H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HAVV (HUVV)

    Bal, asel.
  • HAVVA

    Hz. Adem'in (A.S.) muhterem zevcesi, eşi. * Rengi esmere mâil kadın. * Yalancı, kezzab.
  • HAVVAS

    Hurma yaprağı satan kişi. * Hurma yaprağından zenbil yapıp satan kişi.
  • HAVVAT

    Bahadır, çeri, kahraman, öncü.
  • HAVYA

    Madenlerle yapılan kaynak işlerinde, lehimin eritilmesinde kullanılan âlet. Lehimi eritebilmesi için sıcak olarak kullanılması gereken bu havyaların çoğu elektrikle ısıtılır.
  • HAVYAR

    Balık yumurtası. Mersin balığı yumurtasından yapılan siyah, mugaddi ve leziz bir madde.
  • HAVYE

    Tıb: Yaranın etrafındaki kabarık etler.
  • HAVZ

    (C.: Hıyâz) Hususi suretle yapılan su havuzu.
  • HAVZ

    Cem' etmek. Bir şey ilâve etmek.
  • HAVZ

    Seri sevk, yeynilik, sür'atli oluş, hızlılık.
  • HAVZ

    Suya girme. * Sakınılacak işe girişmek. * Başlamak.
  • HAVZA

    Bir hükümetin idaresi altında bulunan bütün ülkeler.
  • HAVZA

    Coğ: Açık ve düz deniz kıyısı. Kenar. * Memleket. * Taraf. * Sınır için: Bir şeyin çevresi içinde olan.
  • HAVZAA

    Kumluktan alınmış bir miktar kum.
  • HAVZAN

    Sarı çiçekli, güzel kokulu bir çiçek. Nilüfer çiçeği. * Tarhun otu.
  • HAVZE

    Nâhiye. * Cemaat, topluluk.
  • HAVZERÎ

    Birbirinden ayrılmayı istemek.
  • HAVZ-I HAYAL

    Hayal havuzu.
  • HAVZ-I KEBİR

    Fık: Büyüklüğü 45 - 50 metre kare genişliğinde olan akmayan, durgun su bulunan havuzdur. Genişliği bu ölçüden küçük olursa ona havz-ı sagir denilir.
  • HAVZ-I KEVSER

    Kevser havuzu. (Bak: Kevser)
  • HAY

    f. Eyvah! Vay!
  • HAYA

    Yağmur. * Ucuzluk.
  • HAYA

    Hicab, utanma, edeb, ar, namus. Allah korkusu ile günahtan kaçınmak.
  • HAYADAR

    f. Utangaç, çekingen, mahcub.
  • HAYADİD

    (Haydud. C.) Haydutlar, eşkiyalar.
  • HAYA-HUY

    f. Çığlık, vâveyla. * Çalıp eğlenmeden çıkan gürültü, ses.
  • HAYAL

    (C.: Hayâlât) Zihnen tasarlanan şey. Hakikatı bilinmeyip akılla tasarlanan veya gölgeli görünen şey. * Asıl olmayan ve akıldan geçen fikir.
  • HAY'AL

    Yakasız gömlek.
  • HAYALÂT

    (Hayal. C.) Hayaller, hülyalar.
  • HAYALÂT-I ÂLİYYE

    Yüksek ve âli hayaller.
  • HAYALEN

    Hayal olarak. Zihinde tasarlayıp canlandırarak.
  • HAYALET

    Göze görünen hayal, karaltı.
  • HAYALÎ

    Hayale âit. Hayale mensub ve müteallik. * Hayal, yahut halk dili ile "Karagöz" oynatanlar.
  • HAYAL-İ BEŞER

    İnsan hayali.
  • HAYAL-İ FENER

    Sihirbaz feneri denilen ve resimli camları olan ve bu resimleri duvara aksettiren fenere benzer bir âlet. * Mc: Son derece vücutça zayıf olan kimseler için kullanılır.
  • HAYAL-İ HÂİL

    Korku ve dehşet veren hayal.
  • HAYAL-İ SEFİD

    f. Beyaz hayal.
  • HAYALİYYUN

    (Hayalî. C.) Romantik şâirler, hayalî yazarlar.
  • HAYALİYYUN MEZHEBİ

    Aslı olmayan ve hayalde tasavvur edilen şeyleri, gerçek olduğunu vehm edenlerin mesleği.
  • HAYAL-PEREST

    f. Hayalî şeylerle çok uğraşan. Çok hayal kuran. Dalgın. Olmayacak şeylerle avunan.
  • HAYAL-PERESTLİK

    Kelâmda hakikatı rencide edecek şekilde lüzumsuz hayallere yer vermek.
  • HAYAL-PERVER

    f. Hayale düşkün.
  • HAY'AME

    Yaramaz huylu, kötü mizaçlı.
  • HAYAT

    Kasaba ve köy evlerinde üstü kapalı, bir, iki veya üç tarafı açık sofa. * Avlu.
  • HAYAT

