E Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • EDA-YI DEYN

    Borç ödeme.
  • EDA-YI SALÂT

    Namazı vaktinde kılma.
  • EDB

    Ziyafet verip, halka yemek yedirmek.
  • EDBAR

    (Dübür ve Dübr. C.) Ard ve arka taraflar. Herhangi bir şeyin sonları ve akibetleri.
  • EDBAR-ÜN NÜCUM

    Fecirden evvel kılınan iki rek'at nafile namaz.
  • EDBAR-ÜS SÜCUD

    Akşam namazından sonra kılınan iki rek'at nafile namaz.
  • EDBES

    Rengi ne kızıl, ne siyah olan hayvan.
  • EDD

    (C.: Üdüd) Kuvvet. * Yetişmek. * Ric'at etmek.
  • EDDAİ

    Mâlum bir duâcı. Duâcınız. Hayrınızı isteyen meâlinde imza yerine yazılan bir tâbir.
  • EDEB

    Terbiye. Kavlen, fiilen insanlara lütuf ile muamele etmek. Güzel ahlâk. Usluluk. Hayâ. * Ist: Sünnet-i Resul'e (A.S.M.) uygun hareket etmek. * Utanılacak şeylerden insanı koruyan meleke; kuvve-i râsiha-i nefsiye. * Edebiyat ve ondan bahseden ilim.(Kur'anın edebi ise: Öyle bir hüznü verir ki, âşıkane hüzündür. Yetimâne değildir. Firak-ul ahbabdan gelir. Fakd-ül ahbabdan gelmez. Lemeat)
  • EDEB-AMUZ

    Edeb öğreten.
  • EDEBÎ

    Edebe dâir. Güzel söylenmiş yazı. Edebiyata âit. Ehl-i edebe, terbiyeli, ahlâklı ve edebli olanlara dâir ve edebe mensup ve müteallik.
  • EDEB-İ KELÂM

    Söz güzelliği, söz zarifliği. * Edb: İfade arasında bayağı ve çirkin tabirlerin bulunmaması. İfadenin güzel oluşu.
  • EDEB-İ MUÂŞERET

    (Bak: Âdâb-ı muaşeret)
  • EDEBİYAT

    Düşünce, duygu veya herhangi bir hakikatı veya herhangi bir fikri yazı veya sözle, manzum veya nesir halinde güzel şekilde ifâde san'atı. Bu san'atla uğraşan ilim kolu. * Edebiyata âit yazıları toplayan kitap.Edebiyatın sözlük anlamından biri de edebe, yani terbiyeye uygun söz söylemektir. Demek ki edebiyatçı edepli olmalı, edepsizce söz ve yazılar edebiyat olamaz.(Edebiyatta vardır üç meydan-ı cevelân; onlar içinde gezer, haricine çıkamaz: Ya aşkla hüsündür, ya hamâset ve şehâmet, ya tasvir-i hakikat. İşte yabani edebse hamâset noktasında hakperestliği etmez.Belki zâlim nev-i beşerin gaddarlıklarını alkışlamakla kuvvet-perestlik hissini telkin eder. Hüsün ve aşk noktasında, aşk-ı hakiki bilmez.Şehvet-engiz bir zevki nefislere de zerkeder. Tasvir-i hakikat maddesinde, kâinata san'at-i İlâhî suretinde bakmaz;Bir sıbga-i Rahmanî suretinde göremez. Belki tabiat noktasında tutar, tasvir ediyor; hem ondan da çıkamaz.Onun için telkini aşk-ı tabiat olur. Maddeperestlik hissi, kalbe de yerleştirir; ondan ucuzca kendini kurtaramaz.Yine ondan gelen, dalâletten neş'et eden ruhun ıztırabatına, o edepsizleşmiş edeb (müsekkin, hem münevvim); hakiki fayda vermez. S.)
  • EDEBİYAT YAPMAK

    Mc: Güzel ve uzun uzun sözlerle mevzu dışına çıkarak konuşmak.
  • EDEBİYAT-I CEDİDE

