f. Câhillikten gelen ırkçılık gibi bâtıl inanışları koruma gayreti. * Cenab-ı Hakk'ın ve Resul-ü Ekrem'in (A.S.M.) nehyettiği ve hak dine uymayan eski ve kötü inançları muhafaza gayreti.
HAMİYET-KÂR
f. Hamiyetli. Haysiyet ve şeref sahibi.
HAMİYET-MEND
(C.: Hamiyyet-mendân) f. Hamiyetli.
HAMİYET-MENDÂNE
f. Hamiyetlicesine. Hamiyetli olan bir kimseye yakışacak şekil ve surette.
HAMİYET-MENDÎ
f. Hamiyetlilik, hamiyetli oluş.
HAMKA
Ahmak ve budala kadın.
HAMKE
(C.: Humuk) Bit.
HAML
Saçak. * Büyük saçaklı halı.
HAML
Yük. * Sırtına yük alıp getirmek. * Kadının karnındaki çocuk. * İsnad. Yüklenme.
HAMLE
Hücum etme. Atılış, saldırış. Savlet.
HAMLEC
Bükmek.
HAMLETMEK
Yüklemek, zannetmek.
HAMM
Kuyuyu temizlemek. * Evi süpürmek. * Etin kokması.
HAMM
Çok sıcaklık, şiddetli hararet.
HAMMADUN
Çok hamdedenler. Çok çok şükür ve duâ edenler.
HAMMAL
(Haml. den) Bir ücret karşılığında eliyle veya sırtıyla yük taşıyan adam. * Mc: Kaba, görgüsüz, terbiyesiz.
HAMMALİYYE
Hamal ücreti.
HAMMAM
Banyo, hamam.
HAMMAMÎ
Hamam idare eden adam veya kadın. Hamamcı.
HAMMAMİYYE
Edb: Divan Edebiyatında giriş kısmı hamam eğlencesi tasvirine tahsis olunan kaside.
HAMMAR
Eşekçi.
HAMMAR
(Hamr. den) Şarap yapan veya satan kimse. Meyhaneci, şarapcı. * Tas: Mc: Mürşid, şeyh, kılavuz.
HAMME
(C.: Humm) Kaplıcanın sıcak suyu. * Kuyruk yağının kıkırdağı. * Kızdırmak mânasına mastar da olur.
HÂMME
Bir kişinin akrabası, yakınları. (Hâssa mânâsına da gelir, mukabili âmme'dir.)
Ekşi. Şarap. İçki olup sarhoşluk veren şey. * Birine bâde içirmek. * Bir hususu söylemeyip setreylemek. Ketmeylemek. (L.R.)
HAMRA
(Müennes) Çok kırmızı, kızıl renk. * Şiddet ve meşakkatli geçen yıl. * Şiddetle olan ölüm. * Arap olmayan cinsten. * Yüzü kızarmış kadın.
HAMS(E)
Açlık. * Yaradaki şişin inmesi.
HAMSE
Beş (sayısı).
HAMSE
Mesnevi şekliyle yazılmış beş kitabdan ibaret bir takım demektir ki, böyle eser meydana getirmiş olanlara "Hamsenüvîs", yâhut "Hamseci" denilir. XII. yüzyıla kadar hamse-nüvîslik mutâd değildi. 1195'de vefat etmiş olan Genceli Şeyh Nizamî, manzum olarak beş kitab yazmış ve hepsine birden "penc genç", yâni "beş hazine" "ünvanını vermişti. Ondan sonra o yolda mesnevîler vücuda getirmek İran şâirlerince moda oldu. İran'ın Hüsrev-i Dehlevî, Mevlânâ Câmi gibi şâirleri hamse yazdılar. Çağatay şâiri Ali Şir Nevaî de Çağatay lehçesinde hamse tanzim etmiştir. Bizim lehçede ilk hamse yazan, daha doğrusu Şeyh Nizamî'nin hamsesini terceme eden Behiştî'dir. Bu Behiştî, İkinci Bayezid'in adamlarındandı. Yine bizim lehçemizle yazılmış birçok hamseler vardır. Ak Şemseddin'in oğlu Hamdullah Çelebi (Vefatı: M: 1508) Yusuf ve Züleyha, Leylâ ve Mecnun, Muhammediye, Mevlid-ün Nebi adlı hamseleri yazmıştır. (Edb. L.)
HAMSE-İ ÂL-İ ABÂ
(Bak: Âl-i Abâ)
HAMSENÜVIS
f. Hamseci, hamse yazan. Mesnevi tarzıyla beş kitabdan ibâret bir takım yazan kimse.
HAMSÎN
Elli. * Erbaîn denen kırk günlük kara kıştan sonra gelen elli günlük kış.
HAMSUN
Elli sayısı.
HAMŞ
Kaşımak. * Tırmalamak.
HAMŞ
Baldırı ince olan.
HAMŞEK
Mestin üstüne vurulan parça.
HAMŞÜDE
f. Bükülmüş, eğrilmiş.
HAMT
Şiddetli ve zahmetli olmak. * Çürümek. * Mütegayyer olmak, değişmek.