Mevlevi tâbirlerindendir. Konya'da Mevlâna'nın türbesi haricinde ve kıble cihetindeki büyük kabristana verilen isimdir. * Sessizler, susmuş olanlar, uykuda olanlar.
HAMUŞANE
f. Sessizce, ses çıkarmadan. Sessizliği andırır bir şekilde.
HAMUŞÎ
f. Susma, sükut etme. Sessizlik, sükunet.
HAMVÎ
Sıcaklık.
HAMYAZE
f. Esnek, elâstik, esneme. * Kötü hareket, fenâ iş.
HAMYE
İçine yağ ve zeytin konulan kap.
HAMZ
Ekşilik. Kekrelik.
HAMZ
Keskinlik, katılık, şiddet. Metinlik, sağlamlık.
HAMZA
İstemek. Arzu etmek. * Ekşi olan her ota derler.
HAMZA (R.A.)
Abdulmuttalib'in oğlu olup, Resulüllah'ın (A.S.M.) amcasıdır. Önceleri, İslâm dinine karşı olanlarla beraberdi. Ebucehil'in İslâm düşmanlığını çok ileri götürmesi karşısında, imana girip Ebucehil ve din düşmanlarına karşı çıktı ve İslâm'a büyük hizmetleri oldu. Uhud Gazası'nda 57 yaşında iken şehid edildi.
HAMZE
Baklaya benzer bir bitki.
HAN
f. Okuyan, okuyucu, çağıran manasına gelir. Meselâ: Duâ-hân : (Niyaz ve tazarrukârane bir tezellül ile) duâ okuyan.
HAN
f. Yemek sofrası. Üstüne yemek konan tepsi. * Yemek, taam. * Ahçı dükkânı, lokanta.
HAN
f. Yolcuların misafir olduğu bina. Kervansaray. Otel. * Ticaret ehlinin sakin olduğu yer.
HAN
f. Hükümdar. Eski Türklerde Hakan da denen devlet reisi.
HAN U MAN
(Hanmân) Ev. Bark. Ocak. Ehil ve iyal.
HANA
Yaramaz ve boş sözler konuşmak.
HANACIR
(Hancere. C.) Gırtlaklar, hançereler.
HANADIK
(Handek. C.) Hendekler. Bir mekânın etrafına kazılan geniş ve derin çukurlar.
HANADIR
Görme kabiliyeti kuvvetli olan.
HANADİS
(Hındıs. C.) Musibetler. * Karanlık geceler. * Şiddetli hâller.
HANAK
(C.: Hınâk) Hiddetlenme, kızma.
HANAN
(Hân. C.) f. Hânlar, hükümdarlar, pâdişahlar, kağanlar.
HANAN
Merhamet, şefkat, acıma.
HANASÎR
Helâk olmak.
HANASİRE
Hıyânet ehli, hâinler.
HANAT
(Hân. C.) Dükkânlar, meyhaneler.
HANAZÎR
(Hınzır. C.) Hınzırlar, domuzlar.
HANBELÎ
Dört hak mezhepten birisi. İmam-ı Ahmed bin Hanbel Hazretlerinin mezhebinden olan. (Bak: Mezheb, İmam-ı Hanbelî)
HANCER
Ucu sivri, iki tarafı keskin büyük bıçak. Halk dilinde hançer şeklinde kullanılır. Divan edebiyatında şâirler, güzellerin kaşlarını hancere benzetirlerdi.
HANCER-İ BÜRRAN
Keskin hançer.
HÂNÇE
f. Küçük tepsi, ufak sini.
HÂNÇE-İ ZER
Küçük altın tepsi. * Mc: Güneş.
HANÇERE
Gırtlak, boğaz.
HANÇER-İ HALİDE
Saplanmış hançer.
HANDA HAND
f. Devamlı gülme, sürekli olarak gülme. * Devamlı gülen, sürekli gülen.