Birden bire şiddetle hislenme. Ürperme. * Coşkunluk. Coşmak.
HEYEF
İnce belli olmak.
HEYELAN
Toprak kayması.
HEYEMAN
(Heym) Şaşkınlık. Tutkun olmak, âşıklık.
HEY'ET
Şekil. Suret. Görünüş. * Birlik teşkil eden şahısların mecmuu. * Gök ve yıldız ilmi. Astronomi. * Duruş, vaziyet, keyfiyet. Tabiat ve cibilliyet. Bir şeyin cibilli vaziyeti.
HEY'ET-İ ASLİYE
Aslındaki şekil ve suret.
HEY'ET-İ A'YÂN
Senato. * Mertebesi yüksek ve itibar edilenlerin heyeti.
Bir şeyin teferruatına ve cüz'lerine bakılmaksızın bütününün gösterdiği hal ve manzara.
HEY'ET-İ TEMSİLİYE
Temsil hey'eti. * Tar: Erzurum Kongresinde Şarkî Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti ismini alan cemiyetin nizamnamesi iktizasınca seçilen şahıslardan teşekkül etmiş olan hey'et. (6 Ağustos 1919)
HEY'ET-İ UMUMİYE
Umumi hey'et. Bir şeyin teferruatları nazara alınmadan olan umumi durumu.
HEY'ET-İ VEKİLE
Vekiller hey'eti, icra vekileri hey'eti. Bakanlar Kurulu. Başbakanın riyaset ettiği heyet.
HEY'ETŞİNAS
f. Astronomi bilgini. Sema ve ecramın ahvâline vâkıf olan.
HEYF
Sıcak rüzgâr.
HEYG
Çoğaltmak.
HEYHA
Deveyi yulafa çağırmak.
HEYHAT
Teneffür ve tehassür ifâde eder; "sakın, savul, yazıklar olsun, uzak ol" mânalarına geldiği gibi, daha ziyade; Eyvah, yazık, ne yazık, ne kadar uzak... gibi mânalar için söylenir.
HEYÎ
f. Varlık, madde.
HEYKEL
Taş, tunç, kil ve alçı gibi maddelerden yontularak, kalıba dökülerek veya yoğurulup, pişirilerek yapılan insan, hayvan vs. şekli. * Büyük bina, anıt, büyük ve yüksek yapı, âbide. * Mc: Soğuk ve duygusuz kimse. * Güzel ve yakışıklı kişi.