H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HAKÎK

    Haklı, hak sahibi olan. * Müstehak, lâyık, münasib.
  • HAKİKAT

    (C.: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki. * Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek. * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime. * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi. (Bak: Mahiyet, Mecaz)
  • HAKİKAT-BÎN

    f. Hakikatı gören, hakikatı anlayan. Hakikatşinas. Hakikata inanan.
  • HAKİKATEN

    Doğrusu, gerçekten, hakikat olarak.
  • HAKİKAT-GU

    f. Doğru sözlü. Doğru konuşan.
  • HAKİKAT-I HÂRİCİYE

    Hayat gibi âlem-i şehadete gelmiş varlık.
  • HAKİKAT-I SÂBİTE

    f. Sâbit, değişmez hakikat.
  • HAKİKAT-PEREST

    f. Hakkı ve hakikatı seven, hakikata inanan. Dürüst, hakikat âşığı.
  • HAKİKAT-ŞİNAS

    f. Hakikatı doğru tanıyan, bilen. Hakikata imân eden.
  • HAKİKAT-ŞİNASÂNE

    f. Gerçeği, hakikatı tanıyana yakışacak surette.
  • HAKİKÎ

    Gerçek. Hakikate mensub. Sâhici, doğru.
  • HAKÎLE

    Uzun buğday. * Bağırsak içinde olan su.
  • HAKÎM

    Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehasssı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan. * Tabib, doktor.
  • HÂKİM

    Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (C.C.) * Memleketi idare eden. * Mahkeme reisi. (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel... gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk'a âit olan Hâkim sıfatı Kur'ân-ı Kerim'de 86 def'a zikredilir.)
  • HAKİM EBU ABDULLAH

    Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi' (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır. Bir çok eser te'lif etmiştir. Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Teracüm-üş Şüyuh, El Medhal ilâ İlm-is Sahih, Fazâil-ül İmam-üş Şafiî, Tarih-i Ulemâ-i Nişabur, Marifet-ül Hadis ünvanlarındadır.
  • HAKÎMANE

    f. Hikmetli olarak. Hakîm olana yakışır surette.
  • HÂKİMANE

    Hükmederek, hâkim olarak. Hâkime yakışır tarzda.
  • HÂKİME

    Kadın hâkim.
  • HAKÎM-İ LOKMAN

    (Bak: Lokman)
  • HAKÎM-İ MUTLAK

    Tam hikmet sahibi olan. Cenab-ı Hak (C.C.)
  • HÂKİMİYYET

    Hâkim oluş. Hükmediş. Âmirlik. Üstünlük. Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali.(... Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev'i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur. âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me'murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler. Ş.)
  • HÂKİM-ÜŞ ŞER'

    Kadılar (hâkimler) için kullanılan bir tâbirdir. Kadılar davaları şer'î hükümler dairesinde hall ü faslettikleri için bu tâbir meydana gelmiştir. Şeriat hâkimi demektir.
  • HAKÎ-NİHAD

    f. Mütevazi, kibirsiz, alçak gönüllü.
  • HAKİR

    Küçük. Ehemmiyetsiz. Kıymetsiz. İtibarsız. Kudretsiz.
  • HAKİRÂNE

    f. Hakircesine. Hakir bir kimseye yakışacak tarz ve şekilde.
  • HAKİSTER

    f. Kül, ateş külü.
  • HAKİYAN

    (Hâki. C.) İnsanlar, nev'-i beşer, dünya halkı.
  • HAKK

    (Bâtılın zıddı) Doğru. Gerçek. Vâcib ve lâzım olan. Her sâbit ve doğru olan şey. Adalet. Herkesin meşru olan salahiyeti, iktidarı, bir şey üzerindeki mâlikiyyeti. * Dâva ve iddia. * Hakikate uygunluk. * Geçmiş, harcanmış emek. Pay, hisse. * Münasib * Din. İslâmiyyet. * Kur'an. * Vukuu vâcib, geleceği şüphesiz olan. * Kıyamet. * Mahz-ı hakikat. * Yapacağını yalansız yapan kimse. * Musibet.
  • HAKK

    Kazıma. Oyma. Maden üzerine yazı işlemek.
  • HAKKA

    (Hakkan) Doğru olarak. Gerçek. Hakikat olarak. Lâzım ve sâbit kılmak.
  • HÂKKA

    Kıyamet günü. * Âfet. Devamlı musibet. (Herkesin ve her kavmin amellerini isbat ve izhar eylediğinden kıyamet gününe bu isim verilmiştir) (L.R.)
  • HÂKKA SURESİ

    Kur'an-ı Kerim'in 69. suresi olup Mekkîdir.
  • HAKKAK

    Hokkacı, kutucu.
  • HAKKÂK

    Hakkeden. Mühür vesair kazıyan.
  • HAKKÂKÎ

    Mühür ve saire kazıma, hakkâklık.
  • HAKKAN

    Hakikaten, doğrusu.
  • HAKKANÎ

    Hak ve adalete uygun. Haklılığa uyar ve yakışır.
  • HAKKANİYET

    Haktan ve doğruluktan ayrılmamak. Adalet üzere bulunmak. Adalet ve insaf ile lâzım olanı icra etmek.
  • HAKK-BÎNANE

    f. Hakkı tanıyana göre.
  • HAKK-BÎNÎ

    f. Hakkı görme, hakkı tanıma.
  • HAKK-CU

    f. Hak arıyan.
  • HAKKE

    Arka yükü. * Diş.
  • HAKKETMEK

    Oyarak veya kazıyarak işlemek, yazmak.
  • HAKK-GÜZAR

    f. Haktan ayrılmayan, hakkı tanıyan.
  • HAKK-I ÂMİRİYYET

    Âmirlik hakkı.
  • HAKK-I İHTİTAB

    Ormana yakın olan kimselerin ormandan odun kesmek hakkı.
  • HAKKIYET

    Haklılık.
  • HAKK-İ MÜHÜR

    Mühür kazıma.
  • HAKK-İ SEHV

    Yanlışı kazıma.
  • HAKK-ŞİNAS

    f. Hakka riayet eden. Hakkı tanıyan. Hak ile amel eden.