H Harfi İle Başlayan Osmanlıca Kelimeler

A B C Ç D E F G H I İ J K L M N O Ö P R S Ş T U Ü V Y Z

Osmanlıca Sözlükte Ara

  • HUFRETEYN-İ ENF

    Burun delikleri.
  • HUFTE

    (C.: Huftegân) Yatmış, uyumuş.
  • HUFTE-GÂN

    (Hufte. C.) f. Yatmış olanlar, yatıp uyumuş olan kişiler.
  • HUFTE-GÎ

    f. Yatıp uyuma.
  • HUFUF

    Maişet şiddeti, geçim zorluğu. * Darlık.
  • HUFUK

    Dolanmak.
  • HUFUT

    Sâkin olmak. Ateşin sönmesi. * Sesin kesilmesi.
  • HUFVE

    Yalın ayak olmak.
  • HUFYE

    Saklanma, gizlenme. * Etrafı herhangi bir şeyle ihata edilen şey.
  • HUH

    (C.: Huvhât) Şeftali. * Duvardaki ışık girecek delik.
  • HUK

    f. Domuz, hınzır.
  • HUKB

    (C.: Ahkâb) Seksen yıl.
  • HUK-BAN

    f. Domuz çobanı.
  • HUKERDE

    f. Terlemiş.
  • HUKEŞAN

    f. Tar: Hacı Bektaş şeyhinin Yeniçeri Ocağı nezdindeki vekiline mahsus doksandokuzuncu ortaya 1591 senesinde tâyin olunan Bektaşi müritleri hakkında kullanılır bir tâbirdi. Yeniçeri ocağından yiyip içen ve yeniçeri odalarında yatıp kalkan bu duacıların vazifeleri sabah akşam ordunun selâmet ve muvaffakiyetine dua etmekti. Bunun haricinde merasim esnasında bunlardan sekiz tanesi, yeniçeri ağasının atının önünde yeşil çuha üst elbiseleriyle iki yumruğunu mideleri üstüne bastırarak yürürlerdi. Bu sekiz bektaşiden en kıdemlisi yüksek sesle "Kerim Allah" der, diğerleri de "Hu" diye mukabele ederlerdi. Bundan dolayı bunlara Hukeşan denilmiştir. (O.T.D.S.)
  • HUKK

    (C.: Hukuk-Hıkâk) Hokka.
  • HUKKA

    (C.: Hukuk) Küçük kutu. Hokka.
  • HUKNE

    Tıb: Şırınga. * Şırınga edilen ilâç.
  • HUKUK

    (Hakk. C.) Haklar. * İnsanın cemiyet hayatında riâyet etmesi lâzım gelen kaideler, esaslar, yâni; şer'i ve adli hükümler. Haklıyı haksızdan ayıran kaideler. * Şeriat kitablarında yazılı olan haklar, kanunlar ve kaideler. * Üniversitenin hukuk tahsili yaptıran kısmı. * Hukuk Fakültesi.
  • HUKUKÇU

    Hukuk mütehassısı. Hukuku meslek edinen kimse. Avukat, müdde-i umumi "savcı" ve hâkim.
  • HUKUKÎ

    (Hukukiyye) Hukuka ait, hukuk işleriyle alâkalı.
  • HUKUKİYYAT

    Hukuk bilgisi.
  • HUKUKPERVER

    f. Geçmişi unutmayan, haklara hürmetkâr kimse. Vefalı ve sâdık dost.
  • HUKUKŞİNAS

    Hukukçu, hukuk ilmini bilen. * Vefâlı kimse. Sâdık dost.
  • HUKUK-U CEZAİYYE

    Ceza hukuku.
  • HUKUK-U GAYR-İ MEKTUBE

    Kanunlarda mevcud olmayan örf ü âdet ve teâmül kabilinden olan haklar.
  • HUKUK-U İBAD

    Fık: Akidler ve muamelelerle alâkalı hukuk. İnsanlarla olan muamelelerimizdeki haklar. Ferde ait olan hususi haklar. (Bak: Musibet-i amme)
  • HUKUK-U İSLÂMİYE

