H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HAİR

    Hayrette kalmış, mütehayyir. Şaşırmış, taaccüb etmiş.
  • HAİR-İ BAİR

    Şaşkın, sapıtmış. * Aklını kaybederek ne yapacağını bilemiyen.
  • HAİT

    Bir yeri çevreleyen duvar. Tahta perde. Çit.
  • HAİZ

    Bir şeye sahip olma. Sahip. Mâlik. * Yer tutan. * Akranından mümtaz olan.
  • HAİZ

    (Bak: Hayz)
  • HAİZ-İ EHEMMİYET

    Ehemmiyetli, mühim, önemli.
  • HAK

    (Bak: Hakk)
  • HÂK

    f. Toprak. Turab.(Hâk ol ki, Hüdâ mertebeni eyleye âli.Tâc-ı ser-i âlemdir o kim hâkk-ı kademdir.)
  • HÂK

    Vasat. Vasatî. Orta.
  • HÂK İLE YEKSAN

    Yerle bir.
  • HAKAİD

    (Hakd. C.) Kinler, garezler, hasedler.
  • HAKAİK

    (Hakayık) (Hakikat. C.) Hakikatler.
  • HAKAİK-I NİSBİYE

    Nisbete, ölçüye göre olan hakikatlar.(Hakaik-ı nisbiye denilen şeyler, kâinatın eczası arasında bulunan rabıtalardır. Ve kâinattaki nizam, ancak hakaik-ı nisbiyeden doğmuştur. Ve hakaik-ı nisbiyeden kâinatın envaına bir vücud-u vahid in'ikas etmiştir. Hakaik-ı nisbiye, büyük bir ölçüde hakaik-i hakikiyeden çoktur. Hattâ bir zatın hakaik-ı hakikiyesi yedi ise, hakaik-ı nisbiyesi yediyüzdür. Binaenaleyh kubuh ve şerde, şer varsa da, kalildir. İ.İ.)
  • HAKALLED

    Dar gönüllü, bahil kimse.
  • HAKAN

    Eski Türklerde hükümdar mânasınadır.
  • HAKAN-I MAĞFUR

    Ölmüş hükümdar.
  • HAKANÎ

    Hâkan ile ilgili, hâkana mensub.
  • HAKARET

    Küçüklük. İtibarsızlık. Hor ve hakir görmek. Küçümseme. Küçük görme. Tâzimsizlik.
  • HAKARET-ÂMİZ

    f. Hakaretle karışık. Hakaretle beraber.
  • HAKAYIK

    (Bak: Hakaik)
  • HAKAYIK-I NİSBİYE

    (Bak: Hakaik-ı nisbiye)
  • HAKAYIK-I SEB'A

    Yedi hakikat. Fatiha suresinin yedi âyeti. İmanın altı şartı ve İslâmiyet ile yedi olan mühim hakikatlar. Kur'an-ı Kerim'in yedi vechile hârika olması gibi hakikatlar.
  • HAKAYIK-ÜL VEKAYİ'

    Hâdiselerin hakikatları.
  • HAKB

    Devenin semerini karnına bağlamakta kullanılan ip. * Tutulmak.
  • HAKBA'

    Yaban eşeğinin dişisi.
  • HAK-BÎN

    f. Hakkı gören. Hak veren. Hakka imân eden. Hakka inanan.
  • HAKBÎZ

    f. Toprak kalburu.
  • HAKD

    Kin tutmak. Adâvetini gizlemek. (Bak: İhnet)
  • HAKDAN

    f. Dünya, arz, yer.
  • HAKEK

    Yumuşak beyaz taş.
  • HAKEM

    İki tarafın anlaşmak üzere hükmüne rıza göstermek için seçtikleri kimse. Haklı ve haksızın ayrılmasında aracılık eden.
  • HAKEME

    (C.: Hakemât) Damak geminin halkası.
  • HAKEMEYN

    İki hakem. * Tar: Sıffîn Vak'asında Hz. Ali (R.A.) ile Hz. Muaviye (R.A.) arasında hakem seçilen Amr İbn-ül As ile Ebu Muse-l Eş'arî.
  • HAK-ENDİŞ

    f. Hakkı düşünen. Hakkı arayan, doğruluk için endişe eden.
  • HAKESARÎ

    f. Perişanlık, düşkünlük.
  • HAKEZA

    Öylece. Bunun gibi. Böyle.
  • HAK-GÛ

    f. Doğru ve hak söyleyen.
  • HAKHAH

    Gecenin ilk saatlerinde gitmek.
  • HAKHAKA

    Zahmetli ve meşakkatli yolculuk yapmak.
  • HAKIB

    Karnı guruldayan kişi. * Necaseti şedit kişi.
  • HAKIL

    Erkek fâre.
  • HAKIN

    Sidik zorluğu olan kimse.
  • HAKINE

    Boğaz altındaki çukurcuk.
  • HAKÎ

    f. Toprak rengi. Toprakla alâkalı.
  • HAKÎ

    Anlatan. Hikâye eden.
  • HAKÎ'

    Kırağı.
  • HÂK-İ MEZAR

    Mezar toprağı.
  • HÂK-İ PÂK

    Temiz toprak.
  • HÂK-İ VATAN

    Vatan toprağı.
  • HAKÎBE

    Heybe.