H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HATIB

    (Hatab. dan) Oduncu, odun toplayan. * İyiyi kötüyü ayırd edemeyen kimse.
  • HATIB-I LEYL

    Geceleyin odun toplayan kimse. * Mc: Mânâsız ve saçmasapan sözler konuşan adam.
  • HATIF

    Süratli kapıp götürücü. * Göz kamaştırıcı şimşek.
  • HATIL

    Taş duvarı takviye etmek için her bir-iki metrede çekilen tuğla veya kereste tabakası.
  • HATIM

    (C.: Havâtim) Yüzük.
  • HATIM

    Kırıcı, ufalayıcı.
  • HATIR

    Zihin. Fikir. Gönül. Kalb. Hal. Tedbir. Vesvese.
  • HATIRA

    Hatıra gelen. Hatırda kalan şey. * Bir kimseyi veya bir hâdiseyi hatırlatması için yazılan veya saklanan veya birisine verilen şey.
  • HATIR-AŞÜFTE

    f. Gönlü perişan olan.
  • HATIRAT

    (Hâtıra. C.) Hâtıralar. Hatırda kalan şeyler. * Edb: Bir adamın yaşadığı zamana, bulunduğu işlere, görüştüğü kimselere dair düşüncelerini ve duygularını hâvi olmak üzere yazdığı eser.(... Acaba Hâlık-ı Semavat ve Arz'dan başka hangi sebeb var ki; en ince ve en gizli hâtırat-ı kalbimizi bilecek ve bizim için istikbali, âhiretin icadıyla ışıklandıracak ve dünyanın yüzbin boğucu emvacından kurtaracak, hâşâ; Zat-ı Vacib-ül Vücud'dan başka hiçbir şey, hiçbir cihette Onun izni ve iradesi olmadan imdat edemez ve halaskâr olamaz. L.)
  • HATIRAT-I KALB

    Kalbe gelen hatıralar ve mânâlar.
  • HATIR-AZAR

    f. Hatır kıran.
  • HATIR-AZÜRDE

    f. Hatırı kırılmış.
  • HATIR-GÜŞA

    f. Gönle ferahlık veren. İç açan.
  • HATIR-I NÂ-ŞÂD

    Tasalı ve kederli gönül.
  • HATIR-I NEFSANÎ

    Tas: Dünya ve nefis muhabbetinin cismanî kuvvete galebesi.
  • HATIR-I RAHMANÎ

    Tasavvuf ehlinin kalbinde, Allah'ın cemal-i vahdetinin tecellisiyle tam bir sükûnet olması. Buna muhabbetullah da denir.
  • HATIR-I ŞEYTANÎ

    Tas: Nefsin zevklerine muhabbet yüzünden, ma'siyet ve günahlara düşmek.
  • HATIR-MANDE

    f. Gücenmiş, kalbi incinmiş, hatırı kırılmış.
  • HATIR-NEVAZ

    f. Gönüle okşayan, hatırnaz.
  • HATIR-NİŞAN

    f. Hatırda kalan, akılda duran.
  • HATIR-NİŞİN

    f. Akılda kalan, hatırda kalan.
  • HATIR-SAZ

    Hatır yapan, gönül alan.
  • HATIR-ŞİKEN

    f. Gönül inciten, kalb kıran, hatır kıran.
  • HATIR-ŞİNAS

    f. Gönül alıcı, hatır alıcı.
  • HATIR-ZAD

    f. Akla gelen, hatıra doğan.
  • HATÎ

    Fakir kavutu.
  • HATÎ

    Şaşırtan, yanıltan, hatâya düşüren.
  • HATÎ'

    Yaramaz kimse.
  • HATÎA

    Ok atan kimselerin, baş parmaklarına geçirdikleri deri.
  • HATİB

    Hitâbeden. Söz söyleyen. Cemaate, topluluğa karşı güzel söz söyleyen kimse. * Câmi'de müslümanlara dini nasihatlar ve güzel sözlerle hitâbeden vazifeli zat.
  • HATÎB

    Odunu çok olan kimse.
  • HATÎB

    Mânalı ve fâideli, güzel söz söyleyen. Güzel, düzgün konuşan.
  • HATİBANE

    f. Hatibcesine. Güzel ve akıcı söz söyleyenlere yakışırcasına. Nutuk atarcasına.
  • HATÎBE

    Ormanlık, ağaçlık yer. * Odunluk.
  • HATÎCE

    (Hadîce) Vakitsiz ve erken doğan kız çocuğu. * Fetva metinlerinde kadını temsil eden umumi isimlerden birisi. (Ötekiler: Hind, Fâtıma ve Zeyneb'dir.)
  • HATÎCE-İ KÜBRA

    Peygamberimizin (A.S.M.) ilk zevcesi ve mü'minlerin annesi. Yirmidört sene bütün varlığıyla ve mülküyle Peygamber Efendimize hizmet etmiş ve Ona ilk olarak iman etmiştir. (Radıyallahu Anha)
  • HATÎE

    Hatâ. Günah. Kabahat. Suç.
  • HATİF

    Gayıptan haber veren cinnî. * Sesi işitilen ve kendisi görülmeyen, seslenici. Ses verici, çağırıcı.
  • HATÎFE

    Unu süt ile yoğurup pişirerek yapılan yemek.
  • HATİL

    Yorgun. * Devamlı yağan yağmur.
  • HATİM

    Hitâma erdiren. Bitiren. * Mühür basan.
  • HATİM

    Kadı, hâkim. * Sağlamlaştıran.
  • HATÎM

    Kâbe-i Muazzama'nın şimal tarafındaki taş. Duvar gibi olan sur.
  • HATİME

    Son. Nihayet. Son söz.
  • HATİME-KEŞ

    f. Son veren, hâtime çeken, bitiren, sona erdiren.
  • HATİN

    Sünnet eden.
  • HATİR

    Muhâtaralı, tehlikeli, korkulacak durum. Büyük ve şerefli kimse.
  • HATÎT

    Hasis kimse.
  • HATİTA

    (C.: Hatâyit) İki tarafındaki yerlere yağdığı hâlde kendisine yağmur yağmayan yer.