(Hadîd. C.) Demirden yapılmış şeyler. Sert şeyler.
HADAİK
(Hadîka. C.) Bahçeler.
HADAİK-I HÂSSA
Saray bahçeleri. Bunlar biri saray içinde, diğeri saray dışında olmak üzere iki kısımdı. Saray içindeki bahçe ve bostan işleriyle meşgul olanlara "Has Bahçe Bostancıları"; saray dışındakilere ise "Hassa Bostancıları" denilirdi. Saray dışı bahçe ve bostanların bazıları şunlardı: Kadıköy bağı, Davut Paşa bahçesi, Beşiktaş bahçesi, Dolmabahçe, Paşa bahçeşi, Florya, Fenerbahçe, Alibeyköyü, Hasköy bahçeleri ve daha birçok bahçe ve bostanlar. (O.T.D.S.)
HADAK
Patlıcan.
HADAKA
Elmas. * Her görüp beğendiğini aldırmak için kocasına teklif eden kadın.
HADALET
Baldırı ve kolu etli olma.
HADAN
Necid'de bir dağ.
HADANE
Çocuk beslemek.
HADAR
Çabuk yetişen ot.
HADAR
Mukim olmak, ikâmet etmek, oturmak.
HADAR
Suyu çok olan süt.
HADARET
Bir şeyin yanında bulunmak. * Huzur. Yakında olmak. * Hazır etmek. Hazır olmak. * Medeniyet.
HADASET
Gençlik. Yenilik. Tazelik. Yeniden oluş. Bir şeyin evveli, ibtidası.
(C.: Hudeb) Kalçaları sıyrılıp çıkan zayıf dişi deve.
HADBE
Arka yumruluğu, kamburluk.
HADC
Deve palanı.
HADD
Hudut. Çizgi. Sınır. * Cürüm. * Salahiyyet. * Şeriatça verilen ceza. * Derece. Son derece. Münteha. * İnsana ârız olan şiddet ve titizlik. * Def etme. Men etmek. * Keskin. Sivri. * Sert. Gergin. * Man: Üç tasavvurdan ibaret olan kıyas. * Ekşi. * Tesirli, müessir.
HADD
Yol. * İnsan cemaatı. * Bir şeye tesir ederek iz bırakmak. * Yanak, yüz, vecih. * Yeri kazmak, yeri yarmak.
HADD
Gürültülü bir sesle çağıran. * Denizden gelen gürültülü dalga sesi. * Gürültü ile yıkılan.
HADDA
Deve çobanı.
HADDA'
(Hud'a. dan) Aldatıcı, hilekâr, dalavereci.
HADDAD
Demir işleri yapan usta, demirci, çilingir. * Muhâfız, bekçi, gardiyan. * Kapıcı.
HADDADÎ
Demircilik.
HADDAM
Muvaffakiyetli kişi. * İşlerinde başarılı ve becerikli kimse. * Çalışkan ve gayretli olan. * Hademe, hizmetçi.
HADDAN
İki yanak.
HADDAS
(Hads. den) Anlayışlı, zeki, çabuk kavrayan.
HADDE
Erimiş madeni döküp tel yapmağa mahsus delikli maden levha.
HADDE-İ TEDKİK
İnceden inceye araştırmak.
HADD-İ ASGAR
Man: Bir hükmün veya neticenin mevzuu. Küçük kaziye.
HADD-İ BÜLUĞ
Büluğa erme yaşı. Teklif-i İlâhînin başladığı, namaz ve oruç gibi dinî emirleri ifaya başlanılan yaş.
HADD-İ EKBER
Man: Bir hükmün veya neticenin mahmulü, yani sıfatı veya hali, oluşu. Büyük kaziye.
HADD-İ EVSAT
Man: Hadd-i asgar ile hadd-i ekberden çıkartılan diğer bir hüküm veya netice. Meselâ: Âlem hâdistir. Bunu, bu dâvayı isbat için: "Çünkü: Âlem mütegayyerdir ve her mütegayyer hâdistir" dediğimizde: Âlem, "hadd-i asgar"; hâdis, "hadd-i ekber", mütegayyer, "hadd-i evsat" olur.
HADD-İ İ'CAZ
Edb: Fasahatın mu'cize şeklinde olanı. (Bak: İ'caz)
HADD-İ İMKÂN
Mümkünün son haddi. Olabilirlilik. İmkân nisbetinde olan.