H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HEBHEBE

    Dâvet.
  • HEBHEBÎ

    Çoban. * Hizmete koşan yiğit.
  • HEBÎB

    Rüzgâr, yel.
  • HEBİD

    Hanzal otu tohumu.
  • HEBİHA

    Yürürken sallanan kadın.
  • HEBİR

    Çukur yer.
  • HEBİT

    Korkak kimse.
  • HEBİT

    Zayıf, ince deve.
  • HEBL

    Ölüm, mevt. * Taaccüb makamında kullanılır.
  • HEB-LENÂ

    Bize lutfet. Bize ihsan et, bağışla.
  • HEBR

    (C.: Hübur) Çukur yer. * Kesmek. * İki dağ arasında olan düz yer. * Etli, semiz olmak.
  • HEBRA

    Şişman kadın.
  • HEBRAKÎ

    Demirci. * Yabani öküz.
  • HEBRE

    (C.: Heberât) Et parçası.
  • HEBREME

    Obur. Yemeğe düşkün. * Geveze.
  • HEBS

    Hareket.
  • HEBS

    Şâdlık, sürür, neşe, neşat. * Döşemek.
  • HEBŞ

    Cem'etmek, toplamak. * Kazanmak, kesbetmek.
  • HEBT

    Birbiri ardınca vurmak.
  • HEBT

    (Hübut) İniş. Aşağı inme. * Aşağı indirme. Bir yere inip konmak. * Nüzul, illet, maraz. * Zayıflama. * Bir memlekete birisini dâhil ettirmek. * Eksiltmek. * Kötü bir hale uğratmak.
  • HEBUL

    Yavrusu kalmayan deve.
  • HEBUT

    İniş yer.
  • HEBV

    Ateşin sönmesi.
  • HEBVE

    Toz. * Tozlu yol.
  • HEBY (HEBYE)

    Küçük câriye.
  • HEBZ

    Sür'at yapmak, hız yapmak.
  • HECA

    (Hece) Dilin ve ağzın bir hareketi ile çıkan bir veya birkaç harf. Harflerin sesi. Harflerin seslendirilmesi. * Elif-bâ sırasına göre dizili harfler. Bir sözü harfleri ile söylemek. * Şekil. Kıyâfet. * Yemek. * Sükut etmek, susmak.
  • HECACE

    (C.: Hecâcât) Kurbağa.
  • HECAGÛ

    f. Nazım veya nesir yoluyla birinin aleyhinde bulunan. Birini zemmeden, bir kimseyi hicveden.
  • HECCAV

    Çok hicveden. Hiciv söyleyen. (Bak: Hicv)
  • HECE

    (Hecâ) Bir defada söylenebilen, bir veya birkaç harfden meydana gelen sözcük. * Harfleri birer birer söyleyerek okuma.
  • HECE VEZNİ

    Türklerin eskiden kullandıkları nazım âhengi ölçüsüdür ki, buna "parmak hesabı" da denir. Parmak hesabı, Türk edebiyatının başlangıcından XI. yy. a, yani Türklerin aruz veznini öğrenmelerine kadar Türk nazmının yegâne âhengi idi. Aruz vezni kabul edilmekle beraber, hece vezni terkedilmeyerek yine halk edebiyatında kullanılagelmiştir. Hece vezninin 3 den 16 ya kadar muhtelif heceli ölçüleri vardır. En çok kullanılanları 7, 8, 11 ve 14 lü hecelerdir.
  • HECEF

    Yaşlı devekuşu. * Ağır ve boş kimse.
  • HECEMAT

    Hamleler, taarruzlar, hücumlar.
  • HECENNA'

    Uzun ve şişman gövdeli kimse. * Başı dazlak, yaşlı kimse. * Başı dazlak olan devekuşu.
  • HECES

    Gönüle düşen hatıralar.
  • HECHECE

    Çağırmak.
  • HECİ'

    Yer yarığı. * Derin dere.
  • HECİL

    İki dağ arasındaki çukurca kısım. Vâdi.
  • HECİME

    Tulukta biriktirilip ekşitildikten sonra içilen ve köremez denilen süt. * Yoğurt.
  • HECİN

    Pek hızlı yürüyen bir cins deve. * Arap atı ile diğer cins attan doğmuş melez at.
  • HECİR

    Yaz mevsiminde öğle vaktindeki sıcaklık. * Otun kuruması. * Büyük havuz.
  • HECL

    İki dağ arasındaki çukur ve düz yer. * Atmak.
  • HECM

    Hamle etmek. Saldırmak. * Büyük kadeh.
  • HECME

    şiddet, sertlik.
  • HECMEC

    Koç.
  • HECMET-ÜŞ-ŞİTÂ

    Kışın şiddeti. Soğuğun sertliği.
  • HECR

    Ayrılık, firak. * Tıb: Sayıklamak. Hezeyan. (Bak: Hicr) * Çok sıcak günlerde öğle vakti.
  • HECR-İ CEMİL

    Kalben ve fikren onlardan uzak durup fiillerinde onlara uymamakla beraber, kötülüklerine karşılık vermeğe kalkışmayıp müsamaha, idare ve güzel ahlâk ile hüsn-i muhalefet etmek. (E.T.)
  • HECS

    Gönüle düşen hâtıralar.