Tek, bir, yekta. Eşi, benzeri olmayan. Bîhemta olan.(Kâinatın âlemleri, envâları ve unsurları öyle birbiri içine girift olarak girmiştir ki, kâinatın hey'et-i mecmuasına mâlik olmayan bir sebeb hiçbir nev'ine, hiçbir unsuruna hakiki tasarruf edemez. Adeta İsm-i Ferd'in cilve-i vahdeti, bütün kâinatı bir vahdet içine almış; herşey o vahdeti ilân ediyor. Meselâ: Bu kâinatın lâmbası olan Güneşin bir olması, umum kâinat, birinin olmasına işaret ettiği gibi; zihayatların çevik ve çalak hizmetçileri olan hava unsuru bir olması.. ve aşçıları olan ateş bir olması.. ve zemin bahçesini sulayan bulut süngeri bir olması.. ve umum zihayatın imdadına yetişen yağmur bir olması ve her yere yetişmesi.. ve ekser hayvanat ve nebatat taifelerinin herbiri umum zemin yüzünde serbest yayılmaları, vahdet-i nev'iyeleri ve meskenleri bir bulunması; gayet kat'i bir surette işaretler, şehadetlerdir ki; meskenleri ile beraber umum o mevcudat, bir tek Zatın malı olduğuna delâlet ederler. İşte buna kıyasen, bütün kâinatın böyle birbirine girift olan envâları mecmu kâinatı öyle bir küll hükmüne getirmiştir ki, icad cihetiyle tecezzi kabul etmez. Umum kâinata hükmü geçmiyen bir sebeb, Rububiyet cihetiyle ve icad keyfiyetiyle hiçbir şeye hükmedemez ve bir tek zerreye Rububiyetini dinlettiremez. L.)
FERDA
f. Yarın. Bugünden sonraki gün. * Arabçada: Bir olarak. Tek olarak.
FERD-A-FERD
f. Tek tek, ferd ferd.
FERDANİYET
Yalnızlık, teklik. Ferdlik. Yektâlık.
FERDÂ-YI KIYÂMET
Kıyâmetten sonra.
FERDEN-FERDA
Tek tek, fert fert.
FERDÎ
(Ferdiye) Tek şey, bir tek. * Fertle ilgisi olan.
FERD-İ ÂFERÎDE
Hiç kimse.
FERD-İ FERÎD
Benzeri daha hiç gelmemiş. * Hz. Muhammed (A.S.M.) * Asrın en yüksek ve en değerli Zâtı. Asırda bir gelen büyük veli.
FERDİYET
Cenâb-ı Hakk'ın birliği. Vahdetle bütün kâinata birden tasarruf eden Allah'ın (C.C.) sıfatı. (Bak: Tevhid.)Ferdiyet mânası insanlara isnad edilirse: Sadece bir olup, benzeri dünyada bulunmayan kimsenin sıfatı olur. Sadece Kur'andan ders alarak irşadda bulunabilen büyük velilik. Hiçbir şahsı merci yapmadan doğrudan doğruya Kur'andan ders alan ve ders veren büyük zâtın makamıdır.
Farfara, akılsızlık, hafif meşreplik. * Patırtıcı, gürültücü, ağzı kalabalık.
FERG
Gönden yapılan kovanın dikişi arasında su sızan yer.
FERGAND(E)
f. Fena koku, kokmuş. * Sarıldığı ağacı kurutan bir cins sarmaşık.
FERH
Civciv. Tavuk veya kuş yavrusu. * Nebatların diplerinde çıkan filiz.
FERHAL
f. Karışık ve kıvırcık olmayan uzun saç.
FERHAN
(C.: Ferâhî) Ferahlı. Sevinçli. Şâdan. Mesrur.
FERHAŞ
f. Kavga, savaş, muharebe, dövüş.
FERHAT
Rahatlık. Sevinç. Meserret. Sürur.
FERHENK
f. Edeb. İyi terbiye. * Hüner. Hikmet. Azamet. Mârifet. Bilgi. * Lügat kitabı.
FERHEST
f. Büyü, sihir, sihirbazlık.
FERHUD
Dağ keçisinin dişisi.
FERHUNDE
f. Mes'ut, saadetli, mutlu, mübarek. Uğurlu.
FERHUNDEGÎ
f. Mes'utluk, mutluluk, mübareklik, kutluluk. Uğurluluk.
FERHUNDE-PÂ(Y)
f. Ayağı uğurlu olan.
FERHUNDE-TÂLİ'
f. Şanslı talihi yaver. Mes'ut, mutlu, saadetli.
FER'Î
(Fer'iyye) Esasa âit olmayan. Kollara ve şu'belere âit ve müteallik.
FER-İ DEVLET
Devletin kuvveti, devletin nüfuzu.
FERİBOT
ing. Araba vapuru.
FERÎD
f. Katılaşmış şey, donmuş nesne. * Avcı kuş.
FERİD(E)
Benzeri pek nâdir bulunan. Benzeri bulunmayan, yektâ. * Doğrudan doğruya Kur'andan ders alıp ders veren ve kuvve-i kudsiye sahibi olan Evliyaullah. Yalnız ve münferid. * Zamanında eşine rastlanmıyan. Akran ve emsali yok. * Dizilmiş inci. * Bir tane, nefis ve müntehab kıymetli cevher. * Kendi reyi ile hareket eden mağrur kimse.
FERİDE
f. Kendi ihtiyariyle hareket eden, gururlu, kibirli kimse.
FERİD-İ TE'LİF
Edb: Bir cümledeki tertibin mâna çıkmayacak derecede karışık oluşu.
FERİD-ÜL-ASR
Asrın bir tanesi, zamanın eşsizi.
FERİG
Yorga at.
FERİH
Sevinçli, ferahlı. Fahur. Ferhan.
FERİH FAHUR
Sevinçli olarak, iftihar ederek.
FERİHAN
(Fârihan) Sevinçli olarak, iftihar ederek.
FERÎK
Buğday tanesinin olgunu, öğütülecek hâle gelmiş buğday tânesi.
FERÎK
Tümen (Fırka) kumandanı. Korgeneral. * İnsan kalabalığı. Büyük insan bölüğü.