Mısır'da, hususan Hazret-i Musa (A.S.) zamanında Allah'a isyan edip ilâhlık dâvasında bulunan, Musa Peygamber'e inanmayan hükümdar. * İlâhlık iddia eden dinsiz, azgın ve şaşkın insan. (Bak: Enaniyet, Mumya)
FİR'AVNÎ
f. Firavunluk. Firavun ile ilgili.
FİR'AVNİYYET
Firavun gibi oluş, isyankârlık ile Allah'ı tanımayış. İnat ile Allah'a isyan edip halkı sapık yollara, dalâlete ve dinsizliğe sevke çalışmak.
f. Yukarı, yüksek. * Çıkış, yokuş. * Kaldıran, yükselten, yücelten.
FİRAZ
Ayrılmak.
FİRAZÎ
f. Yukarılık, yükseklik.
FİRBAR
Ululuk, azamet. * Ardınca gelicilik, peşinden gelmek.
FİRC
Sır saklamayan kişi.
FİRDEVS
Cennet. Cennette altıncı kat. * Bostan.
FİREUNÎ
Hat, minyatür, tezhib gibi güzel san'atlarda kullanılan bir kâğıt cinsi.
FİREZDEK
(C: Ferâzık) Hamur yuvarlağı, hamur parçası.
FİRFÎR
Menekşe.
FİRFİS
Yaban sineği.
FİRİB
f. Aldatıcı, aldatan, kandıran manasında birleşik kelimeler yapılır. Meselâ: Dil-firib $ : Gönül aldatan. Nazar-firib $ : Göz aldatan.
FİRİBENDE
f. Kapılmış, aldanmış.
FİRİFTE
f. Kandırılmış, aldanmış, aldatılmış.
FİRİFTE-DİL
f. Gönlü aldanmış.
FİRİSTADE
(C.: Firistâdegân) f. Elçi, gönderilmiş. * Peygamber.
FİRİŞTE
(C.: Firiştegân) f. Mâsum, suçsuz, günahsız. * Melek. * Mc: İyi huylu kimse.
FİRİŞTE-SIFAT
f. İyi huylu kimse, huy ve tabiatça melek gibi olan.
FİRK
Koyun sürüsü. * Parça.
FİRKAT
(Fürkat) İftirak. Dostlardan ve sâir sevdiği şeylerden ayrılış. Firak. Müfarakat.
FİRKATEYN
Buharın icadından evvel kullanılan harp gemilerindendir. Bu gemiler, güvertelerinin altında bir batarya topu hâvi olup hızlı giderlerdi. Bu gemilerin üç direkleri vardı ve içlerinde mürettebatının binbeşyüzü bulanları da vardı.
FİRMA
ing. Tescil edilmiş ticarî müessese.
FİRNAS (FÜRÂNİS)
(C: Ferânis) Boynu kalın arslan. * Köylü reisi.
FİRS
Bir nevi ot.
FİRSA
(C: Firâs) hayız bezi.
FİRSAD
Kırmızı dut. * Böğürtlen.
FİRSEK
(C: Ferâsik) Çekirdeğinden ayrılmayan şeftali.
FİRŞAT(A)
Genişlik, vüs'at. * İki ayağının arasını ayırıp genişletmek.
FİRUDEST
f. Birkaç hânendenin hep bir ağızdan usûlüne uygun olarak söyledikleri nağme.
FİRUZ
Said, hurrem, saadetli, uğurlu, muzaffer, mansur.
FİRUZ ABADÎ
(Mecdüddin Muhammed) (Hi: 729 - 817) İran'ın Şiraz Eyâletinde Firuzâbad isimli beldenin Kâzrun kasabasında doğmuştur. Büyük âlimlerdendir. Yedi yaşında Kur'anı hıfzetmişlerdi. Çok seyahat etmiştir. Bursa'ya geldiğinde Yıldırım Bayezid Han tarafından kendisine fevkalâde ikrâm olundu. En meşhur eseri olan altmış ciltten müteşekkil El-Lâmi lügat kitabından hülâsa ettiği Kamus'tur. Yemen'de kadı iken vefat etmiştir. (R. Aleyh)
FİRUZ-BAHT
f. Şanslı, uğurlu.
FİRUZE
Nişabur'da çıkan açık mavi renkli ve kıymetli bir taş.
FİRUZE-FAM
Açık mavi renkli, gök renkli.
FİRUZENDE
f. Meşhur bir cins lâle.
FİRUZE-RİVAK
Gökyüzü, sema.
FİRUZ-MENDÎ
f. Galebe, zafer.
FİRYE
Yalan, kizb.
FİRZAH
Göğsü geniş, etli kimse.
FİRZAN
(C: Ferâzine) Arif. * Fen sahibi kimse.
FİRZE
Parça.
FİRZEL
Demircilerin demir kestikleri alet. Kayıt.
FİSAL
(Fasıl. C.) Ayrılmış olanlar. * Yavrunun sütten kesilmesi. * Kısa duvar. * İnsanların lehinde veya aleyhinde söz söyleyerek para toplıyan. * Ana sütünden kesilmiş hayvan yavrusu (Füslan, fislan şeklinde de olur.)