D Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • DARBHANE

    Para basılan yer.
  • DARB-I HİYÂM

    Çadır kurma.
  • DARB-I MESEL

    Misâl olarak söylenen meşhur söz. Bir hâdiseye binaen söylenen hikmetli söz. Ata sözü.
  • DARB-I SİKKE

    Para basma.
  • DARB-I UNK

    Boyun vurma.
  • DARBÎZ

    Rutubetli tarla, sulak yer.
  • DARBUM

    Bizanslılar zamanında Eskişehir'in ismi.
  • DARB-ZEN

    f. Mâdeni levhalar üzerine kabartma olarak nakışlar işleyen. * Kale döven.
  • DARC

    Yarmak, şakk.
  • DARE

    f. Vazife, görev, ödev.
  • DARENDE

    f. Saklayan, tutan. * Ulaştıran, vâsıl eden, kavuşturan, getiren.
  • DAREYN

    Her iki dünya. İki yurd. İki yer.
  • DARH

    Def'etmek, kovmak. Reddetmek. * Yer kazmak.
  • DÂR-I BEKA

    f. Âhiret. Bâki olan yer. (Mâdem dünyada hayat var, elbette insanlardan hayatın sırrını anlayanlar ve hayatını su-i istimâl etmeyenler, Dâr-ı Beka'da ve Cennet-i Bâkiye'de hayat-ı bâkiyeye mazhar olacaklardır. L.)
  • DÂR-I CİNAN

    f. Cennet yurtları. Cennetler.
  • DÂR-I DÜNYA

    f. Bu dünya memleketi. Dünya. (Dâr-ı fenâ da denir.)
  • DÂR-I EMÂN

    Müslümanların zimmetini kabul eden veya müslümanlarla sulh halinde olan, gayr-i müslim bir ahalinin memleketi.
  • DÂR-I FENÂ

    Dünya. Bu dünya.
  • DÂR-I İMTİHAN

    İmtihan yeri. * Dünya. * Dar-ı mihnet, meydân-ı ibtilâ gibi tâbirler de aynı mânada kullanılır. (Bak: İmtihan)(Din bir imtihandır. Teklif-i İlâhi bir tecrübedir. Tâ, ervâh-ı âliye ile ervâh-ı sâfile, müsabaka meydanında, birbirinden ayrılsın. Nasılki: Bir mâdene ateş veriliyor tâ, elmasla kömür, altınla toprak birbirinden ayrılsın. Öyle de, bu dâr-ı imtihanda olan teklifat-ı İlâhiyye bir ibtilâdır ve bir müsabakaya sevktir ki; istidad-ı beşer madeninde olan cevâhir-i âliye ile mevadd-ı süfliyye, birbirinden tefrik edilsin. Mâdem Kur'an, bu dâr-ı imtihanda; bir tecrübe suretinde, bir müsabaka meydanında, beşerin tekemmülü için nazil olmuştur. Elbette şu dünyevi ve herkese görünecek umur-u gaybiye-i istikbâliyeye yalnız işaret edecek ve hüccetini isbat edecek derecede akla kapı açacak. Eğer sarahaten zikretse; sırr-ı teklif bozulur. S.)
  • DÂR-I RİDDE

    Aslında Müslim iken sonradan irtidâd eden veya bir zaman İslâmiyeti kabul etmiş iken sonradan mürted olan şahısların hâkim bulundukları yer.(Darürridde, yani: Mürtedlerden müteşekkil bir taifenin istilâ ederek hakimiyetleri altına aldıkları yerler, bazı ahkâm itibariyle dar-ı harbden ayrılır. Meselâ: Dar-ı harb ahalisiyle musalâha akdi caiz olduğu hâlde, darürridde ahalisiyle caiz olmaz. Çünkü riddetin devamına cevaz verilemez. Şu kadar var ki, bunlar bir müddet düşünmek için mütareke talebinde bulundukları takdirde bakılır. Eğer müslümanların hakkında hayırlı görülürse bu mütarekeye muvafakat edilir. Ve eğer harb edilmesi daha muvafık görülürse bu mütarekeye muvafakat edilmez.Mütâreke kabul edildiği takdirde mukabilinde bir bedel, bir haraç alınamaz. Zirâ bu hâlde mütareke, bir akd-ı zimmete müşabih olur. Halbuki mürtedler, zimmete kabul edilemezler. Bu mütarekenin öyle iki-üç günlük, geçici bir zaman için olması icab etmez. Buna lüzumuna göre bir mühlet tayin edilir. (Ist. Fık. K.)
  • DÂR-I ŞURA-YI ASKERÎ

    1296 yılında lağvolunan bu yüksek askeri meclis 1253 yılının muharrem ayında kurulmuştu. 1259 tarihinde çıkarılan kanun ile vazifesi tesbit edildi. Askeri ve mülki ricâlden onbir daimi, altı tane ise geçici azası bulunan bu mecliste bir reis ve bir de müftü yer alıyordu.
  • DÂR-I TEKLİF

    Dünya. Allah'ın teklif ve emirleri ile vazifeli olduğumuz yer olan dünya. (Şu dâr-ı dünyâ meydân-ı imtihandır. Ve dâr-ı tekliftir. Hizmet yeridir. Lezzet ve ücret ve mükâfat yeri değildir. S.)
  • DÂR-I ZİMMET

    Müslümanların, ahid ve emânını ve himayesini kabul etmiş oldukları; gayr-i müslimlere mahsus yerler.
  • DARIT

    Yellenen, yellenici.
  • DARİ'

    Adımı geniş olan kişi.
  • DARİ'

    Hurma dikeni. Acı ve dikenli bir ağaç.
  • DARÎ

    Ot ve yem satan kişi. * Evinden çıkmayan kimse.
  • DARİB

    (Darb. dan) Sütünü sağan kimseye vuran dişi deve. * Ağaçlı yer. * Karanlık gece. * Vurucu, vuran. Darbeden, çarpan. Döven.
  • DARİBE

    Tabiat. * Kılıçla vurulmuş. * Eğrilmiş yün.
  • DARİC

    Katı, şedid, şiddetli.
  • DARİCE

    Ay ve güneş ağılı. (Farsçada "hâle" denir.)
  • DARİH

    Kabir. Mezar.
  • DARİM

    Yanmış nesne. * Dövülmemiş harman. * Odun ufağı.
  • DARİM

    Aç. * Tavşancıl yavrusu.
  • DARİN

    Bir yerin adı.
  • DARİR

    (C.: Edirrâ) Kör, a'mâ. * Nefis. * Cismin bakiyyesi. * İri vücutlu fakir kişi.
  • DARİS

    Çetin huylu kimse.
  • DARİS

    (Dürus. dan) Yıkılmış, mahvolmuş.
  • DARİŞ

    Siyaha boyanmış kara deri.
  • DARİYYE

    f. Divan şairlerinin, dünyevi makamca büyük olanların yaptırdıkları köşk ve konaklara dair yazdıkları manzume.
  • DARM

    Şiddetli açlık. Oburluk. * Ateşin yakması.
  • DARR

    Zararlı, zararı olan.
  • DARR

    Zarar, ziyan.
  • DARR

    Süt, leben. * Nüzul. * Hayır ve amel çokluğu.
  • DARRA

    Şiddet, mihnet. Belâ. Naks. Ziyan. Sıkıntı. Kötürümlük.
  • DARRAB

    Akça kesici, dârp edici, para basan.
  • DARRE

    Bir miktar süt.
  • DARS

    Dişiyle tutup ısırmak.
  • DART

    Yellenmek. * Tez olmak.
  • DARU

    f. İlâç, deva, tiryak.