H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HEFT-DANE

    Aşure adı verilen bir cins tatlıyı yapmakta kullanılan yedi çeşit tahıl.
  • HEFT-DERYA

    Yedi deniz. Pasifik okyanusu, Atlas okyanusu, Karadeniz, Akdeniz, Taberiye, Aral ve Hazer.
  • HEFTE

    Yedi günlük müddet olan hafta.
  • HEFT-ELVAN

    Yedi renk. * Türlü yemeği.
  • HEFT-ENDAM

    Vücudumuzda yedi organ.
  • HEFT-GÂNE

    f. Yedi türlü olan. Yedi tane.
  • HEFT-HUN

    f. Cehennemin yedi tabakası.
  • HEFT-KALEM

    Yedi çeşit yazı. Tâlik, sülüs, tevki, muhfak, reyhanî, rik'a ve nesih.
  • HEFT-KÂR

    f. Yedi türlü iplikle dokunmuş kumaş.
  • HEFT-MERD

    f. Yedi büyükler. (Kutub, gavs, ebdâl, ahyâr, evtâd, nücebâ, nukabâ)
  • HEFT-RENG

    f. Yedi renk.
  • HEFTÜM

    f. Yedinci.
  • HEFV

    Açlık.
  • HEFVAN

    Yanılma, yanlışlık. * Süratle gitme, hızla gitme. * Ayak kayıp sürçme.
  • HEFVE

    (C.: Hefevât) Sürçme, ayak kayması. * Mc: Hata, yanılma. Zelle.
  • HEGEMONYA

    yun. Kuvvetle ve kıymetli vasıflarla olan üstünlük. * Bir devletin başka bir devlet üzerindeki siyasi üstünlüğü ve baskısı.
  • HEHCA'

    Kerim, cömert kimse.
  • HE'HE'

    Deveyi yulafa çağırmak. * Gülegen adam.
  • HE'HEE

    Deveyi yulafına çağırıp hey hey demek.
  • HEJDEH

    f. Onsekiz sayısı.
  • HEK'A

    Menazil-i Kamer'den bir yıldız. * Atın göğsü üstündeki dâire.
  • HEKHEKA

    Az birşey verme. * şiddetli seyir.
  • HEKİM

    (Bak: Hakîm)
  • HEKİR

    Taaccüp eden, şaşıran.
  • HEKK

    şiddetli yağmur. * Kılıçla vurmak.
  • HEKM

    Halka şerle taarruz etmek.
  • HEKR

    Taaccüp etmek, şaşırmak.
  • HEKTAR

    Fr. Yüz ar değerinde ölçü birimi.
  • HEKTOMETRE

    Fr. Yüz metrelik uzunluk ölçü birimi.
  • HEKUR

    Uzun, tavil.
  • HEL

    Arapçada soru cümlesinin başına gelen bir harf olup; em bel kad edatları yerinde ve ceza mânasına emri ve bazan isbat, bazan da nehiy için kullanılır.
  • HEL' (HİL')

    Oğlak. (Müe: Hel'a)
  • HEL MİN MEZİD

    Daha yok mu? Daha olmayacak mı? mânâlarında kullanılır.
  • HELA'

    Korku. * Feryad. * Hırs.
  • HELAHİL

    (Hülhül. C.) Tesiri pek kuvvetli ve öldürücü zehir. Panzehiri olmayan ağu.
  • HELAHİL-RİZ

    f. Öldürücü zehir saçan.
  • HELAK

    Yıkılma, bitme, mahvolma. * Harislik ve pek düşkünlük. * Azab. Korku, havf. * Fakr.
  • HELAKET

    Yıkılma. mahvolma. Felâket.
  • HELAL

    Allah'ın müsaade ettiği şey. Haram olmayan. Dinî bakımdan kullanılmasında, yenilip içilmesinde, dinlenmesi veya bakılmasında yahut dokunulmasında nehiy olmayan. * İhramdan çıkan hacı.
  • HELALÎ

    Bürüncük ve pamuk karışımından yapılan bir cins yeli bez. * Yaldızlı bakırdan vaya tahtadan mahfazası olan eski sistem saat. * Helâl ile alâkalı olan.
  • HELALLI

    Zevce, karı, menkuha. Nikâhlı kadın.
  • HELAL-ZADE

    Helâl doğmuş, meşru ve nikâhlı ana-babadan dünyaya gelmiş çocuk. * İyi adam, fenalık yapmaktan çekinen. Sâlih, afif, nâmuskâr.
  • HELC

    İtimat etmeyecek söz söylemek.
  • HE'LE (HÂLE)

    (C.: Hâlât) Ay ağılı, dâire-i kamer.
  • HELECAN

    (Bak: Halecan)
  • HELEK

    İki dağın arası.
  • HELEKE

    Helâk. * Düşen.
  • HELEL

    Örümcek ağı. * Korku. * Yağmur evveli.
  • HELESAYA ÇIKMAK

    Eskiden ramazanlarda iftardan sonra para toplamak için çocuklar tarafından teşkil edilen çalgılı heyetlere katılanlar tarafından nakarat makamında söylenen bir tabirdir. Dilenciliğin kibarcalarından sayılır.
  • HELEZON

    Saat zenbereği gibi gittikçe daralan daire şekli. Sümüklü böcek kabuğu şeklinde olan.