Geceleyin odun toplayan kimse. * Mc: Mânâsız ve saçmasapan sözler konuşan adam.
HATIF
Süratli kapıp götürücü. * Göz kamaştırıcı şimşek.
HATIL
Taş duvarı takviye etmek için her bir-iki metrede çekilen tuğla veya kereste tabakası.
HATIM
(C.: Havâtim) Yüzük.
HATIM
Kırıcı, ufalayıcı.
HATIR
Zihin. Fikir. Gönül. Kalb. Hal. Tedbir. Vesvese.
HATIRA
Hatıra gelen. Hatırda kalan şey. * Bir kimseyi veya bir hâdiseyi hatırlatması için yazılan veya saklanan veya birisine verilen şey.
HATIR-AŞÜFTE
f. Gönlü perişan olan.
HATIRAT
(Hâtıra. C.) Hâtıralar. Hatırda kalan şeyler. * Edb: Bir adamın yaşadığı zamana, bulunduğu işlere, görüştüğü kimselere dair düşüncelerini ve duygularını hâvi olmak üzere yazdığı eser.(... Acaba Hâlık-ı Semavat ve Arz'dan başka hangi sebeb var ki; en ince ve en gizli hâtırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak, hâşâ; Zat-ı Vacib-ül Vücud'dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette Onun izni ve iradesi olmadan imdat edemez ve halaskâr olamaz. L.)
HATIRAT-I KALB
Kalbe gelen hatıralar ve mânâlar.
HATIR-AZAR
f. Hatır kıran.
HATIR-AZÜRDE
f. Hatırı kırılmış.
HATIR-GÜŞA
f. Gönle ferahlık veren. İç açan.
HATIR-I NÂ-ŞÂD
Tasalı ve kederli gönül.
HATIR-I NEFSANÎ
Tas: Dünya ve nefis muhabbetinin cismanî kuvvete galebesi.
HATIR-I RAHMANÎ
Tasavvuf ehlinin kalbinde, Allah'ın cemal-i vahdetinin tecellisiyle tam bir sükûnet olması. Buna muhabbetullah da denir.
HATIR-I ŞEYTANÎ
Tas: Nefsin zevklerine muhabbet yüzünden, ma'siyet ve günahlara düşmek.
HATIR-MANDE
f. Gücenmiş, kalbi incinmiş, hatırı kırılmış.
HATIR-NEVAZ
f. Gönüle okşayan, hatırnaz.
HATIR-NİŞAN
f. Hatırda kalan, akılda duran.
HATIR-NİŞİN
f. Akılda kalan, hatırda kalan.
HATIR-SAZ
Hatır yapan, gönül alan.
HATIR-ŞİKEN
f. Gönül inciten, kalb kıran, hatır kıran.
HATIR-ŞİNAS
f. Gönül alıcı, hatır alıcı.
HATIR-ZAD
f. Akla gelen, hatıra doğan.
HATÎ
Fakir kavutu.
HATÎ
Şaşırtan, yanıltan, hatâya düşüren.
HATÎ'
Yaramaz kimse.
HATÎA
Ok atan kimselerin, baş parmaklarına geçirdikleri deri.
HATİB
Hitâbeden. Söz söyleyen. Cemaate, topluluğa karşı güzel söz söyleyen kimse. * Câmi'de müslümanlara dini nasihatlar ve güzel sözlerle hitâbeden vazifeli zat.
HATÎB
Odunu çok olan kimse.
HATÎB
Mânalı ve fâideli, güzel söz söyleyen. Güzel, düzgün konuşan.
HATİBANE
f. Hatibcesine. Güzel ve akıcı söz söyleyenlere yakışırcasına. Nutuk atarcasına.
HATÎBE
Ormanlık, ağaçlık yer. * Odunluk.
HATÎCE
(Hadîce) Vakitsiz ve erken doğan kız çocuğu. * Fetva metinlerinde kadını temsil eden umumi isimlerden birisi. (Ötekiler: Hind, Fâtıma ve Zeyneb'dir.)
HATÎCE-İ KÜBRA
Peygamberimizin (A.S.M.) ilk zevcesi ve mü'minlerin annesi. Yirmidört sene bütün varlığıyla ve mülküyle Peygamber Efendimize hizmet etmiş ve Ona ilk olarak iman etmiştir. (Radıyallahu Anha)
HATÎE
Hatâ. Günah. Kabahat. Suç.
HATİF
Gayıptan haber veren cinnî. * Sesi işitilen ve kendisi görülmeyen, seslenici. Ses verici, çağırıcı.
HATÎFE
Unu süt ile yoğurup pişirerek yapılan yemek.
HATİL
Yorgun. * Devamlı yağan yağmur.
HATİM
Hitâma erdiren. Bitiren. * Mühür basan.
HATİM
Kadı, hâkim. * Sağlamlaştıran.
HATÎM
Kâbe-i Muazzama'nın şimal tarafındaki taş. Duvar gibi olan sur.
HATİME
Son. Nihayet. Son söz.
HATİME-KEŞ
f. Son veren, hâtime çeken, bitiren, sona erdiren.
HATİN
Sünnet eden.
HATİR
Muhâtaralı, tehlikeli, korkulacak durum. Büyük ve şerefli kimse.
HATÎT
Hasis kimse.
HATİTA
(C.: Hatâyit) İki tarafındaki yerlere yağdığı hâlde kendisine yağmur yağmayan yer.