(Cirm. C.) Ruhsuz büyük varlıklar. Cirmler. Yıldızlar.
ECRAM-I SEMAVİYE
Gök cisimleri, yıldızlar.
ECRAM-I ULVİYE
Ulvi yıldızlar. Büyük cirimler.
ECRAS
(Ceres. C.) Büyük çıngıraklar, çanlar.
ECREB
Uyuz hayvan veya insan.
ECRED
Tüysüz adam, köse. Genç. * Çorak, otsuz yer. Bir şey yetişmeyen arazi. * Tüyü yumuşak ve kısa olan at.
ECR-İ MÜSEMMÂ
Mukavele ve pazarlıkla kararlaştırılan ücret.
ECRİBE
(Cirâb. C.) Dağarcıklar, meşin veya bezden yapılmış olan çantalar.
ECSAD
(Cesed. C.) Cesedler. Cisimler. Tenler. Vücudlar.
ECSAM
(Cisim. C.) Cisimler.
ECSAM-I NÂMİYE
Büyüyüp yetişen cisimler. Nebat gibi büyüyenler.
ECSAM-I ULVİYE
Ulvi cisimler.
ECSEL
Karnı büyük olan kişi.
ECSEM
Cesim, pek iri, gövdesi büyük olan. İri yarı kişi.
E'CUBE
(Bak: U'cube)
ECUC
Işık veren, parlayan. Parlak nesne. * Suyun tuzlu ve acı olması.
ECÜME
Havuz.
ECVAD
(Cevad. C.) Sahiler. Cömertler. Eli açıklar.
ECVAF
(Cevf. C.) İçler. Kovuklar.
ECVED
En cömert. En sahi. Daha iyi.
ECVED-İ MENSUCAT
Dokumaların en iyisi.
ECVED-ÜN NÂS
İnsanların en iyisi olan Hz. Peygamber (A.S.M.)
ECVEF
Ortası boş. Kof. * Mc: Boş kafalı. Çok cahil. * Gr: Ortasında harf-i illet sayılan elif, vav, yâ harfleri bulunan fiil kökü.
ECVİBE
(Cevab. C.) Cevaplar.
ECVİBE-İ MÜSKİTE
Susturucu cevaplar.
ECYAD
(Cîd. C.) Uzun boyunlar.
ECYAF
(Cife. C.) Kokmuş etler. Cifeler.
ECYAL
(Cîl. C.) Soylar. Tâifeler. Kavimler. Nesiller.
ECYED
Uzun boyunlu (adam.)
ECYEM
Gözü büyük ve kırmızı olan. (Müe: Ceymâ)
ECZÂ
(Cüz. C.) Eczacılıkta kullanılan çeşitli maddeler. * Ciltlenmemiş kitab ve saire. * Cüz'ler, parçalar, kısımlar. * Bir kimyevi terkible vücuda gelip yanma hassası gibi böyle bir kuvvet ve te'siri haiz bulunan şey.
ECZAHANE
f. Eczacı dükkanı. Ecza dolabı. İlaç satılan mağaza.
ECZÂ-İ ASLİYE
Vücudda temel teşkil eden parçalar ve kısımlar, unsurlar.
ECZÂ-İ UNSURİYYE
Esas teşkil eden parçalar.
ECZÂ-İ ZÂİDE
Fazladan olan kısımlar, parçalar.
ECZAL
(Cizl. C.) Ağaç kökleri, tomrukları.
ECZÂ-YI ŞERİFE
Kur'ân-ı Kerim'i meydana getiren otuz cüz.
ECZEB
Suyu geçirmeyen sağlam zemin.
ECZEM
Burnu kesilmiş.
ECZEM
(Cüzâm. dan) Cüzamlı, miskinlik illetine uğramış olan. * Parmakları veya eli kesik olan adam.
EDÂ'
Yerine getirmek. Ödemek. Borcunu vermek. Vazifesini yapmak. * Tarz. Üslub. * Şive. * Tekebbür. * Fık: Namazı vaktinde kılmağa "Eda" ve vakit geçtikten sonra kılınan namaza da "Kaza" denir. (Bak: Kaza)
ED'AC
Gözleri kara renkte ve büyükçe olan. * Pek siyah şey.
EDA-İ FERÂİZ
Allah'ın (C.C.) farz olarak emrettiklerini yerine getirmek. Farz vazifelerini ifa etmek.
EDAKK
En dakik, pek ince, çok mühim.
EDAKK-I UMUR
İşlerin en mühimmi.
EDALL
(Bak: Adall)
EDÂMALLAH
Allah (C.C.) dâimî eylesin (mealinde duâ.)
EDANİ
(Ednâ. C.) Ednâlar, en deniler, en alçaklar. Alçak, pek bayağı ve aşağılık kimseler.
EDAT
Sebep. Âlet. Avadanlık. * Gr: Kendi başına mâna ifade etmeyip, kelime veya fiillerle birlikte mâna ifade eden kelime veya harf. İsim ile fiilden gayri kelime.