Haklı, hak sahibi olan. * Müstehak, lâyık, münasib.
HAKİKAT
(C.: Hakaik) Bir şeyin aslı ve esâsı. Mahiyeti. Gerçek. Doğru. Sahih. Künh. Sâbit ve vâki. * Kadirbilirlik. Sadâkat, doğruluk. Kâinat ve tabiat ve uluhiyet hakkında bütün teşbih ve mecazlardan âri ve zâhir olan gerçek. * "Mecâz" karşılığı, esas olarak kullanılan kelime. * Edb: Bir kelime neyi anlatmak için konulmuş ise, bu kelimenin o mânada kullanılması; göz kelimesinin, aynı o bilinen uzuv mânasında kullanılması gibi. (Bak: Mahiyet, Mecaz)
HAKİKAT-BÎN
f. Hakikatı gören, hakikatı anlayan. Hakikatşinas. Hakikata inanan.
HAKİKATEN
Doğrusu, gerçekten, hakikat olarak.
HAKİKAT-GU
f. Doğru sözlü. Doğru konuşan.
HAKİKAT-I HÂRİCİYE
Hayat gibi âlem-i şehadete gelmiş varlık.
HAKİKAT-I SÂBİTE
f. Sâbit, değişmez hakikat.
HAKİKAT-PEREST
f. Hakkı ve hakikatı seven, hakikata inanan. Dürüst, hakikat âşığı.
HAKİKAT-ŞİNAS
f. Hakikatı doğru tanıyan, bilen. Hakikata imân eden.
HAKİKAT-ŞİNASÂNE
f. Gerçeği, hakikatı tanıyana yakışacak surette.
HAKİKÎ
Gerçek. Hakikate mensub. Sâhici, doğru.
HAKÎLE
Uzun buğday. * Bağırsak içinde olan su.
HAKÎM
Hikmetle muttasıf olan ve mevcudatın hakikatına vâkıf olan. Hikmet mütehasssı. İlm-i hikmette mütebahhir ve mütehassıs olan. İş ve emirleri hikmetli ve yanlışsız olan. * Tabib, doktor.
HÂKİM
Galib. Haklı ve haksızı ayırıp hak ve adalet üzere hükmeden. Başkasını müdahale ettirmeden idare eden, Allah (C.C.) * Memleketi idare eden. * Mahkeme reisi. (Hâkim-i Hakikî, Hâkim-i Ezelî, Hâkim-i Mutlak, Hâkim-i Zülcelâl, Hâkim-i Lemyezel... gibi isimlerle, Cenab-ı Hakk'a âit olan Hâkim sıfatı Kur'ân-ı Kerim'de 86 def'a zikredilir.)
HAKİM EBU ABDULLAH
Muhammed bin Abdullah ibn-i Beyyi' (Hi: 321-405) Sâmâniye Devleti Nişabur Kadılığında bulunmuş büyük muhaddislerden, Şafiî fakihlerinden, asrının en büyük din âlimi diye bilinen bir zattır. Bir çok eser te'lif etmiştir. Başlıcaları: El Müstedrek Ale-s Sahihayn, Kitab-ül İlel, El-İklil, El-Emali, Teracüm-üş Şüyuh, El Medhal ilâ İlm-is Sahih, Fazâil-ül İmam-üş Şafiî, Tarih-i Ulemâ-i Nişabur, Marifet-ül Hadis ünvanlarındadır.
HAKÎMANE
f. Hikmetli olarak. Hakîm olana yakışır surette.
HÂKİMANE
Hükmederek, hâkim olarak. Hâkime yakışır tarzda.
HÂKİME
Kadın hâkim.
HAKÎM-İ LOKMAN
(Bak: Lokman)
HAKÎM-İ MUTLAK
Tam hikmet sahibi olan. Cenab-ı Hak (C.C.)
HÂKİMİYYET
Hâkim oluş. Hükmediş. Âmirlik. Üstünlük. Müdahale ve rakibi kabul etmemek hali.(... Evet, bu kâinata geniş bir dikkat ile bakan; kâinatı gayet haşmetli ve gayet faaliyetli bir memleket, belki idâresi gayet hikmetli ve hâkimiyyeti gayet kuvvetli bir şehir hükmünde görür, her şeyi ve her nev'i birer vazife ile musahharâne meşgul bulur. âyetinin askerlik mânasını ihsas eden temsiline göre; zerrat ordusundan ve nebatat fırkalarından ve hayvanat taburlarından, ta yıldızlar ordusuna kadar olan cünud-u Rabbaniyeden, o küçük me'murlarda ve bu pek büyük askerlerde, hâkimâne tekvinî emirlerin, âmirâne hükümlerin, şâhâne kanunların cereyanları, bedahetle bir hâkimiyyet-i mutlakanın ve bir âmiriyyet-i külliyenin vücuduna delâlet ederler. Ş.)
HÂKİM-ÜŞ ŞER'
Kadılar (hâkimler) için kullanılan bir tâbirdir. Kadılar davaları şer'î hükümler dairesinde hall ü faslettikleri için bu tâbir meydana gelmiştir. Şeriat hâkimi demektir.