H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HADRA

    (Müennestir) Yeşillik. * Sebze. En yeşil. Pek yeşil.
  • HADRAVAT

    (Hadrevât) (Hadrâ. C.) Yeşillikler, yeşillik.
  • HADRE

    Yüz yüze olmak.
  • HADREBAN

    Feryadı şiddetli olan, çok fazla bağıran.
  • HADRECE

    Bükmek. * Sağlam yapmak, sağlamlaştırmak.
  • HADS

    Uzun düşünce ve delile ihtiyaç kalmadan hâsıl olan ilim. Sür'at-i intikal. Ani ve doğru idrâk. Delilden neticeye çabuk varmak.(Akıl tâtil-i eşgal etse de, nazarını ihmal etse, vicdan Sânii unutamaz. Kendi nefsini inkâr etse de onu görür. Onu düşünür. Ona müteveccihtir. Hads ki, şimşek gibi sür'at-i intikaldir, dâima onu tahrik eder. Hadsin muzâafı olan ilham, onu dâima tenvir eder. Meyelânın muzâafı olan arzu ve onun muzâafı olan iştiyak ve onun muzâafı olan aşk-ı İlâhi, onu dâima mârifet-i Zülcelâle sevkeder. Şu fıtrattaki incizab ve cezbe, bir hakikat-ı câzibedarın cezbiyledir. M.N.)(.... Hem hiç mümkün müdür ki: O hads-i kat'î, o yakîn-i şuhudî hadsiz emarelerden ve o emareler, hadsiz müşahedat vak'ıalarından ve o müşahedat vakı'aları, şeksiz ve şüphesiz mebâdi-i zaruriyeye istinad etmesin. Öyle ise, şu ehl-i edyandaki bu itikadât-ı umumiyenin sebebi ve senedi, tevatür-ü mânevi kuvvetini ifade eden pek çok kerrat ile melâike müşahedelerinden ve ruhanilerin rü'yetlerinden hâsıl olan mebâdi-i zaruriyedir, esasat-ı kat'iyyedir. S.)
  • HADSEN

    Sezmekle. Sür'atle intikal ve idrâk etmekle.
  • HADSÎ

    Hadsle. Hadse dâir ve müteallik.
  • HADS-İ SÂDIK

    Tam, doğru ve şüphesiz idrâk etme ve bilme.
  • HADSİYYAT

    Mümkün olan şeyler. Olması ihtimali olan nesneler. Mümkinat.
  • HADSİZ

    Hesapsız, sayısız. Belirli olmayan, çok.
  • HADŞ

    Kaşımak. * Tırmalamak.
  • HADŞE

    (C.: Hadeşât) Vesvese, kuruntu, merak, ye's, üzüntü, hüzün.
  • HADŞE-AVER

    f. Rahatsızlık veren, insanı sıkıntıya koyan.
  • HADŞE-İ DERUN

    İç sıkıntısı, gönül üzüntüsü.
  • HADŞE-NİSAR

    f. Merak veren, vesvese.
  • HADUN

    Memesinden biri diğerinden uzun olan koyun.
  • HADUR

    İniş. * Alçak yer.
  • HADUR

    Yemen diyarında bir şehrin adı.
  • HADUŞ

    Pire. Sinek.
  • HADV

    Sürmek.
  • HADY

    Evmek, acele etmek. * Rüzgârın esmesi.
  • HAFA

    Berdi denilen otun beyaz ve yaş olan kökü.
  • HAFA

    Gizlilik. Gizli olmak. Saklılık.
  • HAFA'

    Yalın ayak yürümek.
  • HAFA (HAFÂYE)

    Çok yürümekten adamın ayağının ve davarın tırnağının aşınması.
  • HAFAFÎŞ

    (Huffâş. C.) Yarasa kuşları.
  • HAFAGÂH

    f. Gizlenilecek yer, gizlenme yeri, siper.
  • HAFAİR

    (Hafîr. C.) Oyuklar, delikler, çukurlar.
  • HAFAK (HAFAKAN)

    Muzdarib olmak, acı çekmek. * Deprenmek.
  • HAFAKAN

    Sıkıntı. Kalb çarpıntısı. Iztırab.
  • HAFAT

    (Hâfe. C.) Sahiller, deniz kenarları, kıyılar.
  • HAFAVE

    Bir kimseyi mübâlâga ile sormak. * Şefaat etmek. * İkramda ve iltifatta mübâlağa etmek.
  • HAFAYA

    (Hafi. C.) Gizli şeyler. Sırlar.
  • HAFAYA-YI UMÛR

    İşlerin gizli tarafı.
  • HAFAZA

    (Hâfız. C.) Muhafızlar. Muhafız melekler.
  • HAFC

    Titremek. * Ayağını eğri basan.
  • HAFCAG

    Tatar beyi. (Aslı: Kıpçak)
  • HAFD

    Evmek, sür'at.
  • HAFE

    İçine bal konulan sahtiyan tuluk.
  • HÂFE

    (C.: Hâfât) Sâhil, kıyı, deniz kenarı. * İki veya daha fazla sathın, bir açı teşkil ederek birleşmesinden meydana gelen uzunlamasına keskinlik.
  • HAFEDE

    (Hafid. C.) Yardımcılar, hâdimler.
  • HAFEF

    Fakirlik. Darlık. * Şiddet.
  • HÂFE-İ NEHR

    Nehir kenarı.
  • HÂFE-İ TARÎK

    Yol kenarı.
  • HAFELLEH

    Ayaklarının uç kısmı birbirine yakın olup, ökçeleri uzak olan.
  • HAFENDER

    Malını güzel tedbirlerle çoğaltan mal sahibi.
  • HAFER

    Çok fazla utanmak.
  • HAFER

    Çukurdan çıkartılan toprak. * Dişin çürümüş kısmı veya kiri.
  • HAFEŞ

    Gözün küçük olması ve görme kuvvetinin zayıf olması. (Öyle kişiye "ahfeş" derler.)