(Hadl. den) Aşağıya sarkıtılmış. * Gözlerinde ve ağzında çıban olan deve yavrusu.
HADÎLE
Çayır, çimen.
HÂDİM
(Hidmet. den) (C.: Huddâm) Hademe, hizmetçi, hizmet eden, işe yarayan. * İmân ve İslâmiye'te ve millete faydalı olmağa çalışan. * Erkekliği yok edilmiş olanlar. Bunlardan saraylarla büyük kişilerin konaklarında çalışanlara Hadim ağası denilirdi. Osmanlı İmparatorluğunda bunlardan, büyük mevkilere yükselenler olmuştur. Hattâ sadrazam olanlar bile vardır.
HÂDİM
Yıkıcı olan, yıkan, tahrib eden.
HADİM AĞASI
Erkekliği yok edilmiş olan. Böyle kimselere "Tavaşi" de denilirdi. Bu gibiler, yabancı erkekler için mahrem sayılan harem dairesine girip çıktıkları ve muhafaza ile beraber harem hizmetini de gördükleri için kendilerine "Hâdim Ağası" adı verilirdi. (O.T.D.S.)
HADİME
(Hâdim. den) Kadın hizmetçi.
HADÎME
Su içinde eriyince pişmiş olan buğday.
HÂDİM-ÜL FUKARA
Fakirlere hizmet eden.
HÂDİM-ÜL HAREMEYN-İŞ ŞERİFEYN
Hilâfeti haiz olmaları hasebiyle Osmanlı Padişahlarına verilen ünvandır. Haremeyn; Mekke ile Medine'ye denilir. İslâm âleminin bu iki şehre hürmet-i mahsusaları sebebiyle ve daha fazla tâzim kasdiyle şerif sıfatını da ilâve ederek "Haremeyn-iş şerifeyn" denilmiştir. Haremeyn'in Hâdimi mânasına gelen bu tâbir ise ilk evvel Yavuz Sultan Selim hakkında kullanılmış, daha sonra bütün padişahlar hakkında istimal olunmuştur. Yavuz Sultan Selim Han Halep'i fethettiği haftanın ilk cum'a namazını Melik Zâhir camiinde eda ederken, hatib hutbede "Malik-ül Haremeyn-iş Şerifeyn" şeklinde adını anar anmaz, Yavuz Selim derhal yerinden kalkarak: "Haremeyn'in maliki olmak ne haddimdir. Ben Haremeyn'in hizmetkârı olmakla iftihar ederim." demek suretiyle tevazu göstermiş ve bu tabir ondan sonra, hutbelerde o suretle söylenmiştir.
HÂDİM-ÜL LEZZAT
Lezzetleri mahveden, yıkan. (Ölüm)
HADİN
Bir kuş cinsidir. (Hiç doymak bilmez, yediğini hemen hazmedip yine yemek ister, yüksek yerleri sever, değme yer üstüne konmaz, ağaç başlarına konup bütün yemişini yer, yemişleri kalmazsa başka yerlere gider.)
HADÎN
(C.: Hudenâ) Sâdık dost, vefadar arkadaş.
HADÎN-İ KADÎM
Eski dost.
HADİR
Gevşek, tembel, uyuşuk.
HADİR
(C.: Hadere) Şişen aza, yumrulanan organ.
HADİR
Öten güvercin. Kişneyen at. * Üstü koyu, altı sulu olan yoğurt.
HADÎRE
Hurması gök iken dökülen hurma ağacı.
HADÎRE
Kalabalık olmayan topluluk. * Yaranın içinde toplanan kan ve irin.
HADÎS
Her söylenişinde yeni haber gibi dinlenmeğe lâyık. Peygamberimizin (A.S.M.) sözü, emri ve hareketi. Sünnet-i Nebeviyye. Hadisten bahseden ilim. (Bak: Tevâtür)
HÂDİS
Yeni. Sonradan olan şey. Değişen. Hudus eden.
HÂDİSAT
(Hâdise. C.) Yeni olan şeyler. Hâdiseler.
HÂDİSE
(C.: Hâdisat, Havadis) Vâkıa, olay. Yeni bir şey, ilk defa olan. Haber.
HADÎS-İ Bİ-L MA'NA
Kelâm itibarı ile değil de mânaca doğru olan hadis.
HADÎS-İ KUDSÎ
Mânası Peygamberimiz'e (A.S.M.) vahy veya ilham edilen, kelimesi kendisinden sudur eden kudsî kelâm.
HADÎS-İ MEŞHUR
(Bak: Meşhur)
HADÎS-İ MEVZU'
Başkası tarafından söylendiği hâlde Peygamberimize (A.S.M.) isnad edilen hadis. Muan'an veya senedlerle tesbit edilmemiş hadistir. Manası yanlış demek değildir.
HADÎS-İ MUALLAK
Senedinin yalnız ibtidasından bir veya birkaç ravisi hazf edilmiş olan hadistir. Meselâ: Bir zat kendi şeyhini ve şeyhinin şeyhini zikr etmeksizin onların fevkindeki râvilerden itibaren senedi zikr etse ta'likte bulunmuş olur. (Ist. Fık.K.)
Kizb üzerine ittifakları aklen tecviz olunmayan cemaatlerin birbirinden ve ilk cemaatin de bizzat Hazret-i Peygamber Aleyhissalâtü Vesselâmdan rivâyet ettiği Hadis-i şeriftir. (İlm-i yakîni ifade eder. "Bu hadis-i şerif Peygamber'den (A.S.M.) sâdır olmuş mu?" demeğe imkân kalmaz).
HADÎS-İ SAHÎH
Hakkında şüphe edilemiyen ve doğru senetlere ve râvilere isnad edilerek müsbet olarak kat'i bilinen hadis-i nebevidir.
HADÎS-İ ŞEYHEYN
En muteber ve büyük hadis âlimlerinden İmam-ı Buharî ve İmam-ı Müslim'den rivayet edilen hadis-i şerif.
HÂDİS-ÜS SİNN
Yaşı taze. Genç delikanlı.
HÂDİŞE
Derisi parçalandığı halde kan çıkmayan yara.
HÂDİYE
Değnek, asâ, sopa. * Su içinden sivrilerek yükselen kaya.
HÂDİY-ÜT TARİK
Hidayet yoluna sevkeden, mürşid. Doğru yolda giden.
HADL
Meyletmek, yönelmek.
HADLEKA
şiddetle bakmak.
HADM
Birşeyi ağzına koyup, bir lokmada çiğneyip yemek.
HADMA'
Beyaz koyun.
HADME
Ateş gürültüsü.
HADR
Evmek, acele etmek. * Vücutta bir organın şişip yumrulaşması. * Men etmek, engel olmak. * Saçak bükmek.