Ekmek pişirmek. * Ekmek vermek. * Sözü birbiri ardınca söyleyip yürümek. * Devenin ayağını yere vurması.
HAC
f. Put, haç.
HAC
(Hâcet. C.) İhtiyaçlar. * Devedikenleri.
HACA
Haris olmak. * Akıllı.
HACA'
(C.: Ahcâ) Akıl. * Nahiye.
HACAC (HİCÂC)
Kaş kemiği.
HACACE
(C.: Hıcc) Su üstünde olan yağmur kabarcığı.
HACALET
Utanma. Utanç.
HACALET-ÂVER
f. Utandırıcı. Utanç veren.
HACAMET
(Hacamat) Tıb: Vücudun bir tarafından kan aldırmak.
HACAT
(Hacet. C.) Hâcetler. İhtiyaçlar.
HACB
Men'etme. Mahrum etme.
HACB-İ HİRMÂN
Huk: Bir vârisi mirastan tamamen mahrum etme.
HACB-İ NOKSAN
Bir vârisi mirastan kısmen mahrum etme.
HACC
Kasdetmek. Muârazada delil ve bürhan ile galip olmak. * Bir yere çok tereddütle varıp gelme. * Şâyan-ı tâzim bir şeye teveccüh. * Bir şeyden feragat etmek. * Fık: İslâmın şartlarından ve hâli vakti müsait olan her müslümana farz olan, Mekke-i Mükerreme'deki Kâbe-i Şerif'i usulüne uygun olarak Arabi Zilhicce ayı, Kurban Bayramı günlerinde bir defa ziyaret etmek.Farz olan hacca, Hacc-ı Ekber denildiği gibi, umreye de Hacc-ı Asgar denilir. Maamafih arefe günü cumaya tesadüf eden bir hacca da Hacc-ı Ekber denilir.
HÂCC
(C.: Hüccac) Hacca gitmiş kimse. Hacı.
HACC SURESİ
Kur'an-ı Kerim'in 22. suresidir.
HACCAC
Çok eskiden Irakta vâlilik yapan fakat, Hz. Resul-ü Ekremin (A.S.M.) soyundan gelenlere ve onlara taraftar olanlara çok zulmeden, haddini aşmış bir zâlimin ünvânı. Asıl ismi Yusuf bin Sakafi'dir. Haccac-ı Zâlim diye de anılır.
HACCAL
Şatafatlı, debdebeli, gösterişli.
HACCAM
Hacamat eden, kan alan.
HACCAR
Taş işçisi, taş işinde çalışan, taşçı.
HACCE
Cadde.
HÂCCE
(C.: Havâcc) Hacca giden, usulüne uygun olarak Kâbe'yi ziyaret ederek hac vazifesini yerine getiren kadın veya kız. * (C.: Hâcc) Bir cins diken.
HACC-I İFRAD
Umreye niyet etmeksizin yalnız başına yapılan farz, vâcib veya nâfile hacdır ki, ihrama girerken yalnız hacca niyet edilmiş olur. Bunu yapana "müfrid" denir.
HACC-I KIRAN
Hac aylarından önce veya hac aylarında hac ile umrenin ikisi için birden ihrama girilip umre yapıldıktan sonra usulü dairesinde ifa edilen hacca denir. Bunu yapan kimseye "karin" denir.
HACC-I TEMETTU'
Hac mevsiminde evvelâ umre için ihrama girilip umre yapıldıktan sonra; aynı mevsimde daha yurda, aile ocağına dönülmeden tekrar ihrama girilerek usulü dairesinde yapılan hacdır. Bunu yapan kimseye "mütemetti" denir.
HÂCC-ÜL HAREMEYN
Usulüne uygun surette, Mekke-i Mükerreme'yi ve Medine-i Münevvere'yi ziyaret eden.
HÂCE
f. Hoca, efendi, sâhib, muallim, âile reisi.
HACEB
Gırtlak.
