Aşure adı verilen bir cins tatlıyı yapmakta kullanılan yedi çeşit tahıl.
HEFT-DERYA
Yedi deniz. Pasifik okyanusu, Atlas okyanusu, Karadeniz, Akdeniz, Taberiye, Aral ve Hazer.
HEFTE
Yedi günlük müddet olan hafta.
HEFT-ELVAN
Yedi renk. * Türlü yemeği.
HEFT-ENDAM
Vücudumuzda yedi organ.
HEFT-GÂNE
f. Yedi türlü olan. Yedi tane.
HEFT-HUN
f. Cehennemin yedi tabakası.
HEFT-KALEM
Yedi çeşit yazı. Tâlik, sülüs, tevki, muhfak, reyhanî, rik'a ve nesih.
HEFT-KÂR
f. Yedi türlü iplikle dokunmuş kumaş.
HEFT-MERD
f. Yedi büyükler. (Kutub, gavs, ebdâl, ahyâr, evtâd, nücebâ, nukabâ)
HEFT-RENG
f. Yedi renk.
HEFTÜM
f. Yedinci.
HEFV
Açlık.
HEFVAN
Yanılma, yanlışlık. * Süratle gitme, hızla gitme. * Ayak kayıp sürçme.
HEFVE
(C.: Hefevât) Sürçme, ayak kayması. * Mc: Hata, yanılma. Zelle.
HEGEMONYA
yun. Kuvvetle ve kıymetli vasıflarla olan üstünlük. * Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasi üstünlüğü ve baskısı.
HEHCA'
Kerim, cömert kimse.
HE'HE'
Deveyi yulafa çağırmak. * Gülegen adam.
HE'HEE
Deveyi yulafına çağırıp hey hey demek.
HEJDEH
f. Onsekiz sayısı.
HEK'A
Menazil-i Kamer'den bir yıldız. * Atın göğsü üstündeki dâire.
HEKHEKA
Az birşey verme. * şiddetli seyir.
HEKİM
(Bak: Hakîm)
HEKİR
Taaccüp eden, şaşıran.
HEKK
şiddetli yağmur. * Kılıçla vurmak.
HEKM
Halka şerle taarruz etmek.
HEKR
Taaccüp etmek, şaşırmak.
HEKTAR
Fr. Yüz ar değerinde ölçü birimi.
HEKTOMETRE
Fr. Yüz metrelik uzunluk ölçü birimi.
HEKUR
Uzun, tavil.
HEL
Arapçada soru cümlesinin başına gelen bir harf olup; em bel kad edatları yerinde ve ceza mânasına emri ve bazan isbat, bazan da nehiy için kullanılır.
HEL' (HİL')
Oğlak. (Müe: Hel'a)
HEL MİN MEZİD
Daha yok mu? Daha olmayacak mı? mânâlarında kullanılır.
HELA'
Korku. * Feryad. * Hırs.
HELAHİL
(Hülhül. C.) Tesiri pek kuvvetli ve öldürücü zehir. Panzehiri olmayan ağu.
HELAHİL-RİZ
f. Öldürücü zehir saçan.
HELAK
Yıkılma, bitme, mahvolma. * Harislik ve pek düşkünlük. * Azab. Korku, havf. * Fakr.
HELAKET
Yıkılma. mahvolma. Felâket.
HELAL
Allah'ın müsaade ettiği şey. Haram olmayan. Dinî bakımdan kullanılmasında, yenilip içilmesinde, dinlenmesi veya bakılmasında yahut dokunulmasında nehiy olmayan. * İhramdan çıkan hacı.
HELALÎ
Bürüncük ve pamuk karışımından yapılan bir cins yeli bez. * Yaldızlı bakırdan vaya tahtadan mahfazası olan eski sistem saat. * Helâl ile alâkalı olan.
HELALLI
Zevce, karı, menkuha. Nikâhlı kadın.
HELAL-ZADE
Helâl doğmuş, meşru ve nikâhlı ana-babadan dünyaya gelmiş çocuk. * İyi adam, fenalık yapmaktan çekinen. Sâlih, afif, nâmuskâr.
HELC
İtimat etmeyecek söz söylemek.
HE'LE (HÂLE)
(C.: Hâlât) Ay ağılı, dâire-i kamer.
HELECAN
(Bak: Halecan)
HELEK
İki dağın arası.
HELEKE
Helâk. * Düşen.
HELEL
Örümcek ağı. * Korku. * Yağmur evveli.
HELESAYA ÇIKMAK
Eskiden ramazanlarda iftardan sonra para toplamak için çocuklar tarafından teşkil edilen çalgılı heyetlere katılanlar tarafından nakarat makamında söylenen bir tabirdir. Dilenciliğin kibarcalarından sayılır.
HELEZON
Saat zenbereği gibi gittikçe daralan daire şekli. Sümüklü böcek kabuğu şeklinde olan.