H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HİKMET-FEŞAN

    f. Hikmet neşreden, hikmet yayan.
  • HİKMET-FÜRUŞ

    f. Hikmet bildiğini iddia eden, hikmet satan.
  • HİKMET-İ AMELİYE

    Pratik bilgi.
  • HİKMET-İ ÂMME

    Her şeyin alakâlı olduğu İlâhî gaye. Her şeyi kanun ve nizamına itaat ettiren umumi faydalar. Yaratılıştaki, kâinattaki umumi ve ilâhi gaye.
  • HİKMET-İ ATİKA

    Eski hikmet.
  • HİKMET-İ BEDAYİ'

    f. Güzel sanat bilgisi. Güzel san'at sevme (estetik).
  • HİKMET-İ EFGAN

    f. Ağlayıp sızlamanın hikmeti. Feryadın, inleyişin gizli sebebi.
  • HİKMET-İ İLÂHİYE

    Allah'ın hikmeti. Mahlûkatın yaratılışında Allah'ın gayeleri.
  • HİKMET-İ KUR'ANİYE

    Kur'an'a mahsus hikmet. (Amma Hikmet-i Kur'âniye ise; nokta-i istinadı, kuvvete bedel hakkı kabul eder. Gâyede menfaate bedel fazilet ve rızâ-yı İlâhîyi kabul eder. Hayatta düstur-u cidal yerine düstur-u teâvünü esas tutar. Cemaatlerin râbıtalarında; unsuriyet, milliyet yerine râbıta-i dinî ve sınıfî, ve vatanî kabul eder. Gayâtı, hevesât-ı nefsâniyenin tecavüzatına sed çekip ruhu maâliyata teşvik ve hissiyat-ı ulviyyesini tatmin eder ve insanı kemâlât-ı insaniyeye sevk edip insan eder... Hakkın şe'ni, ittifaktır. Faziletin şe'ni, tesanüddür. Düstur-u teâvünün şe'ni, birbirinin imdadına yetişmektir. Dinin şe'ni, uhuvvettir, incizabdır. Nefsi gemlemekle bağlamak, ruhu kemâlâta kamçılamakla serbest bırakmanın şe'ni saadet-i dâreyndir. S.)
  • HİKMET-İ MADDE

    İşin hikmeti.
  • HİKMET-İ SAMEDÂNİYE

    Samed olan Allah'ın hikmeti.
  • HİKMET-İ TABİİYE

    Fizik bilgisi.
  • HİKMET-İ TECRÜBİYE

    Tecrübeye dayanan hikmet ve ilim.
  • HİKMET-İ TEŞRİ'

    (Hikmet-i teşriiye) Şeriata dayanan kanun yapma ilmi. Şer'î ve Rabbanî kanunların hikmeti.
  • HİKMET-NÜMA

    f. Hikmet gösteren.
  • HİKMET-ŞİNAS

    f. Hikmet bilen.
  • HİKMET-ÜL EŞYA

    Eşyanın hikmetleri. Fizik, kimya, botanik gibi ilimler.
  • HİLA'

    (Hil'at. C.) Hükümdar veya vezirler tarafından bir kimseye mükâfat olarak giydirilen kaftanlar, hil'atlar.
  • HİLAB

    İçine süt sağılan kab.
  • HİLAF

    Ters, karşı, zıd. Karşı koymak. Muhalefet etmek.
  • HİLAFEN

    Zıd olarak. Hilaf olarak.
  • HİLAFET

    Bir kimseye halef olmak ve onun yerine geçmek. * Din ve dünya işlerinde umumi reislik. İmam-ül Mü'minîn olan zât, şer'î hükümlerin icrasında Peygamberimiz Hz. Muhammed'e (A.S.M.) halef olduğu için hilafet vazifesini alana Halife denmiştir. Buna İmamet-i Kübra da denir.Hilafet, 1517 (Hi: 923) tarihinde Abbasilerden Osmanlılara intikal etmekle, hilafet ve saltanat birleşmiş oldu. Hilafeti Sultan Selim Han'a terkeden Mısır'da son Abbasi Halifesi El-Mütevekkil idi.(İslâmiyetin himayesi ve i'lâsı, şer'î hükümlerin ve cezaların icra ve ikamesi, askerin techizi, öşür ve zekâtın toplanması ve emsâli muâmelât için ümmet üzerine imâm tâyini farzdır. Halife şer'î hükümlerle idare ve hareket etmekle mukayyettir. Bizzat kendi arzusuna göre hareket edemez ve şeriata muhalif bulunamaz. Bu itibarla da halife, hukuk nizamı ile kayıtlıdır ve seçimle başa geldiği için bir "İslâm Cumhuriyetinin Reisi" olmuştur. İslâm âlimleri, ilim, adâlet, kifâyet ve rey' ve ilmin sıhhati için a'za ve havassa âit selâmet olmak üzere dört şartın bulunmasını icmâen şart kılmışlardır. İslâm diyaneti ve siyasetinde Hâkim, ancak Cenab-ı Hak'tır. Hilafet makamı İlâhî ahkâmı tatbik ve halkı iyi idare ile muvazzaftır.) (Bak: Halife)(Eğer desen: Hilafet-i İslâmiye noktasında İmam-ı Ali'nin fevkalâde iktidarı, hârikulâde zekâsı ve yüksek liyakatiyle beraber seleflerine nisbeten muvaffakiyetsizliği nedendir?Elcevab : O mübârek zât, siyaset ve saltanattan ziyade, daha çok mühim başka vazifelere lâyık idi. Eğer tam muvaffakiyet-i siyasiye ve tamam saltanat olsaydı, "Şâh-ı Velâyet" ünvan-ı mânidarını bihakkın kazanamıyacaktı. Halbuki zâhirî ve siyasî hilafetin pek çok fevkinde manevî bir saltanat kazandı ve Üstad-ı Küll hükmüne geçti; hattâ kıyamete kadar saltanat-ı manevîsi bâki kaldı. M.)
  • HİLAFET-İ SENİYYE