HACEBE
(Hâcib. C.) Perdeciler, kapıcılar. * İnsanın oturak yeri olan uzvu, kalça. (İkisine "hacebetan" derler)
HÂCEGÂN
(Hâce. C.) f. Hocalar. * Eskiden yüzbaşı rütbesi karşılığında sivil rütbe. * Bâb-ı Âli kalemleri efendilerinden hususi bir rütbe taşıyan adam.
HÂCEGÂN-I DİVAN-I HÜMAYUN
Eskiden devlet dairelerindeki yazı işlerinin başında ve bir takım mühim memuriyetlerde bulunanlar hakkında kullanılan bir tâbirdi. İkinci Mahmud zamanında yenilikler yapılıp memuriyete mahsus rütbeler ihdas olunurken hâcegânlık da rütbe sayılmış ve bunlara ait nişanla, resmi günlerde giyecekleri elbise de tâyin olunmuştu. Bu suretle hâcegân-ı divân-ı hümâyun tâbiri de tarihe karışmıştı. (O.T.D.S.)
HACEGÎ
f. Tüccar, ticaretle meşgul olan kimse. * Efendilik, hocalık.
HÂCE-İ ÂLEM
(Hâce-i Kâinat) Peygamberimiz Hz. Muhammed'in (A.S.M.) bir ünvanı.
HÂCE-İ EVVEL
Milletin ilmen ve fikren terakki etmesi için, çeşitli bilgileri, halkın rahatlıkla anlayabileceği bir lisan ile yayan kimse.
HACEL
Keklik kuşu.
HACEL
(Hacl) Utanma, sıkılma, hayâlılık.
HACELAN
Ayağında köstek olan kişinin yürümesi. * Bir ayak üstüne yürümek.
HACELE
(C.: Hacel-Hacelân-Haclâ) Dişi keklik. * Çeşitli elbiselerle süslü gelin evi.
HACEN
Eğrilik.
HACER
Taş, kaya. * İsmail Peygamber'in anasının ismi.
HACERAT
(Hacer. C.) Taşlar, kayalar.
HACEREYN
İki taş. * Mc: Altun ile gümüş.
HACER-İ SEMAVÎ
Gökten düşen taş. * Gök taşı.
HACER-ÜL ESVED
(El-Hacer-ül Esved) Kâbe'de bulunan meşhur siyah taş. Rengi siyah olduğundan "Esved" denmektedir. (İslâm Ansiklopedisi'ne göre: Kâbe'nin şark köşesinde olup, yerden bir buçuk metre yükseklikte kapıya yakın bir yerde yerleştirilmiş, üç büyük ve bir kaç tane de küçük parçadan müteşekkil ve gümüş bir halka ile çevrili ve bir adı da El-Ruh-ul Esved denilen taştır.)Rivayetlere göre; bu semavi bir taş olup Hz.İbrahim Aleyhisselâm'a Cebrail Aleyhisselâm tarafından getirildi. Daha evvel Ebu Kubeys Dağı'nda muhafaza ediliyordu.Hz. Ömer Radiyallahu anhu, Hacer-i Esved'e yaklaşıp öpmüş ve demiştir ki; "Çok iyi bilirim ki, sen zararı ve menfaatı olmayan bir taş parçasısın. Eğer Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm seni takbil ettiğini görmese idim, aslâ seni takbil etmezdim." (Sahih-i Buhari Tecrid-i Sarih Tercemesi) Kâbe'nin şark köşesinde ve yine yerden bir buçuk metre yüksekte diğer bir taş, El-Hacer-ül Es'ad (Mes'ud) da vardır ki; tavaf esnasında buna yalnız el ile temas edilir.
HÂCE-SERA
f. Haremağası, hadımağası.
HÂCET
(C.: Hâcât) İhtiyaç, lüzum, muhtaçlık.
HÂCETAŞ
f. Eskiden bir efendinin müteaddit kölelerinden her biri.