    Dirilik. Canlılık. Yaşama. Sağlık. * Fık: Allah (C.C.) kendi Zât-ı Ehadiyyetine mahsus bir hayat sıfatı ile muttasıftır. Bu, Hak Teâlâ'nın ilmi ile, irade ve kudret ile ittisafına hâs bir sıfattır. (Bak: Meratib-i hayat) (Hayat, şu kâinatın en ehemmiyetli gayesi.. hem en büyük neticesi.. hem en parlak nuru.. hem en lâtif mâyesi.. hem gayet süzülmüş bir hülâsası.. hem en mükemmel meyvesi.. hem en güzel zineti.. hem sırr-ı vahdeti.. hem rabıta-i ittihadı.. hem en yüksek kemali.. hem en güzel cemali.. hem kemalatın menşei.. hem san'at ve mahiyetçe en hârika bir ziruhu, hem en küçük bir mahluku bir kâinat hükmüne getiren mu'cizekâr bir hakikatı, hem güya kâinatın küçük bir zihayatta yerleşmesine vesile oluyor gibi; koca kâinatın bir nevi fihristesini o zihayatta göstermekle beraber, o zihayatı ekser mevcudatla münâsebettar ve küçük bir kâinat hükmüne getiren en harika bir mu'cize-i kudrettir.Hem hayatın hakikatı altı erkân-ı imaniyeye bakıp, mânen ve remzen isbat eder. Yâni, hem Vâcib-ül Vücud'un vücub-u vücudunu ve hayat-ı sermediyesini.. hem dar-ı âhireti.. hem hayat-ı bâkiyesini.. hem vücud-u melâike.. hem sâir erkân-ı imaniyyeye pek kuvvetli bakıp iktiza eden bir hakikat-ı nuraniyyedir. Hem hayat, bütün kâinattan süzülmüş en sâfi bir hülâsası olduğu gibi, kâinattaki en mühim bir maksad-ı İlahî ve hilkat-ı âlemin en mühim neticesi olan şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbeti netice veren bir sırr-ı azamdır...Evet bu hayatın gayesi ve neticesi hayat-ı ebediyye olduğu gibi, bir meyvesi de hayatı veren Zât-ı Hayy ve Muhyi'ye karşı şükür ve ibadet ve hamd ve muhabbettir ki; bu şükür ve muhabbet ve ibadet ve hamd ise hayatın meyvesi olduğu gibi kâinatın gayesidir. Ve bundan anla ki; bu hayatın gayesini "rahatça yaşamak ve gafletli lezzetlenmek ve heveskârâne nimetlenmektir" diyenler, gayet çirkin bir cehaletle, münkirâne, belki de kâfirâne, bu pek çok kıymettar olan hayat nimetini ve şuur hediyesi ve akıl ihsanını istihfaf ve tahkir edip, dehşetli bir küfran-ı nimet ederler. L.)(Ziya ile mevcudat görünür, hayat ile mevcudatın varlığı bilinir. Her birisi birer keşşaftır. M.)(Ey nefis! Eğer şu dünya hayatına müştaksan, mevtten kaçarsan; kat'iyyen bil ki: Hayat zannettiğin hâlât, yalnız bulunduğun dakikadır. O dakikadan evvel, bütün zamanın ve o zaman içindeki eşya-yı dünyeviye, o dakikada meyyittir, ölmüştür. O dakikadan sonra, bütün zamanın ve onun mazrufu o dakikada ademdir, hiçtir. Demek güvendiğin hayat-ı maddiye, yalnız bir dakikadır. Hattâ bir kısım ehl-i tedkik "Bir âşiredir, belki ân-ı seyyaledir" demişler. İşte şu sırdandır ki; bazı ehl-i velâyet, dünyanın dünya cihetiyle ademine hükmetmişler. Madem böyledir; hayat-ı maddiye-i nefsiyeyi bırak. Kalb ve ruh ve sırrın derece-i hayatlarına çık, bak; ne kadar geniş bir daire-i hayatları var. Senin için meyyit olan mâzi, müstakbel, onlar için hayydır, hayatdar ve mevcuttur. S.)(Vücudun kemali hayat iledir. Belki vücudun hakiki vücudu hayat iledir. Hayat vücudun nurudur. S.)(Hayatı veren O'dur. Ve hayatı rızık ile idame eden de odur. M.)
  • HAYAT-BAHŞ

    f. Hayat bağışlayan, hayat veren, zindelik veren.
  • HAYAT-ENGİZ

    f. Yaşamaya zorlayan, yaşatan.
  • HAYAT-FEZA (EFZA)

    f. Hayat artırıcı, hayat bahşedici. (Bak: Fezâ)
  • HAYAT-I ALİL

    Hasta ömür, hastalıklı hayat.
  • HAYAT-I ASKERİYYE

    Askerlik hayatı.