f. Hasret çekene yakışır surette. Özleyenler gibi.
HASRETMEK
Kısaltmak. Sadece bir şeye mahsus kılmak. Bir şey için vakfetmek.
HASRET-NAME
Edb: Ayrılık münasebetiyle yazılan mektub. Hasreti belirten yazı, hasret mektubu.
HASRET-ZEDE
(C.: Hasret-zedegân) f. Hasrete düşmüş, hasrete uğramış.
HASR-I FİKİR
Bir şeye bütün fikrini vermek ve başka şeyle meşgul olmamak tarzı ve düsturu ile o şeyde veya meslekte mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak. Bütün fikri çalışmayı bir şey üzerinde toplamak.
HASR-I İŞTİGAL
Bütün çalışmaları bir şeye hasretme.
HASR-I NAZAR
Sadece bir şeye bakıp dikkat etmek. * Yalnız bir mevzu veya meslek üzerinde çalışıp onda mütehassıs ve muvaffak olmaya çalışmak.
HASR-I ÖRFÎ
Herkesçe bilinen belli bir şey. Böyle meşhur bir şeye mahsus olmak.
HASS
Alçak, bayağı, âdi. * Marul.
HASS
Duyan. Hisseden. Duyucu. * Duygu.
HASS
Tergib. Teşvik. Bir kimseyi bir şey için iknâ etmek.
(C.: Havass) Hususi. Hâlis. Kıymetli ve ileri gelen mühim yakınların topluluğu. * Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan. Umumi olmayıp mahsus olan. * Tam ayar olan, yabancı maddelerle karışık olmayan ve içinde bozuk bulunmayan. Tek, münferid. * Saf. * Tar: Osmanlı İmparatorluğunun ilk zamanlarında, devletin büyüklerine ayrılan yıllık geliri yüzbin akçadan fazla olan arazi.
HÂSS Ü ÂMM
Herkes, bütün herkes.
HASSA
Saç ve sakalı döken bir hastalık.
HASSA
(C.: Havass) İnsanın kendisine tahsis ettiği şey. Bir şeyde bulunup başkasında bulunmayan şey. Bir şeye mahsus kuvvet. Te'sir. Menfaat. * Adet ve alâmet. Ekâbir, kavmin ileri geleni.
HASSA
Fil gözü.
HASSA'
Hayırsız kadın.
HASSAD
Orakçı, ekin biçen.
HASSA-İ FARİKA
Ayırıcı özellik. Vasf-ı fârık. Bir şeyi diğerinden ayıran hususiyet.
HASSAS
Duygulu, içli. * Alıngan. Çok ve çabuk hisseden. Hissi galib olan kimse.
HASSAS BÖLGELER
t. Sivil savunmada düşmanın hedef tutacağı bölgeler. Her hassas bölgenin ehemmiyeti aynı değildir. Hava savunması bakımından eldeki imkanlar ve hassas bölgeler arasında öncelik tesbitine ihtiyaç vardır. Hassas bölgeler, sırasıyla:1) Atomik vurucu üslerin bulunduğu bölgeler.2) Yüzeyden yüzeye füze üsleri.3) Darbe karargahları.4) Özel cephane depoları.5) Uçaksavar birlikleri.6) Radar mevzileri'dir.
HASSASANE
f. Hassas ve duygulu olana yakışacak şekil ve surette.
Duygu uzvu. Bir şeye mahsus kuvvet. Hâl. (Bak: Kuvve)
HÂSSE-İ LEMS
Elle dokunma kuvveti. Dokunma duyusu.
HÂSSE-İ RÜ'YET
Görme kuvveti.
HÂSSE-İ SEM'
İşitme kuvveti, duyma duygusu.
HÂSSE-İ ŞEMM
Koklama duygusu.
HASSETEN
Hususi olarak, özellikle. Yalnız, ayrıca.
HASSİYET
(Bak: Hâsiyyet)
HÂSS-ÜL HÂSS
En güzel, en has.
HASTE
(C.: Hastegân) f. Rahatsız, hasta.
HASTE
f. İstenilen, matlub, taleb edilmiş, istenilmiş.
HASTE
f. Uzanmış. * Ayağa kalkmış.
HASTE-GÂN
(Haste. C.) f. Hastalar, rahatsızlar, marizlar.
HASTE-GÎ
f. Rahatsızlık, hastalık, maraz, illet.
HÂST-GÂR
f. İsteyen, talep eden, isteyici.
HÂST-GÂRÎ
f. Tâliplik, isteyicilik.
HASUB
Kirişini atan yay.
HASUD
Çok hased eden.
HASUDANE
f. Kıskançlıkla, hasetçilikle, hasud olan kimseye benzer surette.
HASUDÎ
Kıskançlık, çekememezlik, hasetçilik.
HASUN
Serçe gibi küçük ve alaca renkli bir kuş.
HASUR
Mânevi mücahededen dolayı kadınlara yaklaşmaya rağbet etmeyen. * Sır saklayan. Keder ve üzüntüden gönlü daralan, tasadan içi sıkılan. * Çok bahil kimse. (Halkla yer ve içer, birşey vermez) * Oğlu ve kızı olmayan. * Avrete cimâ edemeyen. * İhlili dar olan deve.