H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HARİCİYYE

    Hariçle alâkalı. Dış işleri. * Ameliyatla tedavi edilebilen hastalıklar. * Haricilik. (Bak: Havâric vak'ası)
  • HARİD

    Öfkeli, hidetli, kızgın.
  • HARİD

    Satın alma.
  • HARÎD

    Tek, ayrı.
  • HARİD(E)

    (C.: Harâid) Kız, evlenmemiş kız. * Delinmemiş inci.
  • HARİDAR

    Satın alıcı, satın alan.
  • HARİDE

    Satın alınmış.
  • HARİF

    Yemiş toplayan.
  • HARİF

    Güz mevsimi, sonbahar. * Meyve toplama zamanı.
  • HARİF

    (Hırfet. den) Meslekdaş, san'at arkadaşı. Teklifsiz dost. * Herif, âdi insan.
  • HARİFANE

    f. Esnafça. Herkes kendi masrafını, hissesine düşeni vermek suretiyle, ortaklıkla yapılan.
  • HARİFE

    (C.: Harâif) Ev için sonbahar hazırlığı.
  • HARİFÎ

    Sonbaharla alâkalı.
  • HARİK

    Omuz küreklerinin arası.
  • HARİK

    Zeyrek akıllı kimse.
  • HARÎK

    Erkekliği olmayan adam.
  • HARÎK

    Yangın, ateş.
  • HARÎKA

    Acı, sızı. * Bulâmaç. Yulaf lâpası.
  • HÂRİKA

    Ateş, nâr, od.
  • HÂRİKA

    İmkânların üstünde olan şey, hayret uyandıran, hayranlık vren. Büyük ve görülmedik eser. Görülmedik derecede kıymetli.
  • HÂRİKA-İ SEVDÂ

    Aşk ateşi.
  • HÂRİKA-PİŞE

    f. Hârikalı. Hârika işler yapan.
  • HÂRİKAT

    (Hârika. C.) Şaşılacak şeyler, hârikalar. İnsanda hayret uyandıran şeyler.
  • HÂRİKAVÎ

    Harika cinsinden, harika gibi.
  • HARÎK-I KEBİR

    Büyük yangın. * Büyük Cihan Harbi.
  • HÂRİKULÂDE

    Fevkalâde, âdetin hâricinde bulunan şey, eser. Görülmedik derecede. Son derece kıymet ve ehemmiyeti hâiz olan şey.
  • HARÎK-ZEDE

    (C.: Harikzedegân) f. Yangından zarar görmüş kişi. Evi ve eşyaları yanmış kimse.
  • HARÎM

    Saygısız, çekinmez. Kayıtsız kimse.
  • HARÎM

    Herkesin giremiyeceği, dokunmıyacağı şey. Haram dairesi. * Şerik. * Bir kişinin olup, başkasının duhul ve taarruzundan masun yer. * Hacıların Mekke-i Mükerreme'de giydikleri libas.
  • HÂRİM

    Fakir.
  • HARÎME

    Bir kimsenin, istediği gibi kulanabilecek hakka sahib olduğu malı.
  • HARÎM-İ HÂSS

    Büyük bir kimsenin kendi dairesi.
  • HARÎM-İ İSMET

    Namus ocağı, mukaddes ocak. Kudsi âile yuvası.
  • HARİR

    İpek. İpekten yapılmış. * Harâretli. Sıcak.
  • HARÎR

    Su akarken çağlamak. * Yel eserken fışıldamak. * Horuldamak.
  • HARİRÎ

    (Kasım bin Ali) (Mi: 1054-1122) Irak'ta doğdu. İnhitat (çöküş) devrinin ediblerindendir. "Makamat" adlı eseriyle şöhret bulmuştur. Bediüzzaman-ı Hemedanî'nin Makamları misal alınarak yazılmış elli makameyi (nutukları) ihtiva eder.
  • HARİRÎ

    İpek eşya. * İpek tüccarı. * Bir nevi kâğıt.
  • HARİRİYE

    Un ve süt ile yapılan bulamaç.
  • HARİS

    Süngü demiri. * Soğuk olan şey.
  • HARİS

    Son derece hırslı olan.
  • HARÎS

    Bir şeye fazlası ile düşkün. Hırslı.
  • HÂRİS

    Muhafız. Bekçi. * Gözcü. Himaye eden. Bekleyen.
  • HÂRİS

    Eken, ekici. Çiftçi.
  • HARÎSA (HÂRİSA)

    Yağmuruyla yer yüzünü süpürüp gideren bulut. * Kan çıkmayan azıcık baş yarığı.
  • HARÎSANE

    f. Hırslıcasına. Çok haris olarak. Hırslılara mahsus bir tavırla.
  • HARÎSET

    (C.: Harâyis) Zayıf deve.
  • HARÎS-İ CÂH

    Mevki, makam ve rütbe düşkünü.
  • HÂRİS-İ GAYUR

    Çalışkan ve gayretli çiftçi.
  • HARÎS-İ ŞÖHRET

    şöhret ve nam düşkünü.
  • HÂRİS-İ VATAN

    Vatanın koruyucusu, vatanın bekçisi.