kabul olunmadı" denilmez. "Daha evlâ bir surette kabul edildi" denilir. Hem bâzan kendi dünyasının saâdeti için duâ eder. Duâsı âhiret için kabul olunur. "Duâsı reddedildi." denilmez. Belki, "Daha enfa bir sûrette kabul edildi." denilir. Ve hâkezâ... Mâdem Cenâb-ı Hak Hakim'dir, biz ondan isteriz, o da bize cevap verir. Fakat hikmetine göre bizimle muamele der. Hasta tabibin hikmetini ittiham etmemeli. Hasta bal ister; tabib-i hâzık, sıtması için sulfato verir. "Tabib beni dinlemedi." denilmez. Belki âh ü fizârını dinledi, işitti, cevap da verdi; maksudun iyisini yerine getirdi. M.) (Mü'minin mü'mine en iyi duâsı nasıl olmalıdır?Elcevap : Esbâb-ı kabul dairesinde olmalı. Çünkü, bâzı şerait dahilinde duâ makbul olur, şerait-i kabulün içtimaı nisbetinde makbuliyeti ziyadeleşir. Ezcümle: Duâ edileceği vakit, istiğfar ile mânevi temizlenmeli: sonra makbul bir duâ olan Salâvat-ı Şerifeyi şefaatçı gibi zikretmeli ve âhirde yine Salâvat getirmeli. Çünkü, iki makbul duânın ortasında bir duâ makbul olur. Hem $ yâni "Gıyaben ona duâ etmek"; hem hadiste ve Kur'an'da gelen me'sur duâlarla duâ etmek. Meselâ: $ $ gibi câmi duâlarla duâ etmek, hem hulus ve huşu ve huzur-u kalb ile duâ etmek; hem namazın sonunda, bilhassa sabah namazından sonra; hem mevâki-i mübârekede, hususan mescidlerde, hem cum'ada, hususan saat-i icabede, hem şuhur-u selâsede, hususan leyali-i meşhurede; hem Ramazan'da, hususan leyle-i Kadir'de duâ etmek kabule karin olması rahmet-i İlâhiye'den kaviyyen me'muldür. O makbul duânın ya aynen dünyada eseri görünür; veyahut duâ olunanın âhiretine ve hayat-ı ebediyesi cihetinde makbul olur. Demek aynı maksad yerine gelmezse, duâ kabul olmadı denilmez; belki daha iyi bir surette kabul edilmiş denilir. M.)(Dördüncü nevi ki; en meşhurudur...Bizim duamızdır. Bu da iki kısımdır: Biri, fiilî ve hâlî; diğeri, kalbî ve kalîdir. Meselâ: Esbaba teşebbüs, bir dua-yı fiilîdir. Esbabın içtimaı, müsebbebi icad etmek için değil, belki lisan-ı hâl ile müsebbebi Cenab-ı Hak'tan istemek için bir vaziyet-i marziye almaktır. Hattâ çift sürmek hazine-i rahmet kapısını çalmaktır. Bu nevi dua-yı fiilî, Cevad-ı Mutlak'ın isim ve ünvanına müteveccih olduğundan, kabule mazhariyeti ekseriyet-i mutlakadır. İkinci kısım: lisan ile, kalb ile dua etmektir. Eli yetişmediği bir kısım metalibi istemektir. Bunun en mühim ciheti, en güzel gayesi, en tatlı meyvesi, şudur ki: "Dua eden adam anlar ki: Birisi var; onun hatırât-ı kalbini işitir, herşey'e eli yetişir, herbir arzusunu yerine getirebilir.. Aczine merhamet eder, fakrına medet eder."İşte ey âciz insan ve ey fakir beşer! Duâ gibi hazine-i rahmetin anahtarı ve tükenmez bir kuvvetin medarı olan bir vesileyi elden bırakma. Ona yapış âlâ-yı illiyyin-i insaniyete çık, bir sultan gibi bütün kâinatın dualarını, kendi duan içine al. Bir abd-i küllî ve bir vekil-i umumî gibi $ de. Kâinatın güzel bir takvimi ol!... S.)
  • DUÂGÛ

    (Duâhân) f. Duâ okuyan. Duâ eden.
  • DUAT

    (Dâî. C.) Duâ edenler. Allah'a yalvaranlar. * Dâvet edenler.