E Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • ENDAYİŞGER

    f. Yaldızcı, sıvacı.
  • ENDAZ

    f. Atan, atmış, atıcı mânasında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dehşet-endaz $ : Dehşet verici, korkutucu.
  • ENDAZE

    f. Ölçü, mikyas. * Arşının bez, basma vesâire ölçmeğe mahsus küçük cinsi. (60 cm.dir) * Tahmin, takdir. * Derece, mertebe. * Mc: Hesap.
  • END-BEND

    f. Utanmış, mahcub. * Boğum boğum, kısım kısım, parça parça.
  • ENDEK

    f. Az, kalil. * Yaşı küçük, küçük yaşlı.
  • ENDEME

    f. Mazideki sıkıntıları hatırlama, geçmişdeki ıztırabları tahattur etme.
  • ENDER

    (Zarfiyet edatıdır) f. İçinde. Derununda. Dahilinde.
  • ENDER

    (Nâdir. den) Çok az, pek az bulunan, daha nâdir. * (C.: Enâdir) Harman yeri.
  • ENDEREZ

    f. Nasihat, öğüt, vasiyet. * Mektub.
  • ENDERÎ

    Kalın ip, halat. * Şam yakınında bir köyün adı. * Bir dağ adı.
  • ENDERUN

    İç, dâhil. * Kalb, içyüz, gönül. * Vaktiyle Osmanlı Sarayının iç teşkilâtı.
  • ENDİŞ

    Düşünen, mülâhaza eden, ölçülü davranan mânasında sıfat terkiblerinde kullanılır. Meselâ: Akibet-endiş $ : Her işin sonunu düşünen.
  • ENDİŞE

    f. Korku. Düşünce. Merak, keder, kuruntu.
  • ENDİŞE-İ İSTİKBAL

    Gelecek zamanı düşünmekten gelen merak, üzüntü, keder. Geleceği düşünmek.
  • ENDİŞE-İ MEVT

    Ölüm endişesi. Ölüm korkusu.
  • ENDİŞNAK

    f. Endişeli, kederli, meyus, sıkıntılı, düşünceli.
  • ENDİYE

    (Neda. C.) Çiyler, şebnemler.
  • ENDUH

    (Endüh) : f. Keder, elem, gam, gussa, kaygı, sıkıntı, ıztırab, üzüntü.
  • ENDUH-GÜSAR

    f. Kederi yok eden. Gamı, sıkıntıyı gideren.
  • ENDUH-NÂK

    f. Kederli, sıkıntılı, gamlı, üzüntülü.
  • ENDUHTE

    f. Biriktirmiş, biriktirilmiş. Kazanmış, kazanılmış, Hazırlanmış. * Ödenmiş.
  • ENDUZ

    f. Kazanan, elde eden, biriktiren, toplıyan mânalarına gelir ve kelimeleri sıfat yapar.
  • ENDÜLÜS

    (Mi: 756-1031) Dört halife devrinden sonra kurulan Emevi devleti yıkıldıktan sonra Emevilerin Afrikadan Avrupa'ya geçip şimdiki Portekiz ve İspanya'da kurdukları İslâmi devletin bir ismidir. Bunlara Endülüs Emevileri denir. Abbasilerin katliâmından kurtulan Abdurrahman ismindeki zât Afrika yoluyla İspanyaya geçerek Emevilerin orada devamı sayılabilecek Endülüs Emevi devletini kurdu. El-Dahil (muhacir) lakabiyle maruf Abdurrahmandan itibaren lll. Hişamla sona ermek üzere 16 halife gelip geçmiştir. lll. Abdurrahman'a kadar Kurtuba emirliği diye adlandırılan bu devlete bu hükümdar zamanında Emdülüs Emevi Hilâfeti nâmı verildi. Hükümdar, Emir-ül Mü'minîn ünvanını aldı. Bu devir; ilim ve irfanın zirveye ulaştığı, Avrupalıların ilim tahsili için Endülüs'e akın ettikleri devirdir. Bundan sonra Emevilerin inhitat ve sukut devri başlar. Ne kadar çalışırlarsa da kaderin fetvasıyla icraatı sona erer. (Bak: Emevi)
  • ENDÜSTRİ

