Harab yer. Şehir veya ev yıkıntısı. Perişan yerler.
HAR'ABE
İnce kemikli, genç ve güzel kadın. * Uzun. * Yeşil üzüm çubuğu.
HARABENİŞİN
f. Viranelerde, harabelerde oturan.
HARABEZAR
f. Viranelik. Yıkıntı yeri.
HARABİYET
(Harabî) Yıkılma. Yıkılış. Parçalanıp dağılış. Zillet ve sefalet içinde
HARAC
Vaktiyle müslüman olmayan vatandaşlardan alınan vergiye denirdi. Arazi hasılatından veya çalışanların emeğinden elde edilirdi. Reşit ve vücudu sağlam olan gayr-ı müslim erkek verirdi. Buna harac-ı rüus veya cizye denirdi. Topraktan alınan vergiye de harac-ı araziye denilirdi.
HARAC
Beyazdan ve siyahtan meydana gelen, iki renk olan.
HARAC
(Bak: Harec)
HARAC-GÜZAR
f. Haraç verici.
HARAC-I MUKASSEME
Arazinin hâsılatından yerin tahammülüne göre alınacak bir vergidir. bu harac, hâsılata taallûk eder. Bir sene içinde hâsılat tekerrür ederse bu harac da tekerrür der. Fakat mahsulât mevcud olmayınca bu vergi de alınmazdı.
HARAC-I MUVAZZAF
Tar: Arazi üzerine her dönüm başına senevi maktuan muayyen bir miktar meblağ olarak alınacak bir vergidir. Buna "harac-ı vazife" adı da verilir. Bu vergi, zimmete taalluk eder ve araziden yalnız bilfi'l intifa edilmekle değil, intifaa temekkün ile de tahakkuk eder. Binaenaleyh, böyle bir araziyi sahibi kasden muattal bırakacak olsa, vergisini yine vermek mecburiyetindedir. (O.T. D.S.)
HARAFE
Aklın bozulması. Delilik.
HARAFET
Hararetiyle dili yakan tad.
HARAHİR
(Harhara. C.) Tıb: Akciğerden gelen hırıltılar. * Uykuda iken horlamalar.
Korkudan veya utanmaktan dolayı dehşet içinde kalmak.
HARAK
Ateş, nâr.
HARAM
Helâl olmayan, İslâmiyetçe ve dince nehyedilen şeyler ve ameller. Allah'ın izin vermediği, men'ettiği şeyler. Helâlin zıddı olan şey.
HARAMİ
Katı-üt tarik, yol kesen. Haydut.
HARAMİLİK
Tar: Akıncı kumandanının iştirak etmediği ufak kuvvetler tarafından düşman memleketlerine yapılan akınlar. Bu akınlara yüz ve daha fazla akıncı iştirak ederdi. Akıncı kuvvetleri yüzden az olduğu takdirde "çete" ismini alırlardı. Büyük akınlarda olduğu gibi haramilik suretiyle yapılan akınlarda da alınan esirlerden "pencik" denilen beştebir vergi alındığı halde, çeteden bu vergi alınmazdı.
HARAM-ZADE
Gayr-ı meşru münasebetten doğmuş çocuk. Piç.
HARARET
Sıcaklık.
HARARET-BİN
f. Termometre. Sıcaklık derecesini gösteren âlet.
HARARET-İ GARÎZİYE
Vücudun normal harareti.
HARARET-İ GARİZİYYENİN İLTİHABI ZAMANI
İnsanda şehvanî ve nefsanî hislerin galeyanda olduğu devresi.
HARARET-İ HEVÂ
Havanın harareti. Havanın sıcaklığı.
HARAS
f. Dilsizlik, dilsiz olma.
HARÂS
f. Hayvanla döndürülen değirmen.
HARASET
Çift sürme. * Sürülen yer. Tarla. * Ekincilik, çiftçilik.
HARÂS-I HARÂB
Harap olmuş değirmen. * Mc: Dünya.
HARAŞ
f. Hayvan ile döndürülen değirmen.
HARAŞİF
(Harşef. C.) Balık pulları. Pul pul olan şeyler. * Yaprakları balık puluna benzeyen bitkiler.
HARAT
Davarın memesinde olan bir hastalık. (Sütün parça parça, ufanmış gibi çıkmasına sebep olur)
HARATÎN-İ HASSA
Osmanlılar zamanında Topkapı Sarayı'ndaki bir sınıf san'atkârın adı idi. Bunlar demir ve ağaç eşyayı tesviye ederlerdi. Bugünkü tâbirle tornacı demekti. Bileziklerden çarklara ve silâh yivlerine kadar her çeşit şey yaparlardı. (O.T.D.S.)
HARAZ
Tasadan veya aşktan dolayı zayıflayan.
HARAZET
Hastalığın uzaması, derdin müzminleşmesi.
HARB
İki veya daha çok devletin birbirleriyle siyasi alâkaları keserek silahlı kuvvetlerle çarpışmaları, vuruşmaları.
f. Ahmak, bön, ebleh. * İri yapılı kaz. * Kalıp ve kıyafeti yerinde olduğu halde ahmak olan kimse.
HARBCU
Kavga çıkarmaya istekli olan, savaş arzu eden.
HARBE
Tar: Kısa mızrak tarzında bir nevi silâhın adıdır. Eskiden "Köylü" adı verilen yangın habercisinin taşıdığı ucu demirli değneğe de harbe denilirdi. Eski tüfekleri doldurmağa mahsus demirden yapılmış âlete de "tüfek harbisi" adı verilirdi. (O.T.D.S.)
HARBELE
f. Kuyulardan su çekmeğe mahsus dolap. Bostan dolabı.