H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HATT-I ŞAKUL

    Çekül doğrultusu. Yer çekimi istikametinde, dünyanın merkezine doğru.
  • HATT-I ŞEHRİYARÎ

    Tar: Padişahın yazısı manâsına gelen bir kelimedir. Eskiden padişahlar "hatt-ı hümayun" "hatt-ı şerif" adı verilen emirleri kendi el yazılarıyla yazdıkları gibi, başkalarına yazdırdıklarının başına da imzalarını koyarlardı. İşte bu türlü vesikalardaki padişahların el yazılarına "hatt-ı şehriyarî" denilirdi.
  • HATT-I UFKÎ

    f. Düz hat. Ufki hat.
  • HATT-I VÂSIT

    Geo: Kenarortay. Üçgenin köşelerinin her birini karşı kenarın orta noktasına birleştiren doğru parçaları.
  • HATT-I ZERENDUD

    Altunla yazılmış celi yazılar.
  • HATTİYYE

    (C.: Hatyât) Canı, kıymeti yüce olmak. * Küçük ok.
  • HATT-ŞİNAS

    f. Yazı uzmanı, yazıdan anlayan.
  • HATUN

    (C.: Havâtın) Kadın. Hanım. * Tar: Yüksek şahsiyetli kadınlara veya hakan eşlerine verilen ünvan.
  • HÂTUN-U KIYAMET

    Hz. Peygamberimizin (A.S.M.) kızı Hz. Fatıma'ya mecaz yoluyla söylenen bir tabirdir.
  • HATUT

    Tez yürüyüşlü yedek atı.
  • HATUT

    Yeri tırnağıyla kazıyıp çizgiler çizen vahşi sığır.
  • HATV

    Rengin değişmesi.* Engel olmak, menetmek. * İplik bükmek.
  • HATV

    Saçak bükmek.
  • HATV

    Adım adım yürümek, adım atmak.
  • HATVE

    (Hutve) Adım. Bir adım atışta iki ayak arasındaki mesafe. Bir adım atmak.
  • HATVE-ENDAZ

    f. Adım atan.
  • HATVE-ENDAZÎ

    f. Adım atıcılık.
  • HATVE-İ TEKARRÜB

    Yaklaşma adımı.
  • HATVE-ŞÜMAR

    f. Adım sayan. * Çekinerek ve ihtiyatla yürüyen.
  • HAV

    Çuha ve buna benzer kumaşların ters yüzlerinde bulunan tüy. * Şeftâli gibi bazı meyvelerin üzerlerinde bulunan ince tüy.
  • HAVA

    (Hevâ) Hava. Dünyayı çeviren atmosfer. Cevv. Yer ile gök arası. * Hafif yel. * Bir binanın üzerine kat çıkma hakkı. * Bir yerin hâli ve sıhhat bakımından durumu. * Müzikte ezgili ses, sadâ.
  • HAVA'

    Hâli olmak, boş olmak. * Düşmek, sâkıt olmak.
  • HAVABAT

    (Bak: Havbâvât)
  • HAVACİB

    Hicablar, perdeler, örtüler.
  • HAVADİS

    (Hâdise. C.) Yeni hâdiseler, yeni sözler. * Alâka ile karşılanan haberler.
  • HAVAFİ

    Kuş kanadında ebâhir yeleklerinden sonra olan dört kısacık yelekler.
  • HAVAFİR

    (Hâfir. C.) Kazanlar, yeri kazıcılar. * Hayvan, dâbbe tırnakları.
  • HAVAGAZI

    t. Isı veya ışık temin etmek maksadıyla yakılarak kullanılan bir gaz.
  • HAVAÎ

    (C.: Havâiyât) Havaya âit ve müteallik. Hava ile alâkalı. * Heves ve nefis hesabına olan, boşuna veya çirkin. Günahlı iş. Nefsâni hâl ve hareketler.
  • HAVA-İ NESİMÎ

    Sabahki hava. Temiz hava.
  • HAVAİC

    (Havâyic) İhtiyaçlar. Hâcetler. Gerekli ve lüzumlu şeyler.
  • HAVAİC-İ ASLİYE

    Fık: Mesken ile, eve lüzumlu eşyadan ve kışlık, yazlık elbise ile lüzumlu silâhtan, âletten, kitaptan ve binek (hayvan) ile hizmetçi ve bir aylık - sahih görülen diğer bir kavle göre; bir senelik - nafakaya mahsus erzaktan ibârettir.
  • HAVAİC-İ ZARURİYYE

    Zaruri ihtiyaçlar. Giderilmesi lüzumlu olan ihtiyaçlar.
  • HAVAİYYAT

    Havâi şeyler ve sözler.
  • HAVAK (HAVKA')

    Geniş yer, vâsi.
  • HAVAKÎN

    (Hâkan. C.) Hükümdarlar, hakanlar, padişahlar, başbuğlar.
  • HAVALE

    Bir işi veya bir şeyi başka birine bırakma. Ismarlama. * Görmeyi önleyen duvar gibi perde. * Tıb: Küçük çocuklarda veya gebe kadınlarda bazan meydana gelen, baygınlık veren bir hastalık. * Postadan gelen emanet kâğıdı.
  • HAVALE-İ MUACCELE

    Huk: Havale konusunun, behemehal ödenmesi lâzım geldiği şekilde yapılan havale.
  • HAVALE-İ MÜBHEME

    Huk: Havale konusunun, ta'cil veya te'cili beyan olunmadan yapılan havale.
  • HAVALE-İ MÜECCELE

    Huk: Havale edilen şeyin vadesi geldiğinde ödenmesi şeklinde yapılan havale.
  • HAVALENAME

    f. Posta gibi vasıtalarla para göndermek üzere yazılan havale mektubu.
  • HAVALETEN

    Havale suretiyle, havale olarak.
  • HAVALİ

    Çevre, civar, etraf, yöre.
  • HAVAMİS-İ SÜLEYMANİYE

    Tar: Süleymaniye Medresesini teşkil eden medreselerden beşinin müderrisine verilen ünvan. İlk zamanlarda havamis namı altında beş medrese ve beş aded de müderris bulunurken daha sonraları müderrislerin sayıları arttırılmış ve bundan dolayı "havamis" kelimesi de "hamise"ye kalbolunmuştur. Havamis medreseleri sonraları "Hâmise-i Süleymaniye" ismini almıştır.
  • HAVAN

    Arslan, esed.
  • HAVAN

    İçinde çeşitli şeylerin dövülüp ufalandığı ağaç, mâden veya taştan yapılmış çukurca kap. * Tütün kesmekte kullanılan makine. * Başkalarına destek olacak gücü bulunmadığı halde, yardakçılık eden kimse. * Elektrikî bir boşalmanın ısı değerini gösteren âlet. * İçine çukur delikler oyulmuş büyük ağaç kütüğü. (XlX. yy.dan önce bu deliklerin içinde, kara barutun bileşimine giren maddeler tokmak vasıtasıyla dövülerek ufalanırdı.) * Ask: Namlusu çapına oranla kısa olan ve aşırma atış yapmak için kullanılan top cinsinden bir ateşli silâh.
  • HAVANIK

    (Hânkah. C.) Tekkeler.
  • HAVANİT

    (Hânut. C.) Dükkânlar. * Meyhaneler, işrethâneler.
  • HAVARE

    f. Yiyecek, azık.
  • HAVARIK

    (Hârika. C.) Acib ve garip olan hâdise. İnsanda hayret ve hayranlık uyandıran şeyler. * Okun nişanı delerek öbür tarafından çıkıp gitmesi.