H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HASRET-KEŞANE

    f. Hasret çekene yakışır surette. Özleyenler gibi.
  • HASRETMEK

    Kısaltmak. Sadece bir şeye mahsus kılmak. Bir şey için vakfetmek.
  • HASRET-NAME

    Edb: Ayrılık münasebetiyle yazılan mektub. Hasreti belirten yazı, hasret mektubu.
  • HASRET-ZEDE

    (C.: Hasret-zedegân) f. Hasrete düşmüş, hasrete uğramış.
  • HASR-I FİKİR

    Bir şeye bütün fikrini vermek ve başka şeyle meşgul olmamak tarzı ve düsturu ile o şeyde veya meslekte mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak. Bütün fikri çalışmayı bir şey üzerinde toplamak.
  • HASR-I İŞTİGAL

    Bütün çalışmaları bir şeye hasretme.
  • HASR-I NAZAR

    Sadece bir şeye bakıp dikkat etmek. * Yalnız bir mevzu veya meslek üzerinde çalışıp onda mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak.
  • HASR-I ÖRFÎ

    Herkesçe bilinen belli bir şey. Böyle meşhur bir şeye mahsus olmak.
  • HASS

    Alçak, bayağı, âdi. * Marul.
  • HASS

    Duyan. Hisseden. Duyucu. * Duygu.
  • HASS

    Tergib. Teşvik. Bir kimseyi bir şey için iknâ etmek.
  • HASS

    Zannetmek. * Silkmek. * Davarı kaşağılamak. * Közün üstünde birşey pişirmek. * Katletmek, öldürmek.
  • HASS

    Azlık, kıllet.
  • HÂSS

    (C.: Havass) Hususi. Hâlis. Kıymetli ve ileri gelen mühim yakınların topluluğu. * Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan. Umumi olmayıp mahsus olan. * Tam ayar olan, yabancı maddelerle karışık olmayan ve içinde bozuk bulunmayan. Tek, münferid. * Saf. * Tar: Osmanlı İmparatorluğunun ilk zamanlarında, devletin büyüklerine ayrılan yıllık geliri yüzbin akçadan fazla olan arazi.
  • HÂSS Ü ÂMM

    Herkes, bütün herkes.
  • HASSA

    Saç ve sakalı döken bir hastalık.
  • HASSA

    (C.: Havass) İnsanın kendisine tahsis ettiği şey. Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan şey. Bir şeye mahsus kuvvet. Te'sir. Menfaat. * Adet ve alâmet. Ekâbir, kavmin ileri geleni.
  • HASSA

    Fil gözü.
  • HASSA'

    Hayırsız kadın.
  • HASSAD

    Orakçı, ekin biçen.
  • HASSA-İ FARİKA

    Ayırıcı özellik. Vasf-ı fârık. Bir şeyi diğerinden ayıran hususiyet.
  • HASSAS

    Duygulu, içli. * Alıngan. Çok ve çabuk hisseden. Hissi galib olan kimse.
  • HASSAS BÖLGELER

    t. Sivil savunmada düşmanın hedef tutacağı bölgeler. Her hassas bölgenin ehemmiyeti aynı değildir. Hava savunması bakımından eldeki imkanlar ve hassas bölgeler arasında öncelik tesbitine ihtiyaç vardır. Hassas bölgeler, sırasıyla:1) Atomik vurucu üslerin bulunduğu bölgeler.2) Yüzeyden yüzeye füze üsleri.3) Darbe karargahları.4) Özel cephane depoları.5) Uçaksavar birlikleri.6) Radar mevzileri'dir.
  • HASSASANE

    f. Hassas ve duygulu olana yakışacak şekil ve surette.
  • HASSASE

    Hissedici kuvve. Hisseden, duyan.
  • HASSASİYET

    Hassaslık. Duygulu olmak. İhtimamlılık. Dikkatlilik.
  • HÂSSE

    Duygu uzvu. Bir şeye mahsus kuvvet. Hâl. (Bak: Kuvve)
  • HÂSSE-İ LEMS

    Elle dokunma kuvveti. Dokunma duyusu.
  • HÂSSE-İ RÜ'YET

    Görme kuvveti.
  • HÂSSE-İ SEM'

    İşitme kuvveti, duyma duygusu.
  • HÂSSE-İ ŞEMM

    Koklama duygusu.
  • HASSETEN

    Hususi olarak, özellikle. Yalnız, ayrıca.
  • HASSİYET

    (Bak: Hâsiyyet)
  • HÂSS-ÜL HÂSS

    En güzel, en has.
  • HASTE

    (C.: Hastegân) f. Rahatsız, hasta.
  • HASTE

    f. İstenilen, matlub, taleb edilmiş, istenilmiş.
  • HASTE

    f. Uzanmış. * Ayağa kalkmış.
  • HASTE-GÂN

    (Haste. C.) f. Hastalar, rahatsızlar, marizlar.
  • HASTE-GÎ

    f. Rahatsızlık, hastalık, maraz, illet.
  • HÂST-GÂR

    f. İsteyen, talep eden, isteyici.
  • HÂST-GÂRÎ

    f. Tâliplik, isteyicilik.
  • HASUB

    Kirişini atan yay.
  • HASUD

    Çok hased eden.
  • HASUDANE

    f. Kıskançlıkla, hasetçilikle, hasud olan kimseye benzer surette.
  • HASUDÎ

    Kıskançlık, çekememezlik, hasetçilik.
  • HASUN

    Serçe gibi küçük ve alaca renkli bir kuş.
  • HASUR

    Mânevi mücahededen dolayı kadınlara yaklaşmaya rağbet etmeyen. * Sır saklayan. Keder ve üzüntüden gönlü daralan, tasadan içi sıkılan. * Çok bahil kimse. (Halkla yer ve içer, birşey vermez) * Oğlu ve kızı olmayan. * Avrete cimâ edemeyen. * İhlili dar olan deve.
  • HASUS

    Katı, şedid, şiddetli.
  • HASV

    Toprak saçmak. * Az birşey vermek.
  • HASV

    Men etmek, engel olmak.