H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HASAN

    Nâmahremden korunur üzere olmak, korunmak.
  • HASAN

    İyilik. Güzel muamelede bulunmak.
  • HASANET

    Bir yerin çok sağlam ve korunulacak tarzda olması. * Kadının kendisini haramdan koruması.
  • HASAN-I BASRİ

    (Hi: 21-110) En ileri Tâbiînden olup hadis ve fıkıhta büyük âlimlerdendir. Basra'da medfundur. Mezheb sahibi bir müçtehiddir. Sahabe-i Kiram'dan 130 zat ile görüşmüş, Buharî, Müslim, Ebu Davud, Tirmizî, Neseî, İbn-i Mace kendisinden hadis nakletmişlerdir.
  • HASAR

    Soğuk, berd.
  • HASAR

    (C.: Hasâret) Ziyan, zarar.
  • HASARAT

    (Hasâret. C.) Ziyan ve zararlar. Hasaretler.
  • HASAR-DİDE

    f. Zarara uğramış, hasar görmüş.
  • HASARET

    Cıvık ve sulu şeyin koyulaşıp katılaşması. * Dahâmet peyda etme, irileşme.
  • HASARET

    Hasar. Alış-verişte zarar, ziyan. Yoldan sapmak. Sapıtmak. Dalâlete düşmek.
  • HASAS

    Başta saçın az olması.
  • HASASA

    (C.: Hasâs) Fakirlik. * Hali yaramaz olmak. * Küçük delik. * İki kişinin arasındaki açıklık.
  • HASASE(T)

    Tamahkârlık. Cimrilik. Alçaklık. Hasislik.
  • HASASET

    İhtiyaç. Yoksulluk. Züğürtlük. * Rahne. * Kalbur ve elek gibi şeylerdeki küçük delik, gedik.
  • HASÂT

    Küçük taş parçası. Çakıl. * Tıb: Sidik yolunda taş peyda olmak.
  • HASÂT-I BEVLİYYE

    Tıb: Sidik yollarında ve böbreklerde meydana gelen taş.
  • HASÂT-I MESANE

    Tıb: Sidik kesesinde meydana gelen taş.
  • HASB

    (Haseb) Birisinin sülâlesi cihetinden iftihar yolu ile saydığı iyilik. Mal, din, millet. Kerem, fiil ve amelde yüksek şeref, iyi iş, sâlih amel. Şeref, asalet, şan, kadr ve haysiyet. * Dolayı, cihetiyle, gereğince.
  • HASB

    (C.: Havâsıb) Taş atmak. * Ufak taşları savuran rüzgâr.
  • HASBA

    Hafif tahkir yerinde kullanılan bir tabirdir. Halk dilinde "haspa" şeklinde kullanılır.
  • HASBA'

    (C.: Hasubâ) Ufak taş.
  • HASBE

    Re'y. Tedbir. (Aslı: Ecir ve sevab mânasına gelen "hisbe" dir)
  • HASBE

    Kızamık hastalığı. Tane tane gövdede çıkan bir hastalıktır. (Hasta kişiye "mahsub" derler.)
  • HASB-EL BEŞERİYYE

    İnsanlık hali olarak, insanlık dolayısıyla.
  • HASBEL HAMİYYE

    (Hasb-el hamiyye) Hamiyet icabı, hamiyet için.
  • HASBEL İCAB

    (Hasb-el icâb) Durum icabı olarak, hâl ve durum iktiza ettiği için, durum dolayısıyla.
  • HASBEL İKTİZA

    (Hasb-el iktizâ) İktiza ettiği için, gerektiğinden dolayı.
  • HASBEL KADER

    (Hasb-el kader) Kader cihetiyle.
  • HASB-EL KADER

    (Bak: HASBEL KADER)
  • HASB-EL LÜZUM

    İcabettiği için.
  • HASBEL MEVSİM

    (Hasb-el mevsim) Mevsime göre.
  • HASBETEN LİLLAH

    Allah rızası için. Allah yoluna. Karşılık istemeksizin.
  • HASBÎ

    Karşılıksız. Allah rızası için. (Hakiki mürşid âlim, koyun olur; kuş olmaz. Hasbî verir ilmini. Koyun verir kuzusuna hazmolmuş musaffâ sütünü. Kuş veriyor ferhine lüâb-âlud kayyını. S.)
  • HASB-İ HAL

    Halleşme. Görüşüp konuşma.
  • HASBİYE

    âyetinin kısaca ismidir.
  • HASBÜNA

    Bize yeter. Bize kâfidir (meâlinde).
  • HASDA'

    Yaprağı çok olan ağaç.
  • HASEB

    (Bak: Hasb)
  • HASEBE

    Hurması çok olan hurma ağacı.
  • HASED

    Başkasının iyi hallerini veya zenginliğini istemeyip, kendisinin o hallere veya zenginliğe kavuşmasını istemek. Çekememezlik. Kıskançlık. Kıskanmak.(Hasedin çaresi: Hâsid adam, hased ettiği şeylerin âkıbetini düşünsün. Tâ anlasın ki, rakibinde olan dünyevi hüsün ve kuvvet ve mertebe ve servet; fânidir, muvakkattır. Faidesi az; zahmeti çoktur. Eğer, uhrevi meziyetler ise; zâten onlarda hased olamaz. Eğer onlarda dahi hased yapsa, ya kendisi riyakârdır; âhiret malını dünyada mahvetmek ister. Veyahut mahsudu riyakâr zanneder, haksızlık eder zulmeder.Hem ona gelen musibetlerden memnun ve ni'metlerden mahzun olup kader ve rahmet-i İlâhiyeye onun hakkında ettiği iyiliklerden küsüyor. Adeta kaderi tenkid ve rahmete itiraz ediyor. Kaderi tenkid eden başını örse vurur kırar. Rahmete itiraz eden rahmetten mahrum kalır. M.)
  • HASEDE

    (Hâsid. C.) Kıskananlar, hased edenler, çekememezlik edenler.
  • HASEK

    Kin, adavet, hased. * Savaş âletlerinden, üç köşeli diken şeklinde bir silâh.
  • HASEKE

    (C.: Husek) Kin tutmak, adavet etmek. * Demir dikeni denilen üç köşeli diken. * Demirden yapılan üç köşeli "bıtırak" denilen harp âletleri.
  • HASEKİ

    Tar: Vaktiyle sarayda görevli bazı subaylara verilen isim.
  • HASELE

    Tıb: Karnın göbek ile kasık arasındaki kısmı.
  • HASEM

    Burnun yassı ve geniş olması.
  • HASEN

    Güzel. Hüsünlü. Güzellik. * Güzel olmak.
  • HASENAT

    Güzellikler. İyi ameller. İyilikler. (Hasenât da ya kalb ile olur veya kalb ve beden ile olur; veyahut mal ile olur. A'mâl-i kalbinin şemsi imândır. A'mal-i bedeniyenin fihristesi namazdır. A'mâl-i mâliyenin kutbu zekâttır. İ.İ.)
  • HASENE

    İyilik. Güzellik. Hayırlı amel. Allah rızasına çok uygun iş. * Eski altun paralardan biri.
  • HASEN-ÜL HULK

    Huyu ve tabiatı güzel.