H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HALEN

    şu anda, henüz, şimdiki hâlde.
  • HALENBUS

    Serçe renginde, ondan küçük bir kuş.
  • HALENC

    (C.: Halânic) Ağaç, şecer.
  • HALESA

    (Hâlis. C.) Hâlis, sâfi.
  • HÂLET

    Suret. Hâl. Keyfiyet.
  • HÂLET-İ CEHENNEM-NÜMUN

    Cehennem gibi çok azab verici hal.
  • HÂLET-İ GAŞY

    Kendini bilmeyecek derecede baygınlık.
  • HÂLET-İ NEZ'

    Ölüm hâleti. Can verme zamanı. Sekerat vakti.
  • HÂLET-İ RUHİYE

    İnsanın ruh hâleti, manevi ve iç durumu.
  • HÂLET-İ ŞUHUD

    şuhud hali, mânen veya misalen seyretme hâleti.(...Fakat ihatasız olan hâlet-i şuhudda ve rü'ya gibi rü'yetlerini tâbirde verdikleri hükümlerinde hakları olmadığı için kısmen yanlıştır. M.)
  • HALEVAR

    f. Ay şeklinde olan, hilâl gibi olan.
  • HALEVAT

    (Halâ. C.) Halvetler, boşluklar. * Yalnız bulunulacak yerler.
  • HALEZON

    Sümüklü böcek kabuğu. Kabuklu sümüklü böcek.
  • HALF

    Ardı. Arka. Kendinden sonra gelen. Arka taraf.
  • HALF(E)

    Yemin etmek. Andiçmek. Kasem etmek.
  • HALFE

    Andiçme, yemin etme.
  • HALFE

    Yerine adam koymak. * Kılavuz.
  • HALF-I İMÂM

    İmâmın ardı, arkası.
  • HALFÎ

    Arka, ard ile alâkalı olan.
  • HALHAL

    (C.: Halâhil) Ulu, şerif kişi.
  • HALHAL

    Eskiden kadınların süs için ayaklarının topuklariyle baldırları arasına yani ayak bileklerine taktıkları altundan veya gümüşten yapılmış halka. Ayak bileziği.
  • HALHALE

    Esneklik, elâstikiyet.
  • HALIK

    (C.: Huluk-Havâlık) Büyük dağ. * Ağaca dolaşmış olan üzüm çubuğu. * Süt ile dolu olan koyun memesi. * Tıraş eden. Berber.
  • HALIK

    Yoktan yaratan. Yaratıcı. Allah (C.C.)
  • HALIKIYYET

    Yaratıcılık. Halk edicilik. İcad ve takdir.
  • HALİ

    Tenhâ. Boş. Sahipsiz. Issız. İçinde bir şey olmama.
  • HALİ'

    Boşanmış erkek, zevcesini şer'an terketmiş adam. (Müennesi: Hâlia'dır.) * İtaatsız, isyan eden, utanmaz, kayıtsız, hayasız. * Kovulmuş. * Soyulmuş.
  • HALÎ

    Gamsız, kedersiz, gailesiz, dertsiz. * Evlenmemiş erkek, bekâr adam.
  • HALÎ

    Hâl ile, vaziyet ile. Tavra âit. şimdiki. Hâle mensub.
  • HALÎ'

    Ailesinden ayrılan kimse. * Kurt.
  • HÂL-İ HÂZIR

    Şimdiki zaman, bu anki durum.
  • HÂL-İ İHTİZAR

    Can çekişme, ölüm ânı.
  • HÂL-İ İNTİZAR

    Bekleme hâli.
  • HÂL-İ SAHV

    Arızi veya dâimi sebeplerle, şuurunu kaybetmiş bir kimsenin, muvakkaten şuurunun yerine gelmesi hâli.
  • HÂL-İ SİYAH

    Siyah ben.
  • HALİB

    (C.: Halebe) Aldatıcı, hilekâr, sahtekâr. (Müennesi: Hâlibe'dir.)
  • HALİB

    Sütçü, süt satan kimse. * Sidik borusu.
  • HALÎB

    Taze süt.
  • HALÎC

    Liman. Boğaz. Kanal. Körfez. Koy. Denizin kara içine nehir gibi uzanmış kısmı. * Irmak. * Büyük çanak. * İp. * Deve ağzı.
  • HALİC(E)

    Hareket ettirme. Sarsma, oynatma.
  • HALİCE

    Pamuk eğiren.
  • HALÎCE

    İçinde hurma ıslanmış süt. * Üzüm sıkıntısı.
  • HALÎC-İ FÂRİS

    Basra körfezi.
  • HALİÇ

    (Bak: Halîc)
  • HALİÇE

    Küçük halı. Kilim. Seccâde. (Kaliçe de yazılır.)
  • HALİD

    (Hulud. dan) Sonsuz, ebedi. Daimi.
  • HALİD BİN SİNAN

    Benî Abes kabilesinin Bin-Bagis'ten ehl-i tevhid bir zat olup; Hz. Peygamber Efendimiz, bu zat hakkında: "O bir nebi idi, fakat onun kavmi onu zâyi etti" buyurmuşlardır. Kendisi Peygamberimizin zamanına yetişememiş ise de kızı Nezd, Hz. Peygamberimize geldiğinde, o sırada Peygamberimizin âyetini okuduğunu işitince: "Bunu, babam da okurdu" demiş olduğu rivâyet edilir.
  • HALİD BİN VELİD

    Câhiliye devrinde Kureyş eşrafındandı. Hudeybiye muahedesinden sonra Müslüman oldu. Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm, kendisine Seyfullah namını vermiştir. Çok kahraman bir gazi idi. Suriye, Filistin, Şam gibi yerler onun himmeti ile feth olunmuştur. 18 Hadis-i şerif nakletmiştir.Hicri 21 senesinde Suriye'de dar-ı bekaya göçerken: "Bunca muharebelerde bulunup bu kadar yaralar almış olduğum halde, hiç birinde vefat etmeyip akıbet yatakta öldüğüme kederleniyorum." meâlinde konuşmuş, atını ve silâhlarını fisebilillah vakfetmiştir. (R.A.)
  • HALİDAT

    (Hâlide. C.) Sürüp gidenler, devam edenler.
  • HALİDE

    f. Saplanmış, dürterek bastırılmış.