    1896 - 1901 tarihleri arasında Avrupa te'siri ile meydana gelen edebiyat cereyanına verilen isim. Yeni edebiyat. Servet-i Fünun Edebiyatına verilen ad.
  • EDEBİYYUN

    Edebiyatçılar. Edebiyatla uğraşanlar.
  • EDEME

    Derinin iç yüzü. (Dış yüzüne "beşere" derler.)
  • EDEVAT

    (Edat. C.) Aletler. Takımlar, parçalar. * Gr. Fiil veya isimlere eklenen küçük kelime veya harfler. Edatlar.
  • EDEVAT-I KİTABET

    Yazı vasıtaları.
  • EDEYAN

    f. Çok koşan hayvan.
  • EDFA

    (Edfâk) Beli kamburlaşıp bükülmüş kimse. * Uzun boynuzlu keçi. * Kanadı uzun kuş.
  • EDFER

    İğrenilen, tiksinilen, nefret edilen şey.
  • EDGAM

    Yüzü ve dudaklarının etrafı siyah olup, sâir bedeni başka renk olan at.
  • EDHAK

    Daha uzak, daha ırak.
  • EDHAN

    (Dühn. C.) Sürülecek güzel kokulu yağlar.
  • EDHAR

    Eb'ad ve erzel kimse.
  • EDHEM

    (C.: Dühem-Edâhim) Karayağız at.
  • EDHİNE

    (Duhân. C.) Duhanlar, dumanlar, sisler. * Tütünler.
  • EDİ

    Küçük ve şerir (adam). * Küçük kap.
  • EDİB

    Edebiyatçı. Güzel ve san'atlı söz söyleyen veya yazan. * Edebli, terbiyeli.(Edibler edebli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umumi-i müşterek-i milletten bitarafane çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyânet ve niyet-i hâlisa tanzim etmeli. İk. M.)
  • EDİBÂNE

    f. Edibe yakışır, terbiyeli bir surette. Edebiyatçı gibi.
  • EDİB-İ BÎ-MÜDANÎ

    Eşsiz edebiyatçı.
  • EDİLLE

    (Delil. C.) Deliller, işaretler. Alâmetler. Rehberler. İsbat vasıtaları.
  • EDİLLE-İ AKLİYE

    Akıl ile bulunan isbat vâsıtaları, akli deliler.
  • EDİLLE-İ ASLİYE

    (Bak: Edille-i erbaa)
  • EDİLLE-İ ERBAA

    (Edille-i şer'iye) Fık: Fıkıh ilminin istinad ettiği deliller: Kitab (yani Kur'an-ı Kerim'deki deliller), sünnet, icma-ı ümmet ve kıyas-ı fukaha. (Usul-ü erbaa ve edille-i asliye tabirleri de aynı mânada kullanılır.)
  • EDİLLE-İ KATI'A

    İtiraz edilmeyecek derecede kat'î ve sağlam deliller.
  • EDİLLE-İ KAVİYYE

    Sağlam deliller.
  • EDİLLE-İ ŞER'İYE

    (Bak: Edille-i erbaa)
  • EDİLLE-İ TÂLİYE

    Huk: Örf, âdet, teâmül, istishab, asıl ve amel, maslahat-ı mürsele, kaide-i külliye, âsâr-ı sahabe ve âsâr-ı kibar-ı tabiîn gibi deliller.
  • EDİM

    Sahtiyan, tabaklanmış deri. * Satıh, yüz, zemin.
  • EDİM-İ ARZ

    Yer yüzü.
  • EDİMME

    Derinin ikinci tabakası.
  • ED'İYE

    (Duâ. C.) Duâlar.
  • ED'İYE-İ HAYRİYE

    Hayırlı dualar.
  • ED'İYE-İ ME'SURE

    Peygamberimiz (A.S.M.) ile, sahabelerden naklolunan te'sirli ve makbul duâlar.
  • EDİYYE

    Az, kalil.
  • EDKEN

    Bulanık, * Rengi siyaha yakın olan.