    Fr. Sanayi, imalât, sanatlar. Hammaddeyi mâmul eşya hâline getirme. Bu da ikiye ayrılır. 1- Küçük sanayi: Ev ve atölyelerde basit âlet ve makinelerle eşya imalâtıdır. 2- Büyük sanayi: Su buharı, akaryakıt, elektrik, atom enerjisi gibi büyük çapta enerji kaynaklarından faydalanılarak fabrikalarda seri hâlde ve çok miktarda yapılan imalâttır.
  • ENE

    Ben. * Gr: Birinci şahıs zamiri. (Bak: Enaniyet)
  • ENERJİ

    Fr. Kuvvet. Güç. Fiziki kuvvet. * Gücünü harcama isteği ve iktidarı.
  • ENES

    Üns mânasına kullanılır ve vahşetin zıddıdır.
  • ENES İBN-İ MALİK

    Ensardan ve Ashâb-ı Kiram'ın fakihlerindendir. Hicretin ibtidasından itibaren on sene Resul-i Ekrem Efendimizin (A.S.M.) hizmetinde bulunmakla şeref kazanmıştır.Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) 2630 Hadis-i Şerif rivâyet etmiştir. 100 yaşına kadar yaşamış, hicri 92 veya 94 senelerinde Basra'da ebedî hayata kavuşmuştur. En son vefat eden sahabe, Hazret-i Enes'tir. (R.A.)
  • ENF

    Burun. Koku ve teneffüse mahsus âzâ. * Bir şeyin ucu veya evveli veya en şiddetlisi. * Bir şeyin sivri yeri. * Bir şeyin en şerefli olan yeri.
  • ENFA'

    Daha nâfi. Daha menfaatli. Pek faydalı.
  • ENFAL

    Ganimetler. Düşmandan alınan mallar.
  • ENFAL SURESİ

    Kur'ân-ı Kerim'in 8. suresidir.
  • ENFAR

    (Nefir. C.) Cemaatler, topluluklar, cemiyetler. Halk, ahali, kalabalıklar, izdihamlar.
  • ENFAS

    (Nefes. C.) Nefesler. Soluklar. * Ruhlar. Canlar. * Cevherler. * Duâlar.
  • ENFAS-I HAYRİYYE

    Hayırlı nefesler.
  • ENFAS-I MA'DUDE

    Sayılı nefesler. İnsan hayatı. Miktarı muayyen olan ömür dakikaları.
  • ENFES

    Daha hoş. Çok hoş. Daha iyi. Pek nefis.
  • ENFES-İ ÂSÂR

    Eserlerin en nefisi, eserler içinde en değerli olanı.
  • ENFEZ

    En nüfuzlu, daha tesirli.
  • ENFÎ

    Burunla ilgili.
  • ENFİYE

    Buruna çekilen çürütülmüş tütün tozu.
  • ENFLASYON

    Fr. Piyasaya gerektiğinden fazla kâğıt para çıkartmaktan dolayı paranın değeri düşüp fiyatların yükselmesi.
  • ENFÜS

    (Nefs. C.) Nefsler, ruhlar, canlar. Yaşayanlar.
  • ENFÜSÎ

    Bir kimseye mahsus görüş ve düşünüş. Nefse, kendi hayatına aid, dâhile aid. (Subjektif) (Objektifin zıddı)(İ'lem eyyüh-el-aziz! Afaki mâlumat, yâni; hâriçten, uzaklardan alınan mâlumat, evham ve vesveselerden hâli olamıyor. Amma bizzat vicdâni bir şuura mahal olan enfüsi ve dâhili mâlümat ise evham ve ihtimallerden temizdir. Binaenaleyh merkezden muhite, dâhilden hârice bakmak lâzımdır. M.N.)
  • ENGAM

    f. Vakit, zaman, an. Mevsim. (Aslı: Encam'dır.)
  • ENGAME

    f. Topluluk, cemaat, kalabalık, izdiham. Toplanma yeri, meclis. * Muharebe yeri, ceng meydanı. * Oyuncular derneği.
  • ENGAR

    f. Sanma, zan, tasavvur. şüphelenme. * Tamamlanmayan, eksik kalan iş.
  • ENGARE

    f. Tamamlanmayan, eksik kalan iş, nakış veya taslak. * Hikâye, efsâne, roman, kıssa. * Başdan geçen bir olayı tekrarlama. * Hesap defteri. * Utanarak geri geri çekilme.
  • ENGAZ

    f. San'atkârların kullandıkları san'at âletleri.
  • ENGEL

    t. (Bak: Mâni')