Açık ve âşikâr olma. * Bir şeyi diğer bir şey içinde "iyice birleşmesi için" karıştırıp sallama.
HASHASE
Kandırmak. * Koparmak. * Çok fazla deprenmek.
HASHASE
Ateş üzerinde eti pişirip kebap yapmak. * Bir şeyi döndürmek.
HASHASE
Anlaşılmayan ses. * Hınzır avazı.
HASIB
Tipi. Ortalığı toza toprağa boğan şiddetli rüzgâr.
HASID
Ekin biçen.
HASIF
Zayıf.
HASIK
Süngü demiri.
HÂSIL
Peyda olan. Husule gelen. Çıkan, meydana gelen.
HÂSILAT
Gelirler. Kazançlar. Elde edilenler. Kâr. Mahsul. Îrad.
HÂSILAT-I SÂFİYE
Sâfi kazanç. Net kâr. Bütün masraflar çıktıktan sonra kazanç olarak geri kalan hâsılat.
HÂSILAT-I SENEVİYYE
Senelik kazançlar, yıllık gelirler.
HÂSIL-I BİLMASDAR
Hakiki müessirden hâsıl olan fiildir. Kendi sebeb ve şartlarından meydana gelen şey. Meselâ: Bir şeye vurmak, masdardır; o vurmaktan hâsıl olan ses çıkmak, hâsıl-ı bilmasdır'dır. Tüfek atarak bir adamı öldürmekte tüfek atmak fiili, masdar: adamın ölmesi ve tüfeğin sesi çıkması da hâsıl-ı bilmasdar'dır.
HÂSIL-I CEM'
Mat: Toplam. Bir kaç sayının birlikte toplanmasından meydana gelen yekûn.
HÂSIL-I DARB
Mat: Çarpım. Çarpmak işinin neticesi. 5 sayısı 2 sayısıyla çarpılırsa, çıkan 10 sayısı, hâsıl-ı darbdır.
Ist: Unutmak, saklamak, gizlemek, terviç etmemek manasında kulanılan bir tâbirdir. Hasır, eskiden halı ve kilim yerinde kullanıldığı ve onun altında kalan şeyler unutulup gittiği için bu tâbir meydana gelmiştir.
HASÎ
Kuru.
HASÎ
(Has'. den) Herkes tarafından kovulan. Sürülüp tardedilen.
HASİB
Hesab eden, hesab edici.
HASÎB
Muhterem, itibarlı, değerli ve soyu temiz kimse. şahsi meziyet sâhibi insan. * Muhâsebeci.
HASÎB
Cömert kimse. Hayır sahibi ve eli açık adam. * Bolluk yer, ucuzluk.
HASÎD
(C.: Hasâyıd) Tarlada kalan ekin.
HÂSİD
Hased eden, kıskanan.
HÂSİDANE
f. Kıskanarak, kıskançlıkla. Hased edercesine.
HASÎF
Aklı başında, kâmil ve olgun adam.
HASÎF
Ak ile kara, alaca renkli urgan. * İki çeşit renkten meydana gelen.
HASÎF
(C.: Husef) Suyu hiç kesilmeyen su kuyusu. * Yağmuru çok olan bulut.