H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HEZME

    Elle basıldığında veya sıkıldığında oluşan çukur.
  • HEZMELE

    Bir cins yürüyüş.
  • HEZR

    Saçmasapan, boş ve mânâsız söz.
  • HEZRA

    (C.: Hezrât) Vurmak.
  • HEZREME

    Sür'atle okumak. Sür'atli kelâm.
  • HEZZ

    Vurmak, dövmek. * Isırmak.
  • HEZZ

    Hareket ettirmek. Depretmek. Tahrik.
  • HEZZ

    Hızlı okumak. * Süratli kesmek.
  • HEZZA

    İnsan topluluğu, hayvan sürüsü.
  • HEZZAM

    Keskin.
  • HEZZAR

    Devamlı saçmalayan adam.
  • HEZZUZ

    Keskin.
  • HI

    Arabça alfabede dokuzuncu harftir. Ebced hesabına göre 600 sayısına işaret eder.
  • HIBA

    Yağmurdan korunmak için kurulan çadır. Tente.
  • HIBA'

    Atâ, bahşiş, hediye.
  • HIBAB

    (C.: Havâbibe) Hısımlık, yakınlık, akrabalık, karâbet.
  • HIBAB

    Sevişmek, muhabbet.
  • HIBALE

    Kement.
  • HIBAT

    Yüzde olan dağ ve nişân. * Davarın ayağında ve uyluğunda yapılan işâret.
  • HIBAZET

    Ekmek yapma mesleği, ekmekçilik.
  • HIBB

    Bahadırlık, kahramanlık. * Gammazlık.
  • HIBB

    Muhabbet. * Habib. Yoldaş.
  • HIBBE

    Hımhım otunun tohumu.
  • HIBHER

    Galiz, kaba.
  • HIBIK

    Uzun, tavil. * Hızlı yürüyüşlü at.
  • HIBK

    Yellenmek.
  • HIBNE

    (C.: Hıben) Büyük çıban.
  • HIBRAK

    Yellenme.
  • HIBRE

    Tecrübe etmek, denemek, sınamak.
  • HIBRE (HABRE)

    (C.: Hıber-Hıberât) Yemeni, alaca renkli bez.
  • HIBSE

    Yaramaz, habis nesne.
  • HIBTE

    Azıcık süt. * Bir içim su.
  • HIBVE (HUBVE)

    (C.: Hubâ) Gökyüzüne yayılmış büyük bulut. * Dizlerini büküp, mak'adı üzerine oturup, elleri dizleri altından bağlamak. * Bele takılan şey.
  • HICCE

    (C.: Hıcec) Bir kere haccetmek. * Sünnet.
  • HIÇKIRIK

    t. Fazla yemekten ve asabi sebeplerden diyaframın kasılması ve akciğerlerdeki havanın şiddetli ve gürültülü bir şekilde dışarı atılması. * Boğaz tıkanacak surette ve derinden iç çekerek ağlama.
  • HIDA'

    Hile.
  • HIDAC

    Eksik, noksan.
  • HIDANE

    (Bak: Hızane)
  • HIDARE

    Oturma, ikamet.
  • HIDEB

    şişman gövdeli kimse.
  • HIDEMAT

    (Bak: Hidemat)
  • HIDEMM

    Bahşişi çok olan kimse.
  • HIDÎV

    f. Vezir, âsaf. * Kral nâibi. * Osmanlı Padişahı Abdülaziz zamanında (1861 - 1876) Mısır valilerine verilen ünvan. Sultan Abdülaziz, hıdîv ünvanını Büyük Fuad Paşa'nın arzusu üzerine ilk olarak Kavalalı Mehmed Ali Paşa'nın torunu olan İsmail Paşa'ya verdi. (8/6/1867) İsmail Paşadan sonra oğlu Tevfik Paşa, daha sonra da Abbas Hilmi Paşa, Mısır Hıdîvi oldular. Mısır hıdîvleri protokol bakımından şeyhülislâm ve sadrazam ile aynı derecede idiler.
  • HIDÎVÂNE

    f. Bir vezire veya Mısır hıdîvine yakışır şekil ve surette.
  • HIDK

    Kesmek. * İhâta etmek, kaplamak, içine almak.
  • HIDN

    Koltuk altından yan başına varana kadar, kucak. * Nahiye. * Canip, taraf.
  • HIDR

    Mâni, engel. * Perde, hâil.
  • HIDRELLEZ

    (Hıdırellez) Rumi Nisan ayının 23. gününe verilen addır. Bu tarih 6 Mayıs'a tekabül eder. Doğrusu Hızır ve İlyas'tır.
  • HIFA'

    Her şeyin örtüsü ve perdesi. * Kırba örtüsü.
  • HIFAF

    Yeyni, hafif.