Savaşarak, harbederek, döğüşerek. Muharebe etmek suretiyle.
HAR-BENDE
f. Seyis. Eşek ve katır gibi yük hayvanlarına bakan kimse. * Tar: Saray katırcıları.
HARBES
Bir ot cinsi.
HARBESİSA
Şey mânasına kullanılan bir isimdir.
HARBEŞ
Fesâd vermek, ifsad etmek, bozmak.
HARB-GÂH
f. Harp meydanı, savaş alanı, muharebe yeri.
HARB-GİR
f. Harp yapan. Harpçi.
HARBÎ
Dâr-ül harbde bulunan ve müslim olmayan kimse. Arada anlaşma yapılmamış düşman. * Harbe mensub ve müteallik. * Tüfek temizliği için kullanılan demir çubuk.
HARB-İ UMUMÎ
Genel harp, umumî savaş. 1914 senesinde başlayan Birinci Cihan Harbi.
Askerlik işleriyle alâkalı dairenin başında bulunan memura verilen ünvandır. Kuva-yı Milliyenin Anadolu'da kurduğu hükümette "Milli Müdafaa Vekili" adını taşıyan bu ünvan, Osmanlı Hükümetine 1908 Temmuz inkılâbı arifesinde kurulan Said Paşa kabinesiyle girmiştir. Ondan evvel "Serasker" adını taşıyordu. Harbiye Nazırı'nın başında bulunduğu daireye "Harbiye Nezareti" denilirdi. (O.T.D.S.)
HARBÜŞ
Yırtıcı bir kuş. * Alaca yılan.
HARBÜZ(E)
f. Karpuz, kavun.
HARBÜZE-FÜRUŞ
f. Karpuz kavun satan adam.
HARBÜZE-İ RUBAH
Ebucehil karpuzu.
HARBÜZE-ZAR
Karpuz kavun bostanı.
HARC
Gider, sarfiyat, bir iş için kullanılan madde. * Vergi. * Çıkmak. * Yeni çıkan bulut. * Yemâme vilayetinde bir yer. * Ecir. * Buğday. (Dinimizde lüzumsuz harcamak, israf haramdır. Zillet ve fakirliğe sebeptir.)
HARCA'
Ayakları beline varana kadar beyaz olan koyun.
HARCE
(C.: Hurc-Haracât) Deve sürüsü. * Sık bitmiş ağaç.
HARCEF
Soğuk rüzgâr.
HARC-I ÂLEM
Herkese elverişli, her keseye münasib.
HARC-I RAH
Yol harcı, yol parası. Yol masrafı, yol için verilen para.
HARDAL
Çok küçük tohumları olan ve yaprakları yenen bir nebat ismi. Döğülerek macun haline getirilir ve sofrada iştah açmak için kullanılır.
HARDALE
Hardal tanesi. * Nesneyi ufak edip kesmek.
HARDAN
Kızgın, hiddetli, gadaplı. * Kast ve men'edici, engel olan.
HARE
f. Yiyecek.
HARE
f. Kaya, sert taş. * Bir cins dalgalı kumaş.
HAREC
Darlık, zorluk, sıkıntı. * Dar yer, sık ağaçlı yer. * Günâh.
HARED
Hışım etmek. * Menetmek, engel olmak.
HAREKÂT
(Hareket. C.) Hareketler.
HAREKÂT-I HARBİYE
Harp harekâtı.
HAREKÂT-I MÜŞTEREKE
Müşterek hareketler, beraber davranışlar.
HAREKE
Arapça harflerin u, e, i şeklinde okunacağını gösteren işaretler. (Zamme "ötre" fetha "üstün" kesre "esre" (gibi) * Hareket lafzının Arapça terkibde aldığı şekil.
HAREKET
Kımıldanma. Davranış. Yola çıkmak. Bir cismin sabit bir noktaya göre yerinin veya durumunun değişmesi. Sarsıntı.
HAREKET-İ ARZ
Zelzele, deprem, yer sarsıntısı.
HAREKET-İ DÂHİL
Tar: Kanuni Sultan Süleyman zamanında Süleymaniye medreselerinin binasından sonra onikiye çıkarılan tarik-i tedris (okutma yolu) silsilesinin dördüncü mertebesindeki müderrislerine verilen bir ünvandır.
HAREKET-İ MER'İYYE
Gerçekte olmadığı halde, var imiş gibi görünen hareket.
HAREKET-İ MİHVERİYE
Mihver, eksen etrafındaki muntazam hareket.(Şems, hareket-i mihveriyesi ile silkinse, meyveleri düşmez, silkinmezse yemişleri olan seyyarat düşüp dağılacaktır. M.)
HAREKET-İ MÜSTAKİME
Fiz: Doğru bir çizgi üzerinde olan hareket.
HAREM
Herkesin girmesine müsaade edilmeyen yer. Kadınlara mahsus oda. (Misafirlere ve erkeklerin girmesine müsaade edilen yere de"selâmlık" denir.)(Tesettür kadınlar için fıtrîdir ve fıtratları iktiza ediyor. Çünkü, kadınlar hilkaten zaife ve nâzik olduklarından kendilerini ve hayatından ziyade sevdiği yavrularını himaye edecek bir erkeğin himaye ve yardımına muhtaç bulunduğundan; kendini sevdirmek ve nefret ettirmemek ve istiskale mâruz kalmamak için fıtrî bir meyli var. L.)
HAREMEYN
İki mukaddes harem. Müşrik ve kâfirlere yasak olan mukaddes Mekke-i Mükerreme ve Medine-i Münevvere.
HAREMEYN-İ ŞERİFEYN
Mekke'deki Kâbe ile Medine'deki Ravza-i Mutahhara.
HAREM-İ ŞERİF
Kâfir ve müşriklerin girmesi yasak olan ve canlı mahlukun öldürülmesi men'edilen Mukaddes Kâbe ve civârı.
HAREM-SERAY
Sarayların kadınlara mahsus olan kısımları. Buna "Harem-i Hümayun" da denilir. * Câmi içi.