H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HAYYEN MEYYİTEN

    Ölü ve diri olarak.
  • HAYY-I MEYYİT

    Ölü halinde canlı. * Mc: Hiçbir işe yaramayan, hakiki vazifelerini yapmayan insan.
  • HAYYİR

    (C.: Ahyâr) Çok hayırlı. * Her zaman iyilik yapan kimse. Hayırsever, iyiliksever.
  • HAYYİZ

    Yer. * Cihet, yön. * Mekân. Vüs'at. (Cismin kapladığı hacim)
  • HAYYUT

    Erkek yılan.
  • HAYY-ÜL KAYYUM

    Varlığı, diriliği her an için olup, gökleri, yerleri her an için tutan, daimî her şeye her hususta iktidarı yeten Allah (C.C.) (Bak: İsm-i A'zam)
  • HAYZ

    (C.: Hiyaz) Kadınlara mahsus aybaşı. Kadının âdet hâli. Böyle bir kadına hayize denir. (Kadını döl yatağı denen rahminden, bir hastalık veya çocuk doğurma sebebi olmaksızın, muayyen müddetlerde kan gelmesine o kadının "aybaşısı" denir. Buna ve kan geldiği müddete de hayız müddeti denir. İslâmiyetçe, bu halde bulunan bir kadın, namaz kılamaz, oruç tutamaz ve cinsî münasebette bulunamaz, haramdır.)
  • HAYZA

    Tıb: Kolera denilen hastalık.
  • HAYZERAN

    Halk dilinde hezâren denilen bir cins sıcak iklim kamışı ki, sandalye vs. yapımında kullanılır.
  • HAYZERANE

    Gemi durak yeri, iskele, liman.
  • HAYZERÎ (HAYZELÎ)

    Dura dura yürümek.
  • HAYZEYUN

    Yaşlı, acûz, ihtiyar.
  • HAYZUM

    (C.: Hayazim) Göğüs tahtası.
  • HAZ'

    Muhalefet etmek. * Taksim etmek, bölmek, paylaştırmak.
  • HAZA

    Bu. Şu. O. * Gr: İşaret zamiri.
  • HAZA'

    Kesme, yarma, ameliyat.
  • HAZA'

    Asmacık denilen otun tohumu. (Sara hastalarına iyi gelir.)
  • HAZAB

    Odun. * Yakacak nesne.
  • HAZABÎ

    (Hizbâ. C.) Arızalı topraklar, engebeli yerler.
  • HAZAD

    Yaş ağaçtan kesilmiş budak ve diken.
  • HAZAFİR

    (Hizfâr - Hazfur. C.) Cânibler. * Bir kavmin meşhurları, ileri gelenleri, şereflileri. * Hepsi. Tümü. Mecmu'u.
  • HAZAİN

    (Hazine. C.) Hazineler.
  • HAZAİN-İ MEDFUNE

    Gömülü hazineler.
  • HAZAİR

    (Hazire. C.) Duvar veya çitle çevrilmiş ağıl. * Etrafı duvarla çevrili olan mezarlıklar.
  • HAZAKAT

    İhtisas. Meharet peyda etmek. Üstad olmak. Bir san'atta, hususan tıbda gereği gibi öğrenip mâhir ve mütehassısı olmak.
  • HAZAL

    Selem ağacının kökünden çıkan bir nesne ki, suda ıslatıp yerler.
  • HAZALAN

    (Bak: Hizlân)
  • HAZAM

    Sür'atle yürümek, hızla yürümek.
  • HAZAMA'

    Kulağı enine yarılmış keçi.
  • HAZAMİ

    Güzel kokulu bir ot.
  • HAZAN

    Güz. Sonbahar. * Solgun.
  • HAZANDİDE

    f. Güz mevsimini görmüş, yaprakları sararmış solmuş.
  • HAZANE

    Mc: Gönül, kalb, yürek.
  • HAZANGÂH

    f. Hazan yeri. * Dünya. Göçecek âlem.
  • HAZANÎ

    f. Sonbahar ile alâkalı, güz mevsimine ait.
  • HAZANİSTAN

    f. Sonbahar görmüş, sararıp solmuş yer.
  • HAZANLİKA

    f. Soluk yüzlü, sararmış, solmuş. Hazân yüzlü.
  • HAZANNÜMA

    f. Sonbahar görünüşlü. * Mc: Hüzün ve keder verici.
  • HAZANRESİDE

    f. Sonbahara erişmiş, solup sararmış.
  • HAZAR

    Sulh zamanı. Barış zamanı. * Bir kimsenin huzuru, yakını. * Mukim olmak. Yolcu olmamak.
  • HAZAR

    Tahta ve kereste kesmeğe mahsus su ile işler büyük bıçkı.
  • HAZAR

    Bir şeyi bir kimseye vermeyip men ve hacr etmek.
  • HAZAR VE SEFER

    Barış ve muharebe zamanı. * Evde mukim olma ve yolculuk.
  • HAZARET

    (Bak: Hadâret)
  • HAZARÎ

    Köyde ve kasabalarda yaşayanların yaşayış şekli ve tarzlarına ait. Şehirli. * Sulh ve asâyiş, sükun ve istirahat zamanlarına mensub ve müteallik. Barış ve güvenle alâkalı.
  • HAZAZ

    Yosun.
  • HAZAZE

    Tıb: Bulaşıcı, müzmin bir cilt hastalığı olup sonradan bağırsaklara geçerse öldürücü olur.
  • HAZB

    Yetişmek.
  • HAZB

    Boyamak.
  • HAZB

    Hayvanın memesi şişip emziğinin deliklerinin dar olması. * Ucuz olmak.