D Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • DALL-İ Bİ-L İŞARE

    (Dâllibilişâre) Sözdeki mânanın işâretine göre delil olmak.Üç nevi delâletten biri ile sevkedildiği mânanın gayrisine yâni; söylenince maksud-u asli olmayan bir mânaya delâlet eden lâfızdır. Meselâ: "Cenab-ı Hak bey'i helâl, ribâyı haram kılmıştır." ibâresi, bey', yani alış-veriş ile ribâ (fâiz) arasında fark bulunduğunu beyan için sevk olunmuştur. Bundan asıl murad budur. O hâlde bu ibâre meşru alışverişle faiz arasında fark bulunduğuna "delâlet-i mutabıkıyye" ile delâlet ettiği gibi, bey'in helâl, fâizin haram olduğuna da yine "delâlet-i mutabıkıyye" ile "bi-l işâre" delâlet etmiş olur. Yine bunun gibi bir malın abde verilmesini veya verilmemesini isteyen bir kimseye karşı "Bu malı hiç bir şahsa vermem" sözü bu malın abde verilmeyeceğine "delalet-i tazammuniye ile" "bi-l işare" delâlet eder.)"Evlâdın nafakaları mevludün leh üzerinedir" ibâresi de çocukların neseblerinin, babalarından sâbit olacağına delâlet-i iltizâmiye ile bil-işâre delâlet eder. Çünkü, babanın mevlüdün leh olması, nesebin kendisinden sübutunu müstelzimdir." (İst. Fık. K.)
  • DALLÎN

    (Dâllûn) Sapkınlar. Müslümanlıktan ayrılanlar. Kur'an hakikatlerinden ayrılıp sapanlar.
  • DALLİYET

    Delil oluş. İsbata vâsıta olmak.
  • DAM'

    (C.: Dümu-Edmu) Helâk olmak. * Göz yaşı.
  • DÂM

    f. Tuzak. ağ, hile.
  • DAMA

    Deniz, bahr.
  • DAMACANA

    Su veya başka sıvıları taşımaya mahsus dar ağızlı, şişkin gövdeli çoğu hasırla sarılı veya sepetli büyük şişe.
  • DAMAR

    t. İstidad. Huy, tabiat, inat. * İnsan bedeninde kanın dolaştığı yollar, şiryan. * Irk. * Toprağın içindeki maden filizleri ve su tabakası. * Damar veya köke benzeyip bir cismin her tarafına uzanan yollar. * Mermer ve ona benzer dalgalı şeylerdeki çizgiler.
  • DAMD

    Yaranın üstüne bez bağlamak, merhem sürmek.
  • DAMECMEC

    Katı, şedid. * Uzun boylu bahil kimse.
  • DAMED

    Hışım etmek, öfkelenmek, hiddetlenmek, kızmak.
  • DÂMEN

    f. Etek. Kenar. Taraf. Zeyl. Elbise veya dağ eteği.
  • DAMEN-BUS

    f. Etek öpen.
  • DAMENE

    f. Dağ eteği, dağın çevresi.
  • DAMEN-GİR

    f. Eteğe yapışan, etek tutan. * Dâvacı, hasım, şikâyetçi.
  • DAMENÎ

    f. Eteklik. * Kadın başörtüsü.
  • DÂMEN-İ MUALLÂ

    Yüksek şerefli dâmen, muallâ etek. * Mc: Yüksek namus sâhibi.
  • DAMEN-KEŞ

    f. Feragat eden, eteğini çeken.
  • DAMGA

    Bir şeyin üzerine işaret veya alâmet koymak. * İşaret vurulan âlet. Mühür.
  • DAMGA-İ VAHDET

    f. Birlik damgası. Cenab-ı Hakkın birliğini gösteren delil.
  • DAMHAR

    Mütekebbir, kibirli, terbiyesiz kimse.
  • DÂM-I ANKEBUT

    f. Örümcek ağı. Örümcek tuzağı.
  • DÂM-I BELÂ

    Bela tuzağı.
  • DAMIZ

    Hayvan üretmeye mahsus dam. Hayvan yetiştirilecek ahır.
  • DAMİA

    Yavaş olarak ve damla damla kan sızdıran yara.
  • DAMİC

    Karanlık.
  • DAMİĞA

    Dimağa işlemiş olan baş yarığı. (Bak: Amme)
  • DAMİK

    (C.: Devâmik) Belâ, musibet, dâhiye. Meşakkat, zahmet.
  • DAMİME

    (C.: Damâyim) Sonradan yapıştırılmış şey.
  • DAMİN

    Kefil olan, tazminat veren. Ödeyen.
  • DAMİNE

    Köyde olan hurma.
  • DAMİR

    Zayıf, ince.
  • DAMİR

    (C.: Damâr) Kalb. * Niyyet.
  • DAMİSE

    Örten, setreden. Defneden.
  • DAMİYE

    Tıb: Kanı akan yara.
  • DAMM

    Yapıştırmak. * Düşürmek.
  • DAMMAD

    Hastalara efsun okuyan kimse.
  • DAMPİNG

    ing. Bir pazarı elde etmek veya bir malı elden çıkartabilmek için benzerlerinden çok düşük fiyatla satma.
  • DAMZ

    Susmak, sükut etmek.
  • DAMZER

    (C.: Damazir) Sütü az olan deve. * Sağlam ve sert yer. * Şişman kadın.
  • DAN

    f. Tane.
  • DAN

    Arabca, Farsça veya bazı Türkçe kelimelerin sonuna takılarak, âlet ismi veya sıfat yapılır. Meselâ: Ateş-dan $ : Mangal. Cüz-dan $ : Cüz kabı, çanta.
  • DÂNÂ

    f. Bilgili, bilen, malûmatlı, âlim.
  • DÂNÂ-İ BÎ-MÜDANÎ

    Eşsiz âlim. Zamanında emsali olmayan âlim.
  • DÂNÂ-İ YUNAN

    Eflatun.
  • DÂNÂYÎ

    f. Âlimlik, bilicilik.
  • DANE

    (Diyn. den) "İtaat etti. İtaatli oldu, boyun eğdi, aziz oldu" mânasında fiil.
  • DANE

    f. Tohum, çekirdek. * Kurşun, gülle, tâne.
  • DANENDE

    f. Bilgin, bilen, Haberli.
  • DANG

    f. Bir dirhemin altıda biri.