    Büyük, yüce hilafet. Osmanlı Devleti hilafeti.
  • HİLAFETNAME

    Tarikata intisab ile usulü dairesinde belirli mevkilere çıkarak irşad mertebesine yükselenlerden isteklilerin irşad ve terbiyesine ruhsat ve izni mutazammın şeyhi tarafından verilen mühürlü vesika.
  • HİLAFETPENAH

    f. Hilafetin dayanak yeri. Halifeliği haiz bulunan, hilafeti koruyan kimse. Halife, padişah.
  • HİLAFGİR

    (C: Hilâfgirân) f. Zıt düşüncede olan, karşı fikirde bulunan, aleyhinde olan.
  • HİLAF-GİRÎ

    f. Muhalif taraftan olma, karşı tarafı tutma. Hilafgirlik.
  • HİLAF-I ÂDE

    Âdet ve kaidenin aksine. Kaide ve nizama aykırı.
  • HİLAF-I HAKİKAT

    Hakikata muhalif. Gerçeğe ve hakikata zıt.
  • HİLAFINA

    Zıddına, tersine, aksine.
  • HİLAFÎ

    Hilafa, ihtilafa sebeb olana dair.
  • HİLAF-ÜL-ÂDE

    Kaide ve usule karşı.
  • HİLAL

    Sâfi ve halis. * Sıdk ile dostluk etmek. * Ara. Aralık. * Zaman ve vakit. * İki şey arasına sokulmuş olan. * Buluttan yağmurun çıktığı yer. * Gr: Bir kelimenin aslını ve ondan türeyenleri gösteren tertip. * Kulak ve diş karıştırmak gibi şeylerde kullanılan ucu sivri nesne.
  • HİLÂL

    Yeni ay şekli. Yeni ay. * Fık: Yay şeklinde görülen her yeni aya ve her ayın üçüncü gecesine kadar aya hilâl denir. 26 ve 27 nci gecelerdeki aya da hilâl, onda sonrakileri kamer denir. * Cami kubbeleri ve minâre külâhları tepesine konulan alemlerin hilâl şeklinde olan uç kısmı.
  • HİLÂLE

    Ay ağılı, hâle.
  • HİLÂL-EBRU

    f. Kaşı ay gibi olan. Hilâl kaşlı. Yeni ay gibi kaşı olan.
  • HİLALET

    Samimi dostluk.
  • HİLALÎ

    Yeni ay şeklinde olan. * Bir yazı stili.
  • HİLÂL-İ AHDAR

    Yeşilay.
  • HİLÂL-İ AHMER

    Kırmızı ay. Kızılay'ın önceki ismi.
  • HİLÂL-İ ÎD

    Bayram hilali. Bayram edileceğinin anlaşılmasına sebeb olan hilâl.
  • HİLALÎ SAAT

    Kalıbı gümüş olmayıp bakır veya tombak olan eski saatlere verilen addır.
  • HİLÂL-İ SAVM

    Oruç hilâli. Ramazanın geldiği kendisi görünmekle bilinen hilâl.
  • HİLAL-İ SÜTUR

    Satırların aralığı. Satırlar ortası.
  • HİLASÎ

    (Hilâsiyye) Zenci ile beyaz melezi.
  • HİLAŞ

    f. Gürültü, kavga, patırtı, şamata.
  • HİL'AT

    Yüksek makamdaki zatların beğendiği kimseye ve takdir edilen zevata giydirdiği kıymetli, süslü elbise. Kaftan.
  • HİL'AT-DUZ

    f. Kaftan diken, terzi.
  • HİL'AT-I VEDÂ

    Tar: Osmanlılar zamanında saraya misafir edilen kimselere ayrıldıkları zaman giydirilen hil'at.
  • HİL'AT-I VÜCUD

    Vücud elbisesi. Ruhun,içinde bulunduğu ten elbisesi. Cesed.