    İslâm hukuku.(1937 senesinde "Lâhey"de ikinci defa olarak toplanan bir hukuk konferansına vaki olan dâvete mebni Mısır Cami-ül Ezher'i heyet-i ilmiyesi nâmına, iki İslâm âlimi de iştirak etmiş idi. Ezher mümessilleri, bu konferansta iki esaslı mevzu hakkında mütalaada bulunmuştur. Bu mevzulardan biri: "Şeriat-ı İslâmiye: İslâm hukuku nazarında medenî ve cinaî mes'uliyetler"; diğeri de "İslâm hukukuyla Roma kanunları arasında bir alâka olup olmaması ve İslâm hukukunun Roma kanunlarından müteessir olduğuna dair bazı müsteşriklerin zuumlarını red mes'elesi" idi.Ezher mümessillerinin mütalaaları, İslâm hukukunun yüksekliği ve içtimaî hayatı en mükemmel bir surette mütekeffil bulunması hususunda konferanstaki Avrupa'lı âzanın takdirlerini celb etmiş, bunun neticesinde konferansın bütün âzası, rey birliğiyle aşağıdaki maddeleri karar altına almışlardır:1- Şeriat-ı İslâmiye (İslâm Hukuku), umumi hukukun (mukayeseli hukukun) kaynaklarından biridir.2- İslâm hukuku canlıdır, tekâmüle salihtir.3- İslâm hukuku, bizatihâ kaimdir, başkalarından alınmış değildir.4- Birinci mevzu (Yani: İslâm hukukundaki mes'uliyet bahsi) Konferansın siciline Arapça ile tescil edilecektir. Bu, kendisine müracaat edilmek için hazırlanan mecmua-i ilmiyede de nazara alınacaktır.5- Arapça, konferansta istimâl edilecek ve müstakbel devrelerde de buna devam edilmesi tavsiye olunacaktır.Velhasıl: İslâm hukukunun bu müstakil, yüksek mahiyeti; onu güzelce tetkik eden zatlar tarafından her zaman itiraf edilmektedir. Ancak şunu da ilâve edelim ki: İslâm hukuku, kudsi ve istisnai bir mahiyeti haizdir; bunun başka hukuk müesseselerinden istifade etmiş olması düşünülemez. Fakat Avrupa hukuku, ale-l-ıtlak İslâm fıkhından ve bilhassa Endülüsde ve Afrikada ziyade intişarı cihetiyle Maliki fıkhından pek çok müstefid olmuştur. (Ist. Fık. K.)
  • HUKUK-U MEDENÎ

    Umumi mânada: Temel hak ve hürriyetler ve medeni haklar. Avrupaî mânada ise: Lâik hukuk sistemi, medeni hukuk.
  • HUKUK-U MEKTUBE

    Kanunlarda yazılı olan haklar.
  • HUKUK-U MEVZUA

    Konulmuş kanunların meydana getirdiği hukuk.
  • HUKUK-U MİLEL

    Beynelmilel hukuk. Milletlerarası hukuk.
  • HUKUK-U SİYÂSİYYE

    Siyasi haklar. Memleket idâresini ve halkın hakkını tanıyan hükümlerin tamamı.
  • HUKUK-U TABİİYYE

    İnsanın fıtratında bilkuvve mevcut olup, hak ile bâtılı, iyi ve fenayı bildiren ve insanların toplu bir şeklide yaşamalarını mümkün kılan hükümler.
  • HUKUK-U TEAMÜLİYYE

    Memleketin ahlâkını ve âdatını bildiren örf mânasında kullanılır.
  • HUKUK-U UMUMİYYE

    Cemiyetin bütün fertlerine şâmil olan haklar. (Mülkiyet hakkı, iştirak hakkı vs. gibi.)
  • HUKUK-U ZEVCİYE

    Karı ile kocanın birbirlerine karşı hâiz olduğu haklar. Aile hukuku.
  • HUKUKULLAH

    Fık: İbadetler ve İlâhî cezalar, ukubetlerle alâkalı haklar. * Hukukullah umuma taalluk edip, yalnız bir şahsa âid olmayan ahkâm demektir. Bunlar hukuk-u umumiyeden ibarettir. Cenab-ı Hakk'a izafesi, tazim ve ehemmiyetine işaret içindir (T.H.L.)(Nasıl "Hukuk-u Şahsiye" ve bir nevi "Hukukullah" sayılan "Hukuk-u Umumiye" namiyle iki nevi hukuk var. Öyle de: Mesail-i şer'iyede bir kısım mesâil, eşhasa taalluk eder; bir kısım, umuma, umumiyet itibariyle taalluk eder ki; onlara "Şeâir-i İslâmiye" tabir edilir. Bu şeâirin umuma taalluku cihetiyle umum onda, hissedardır. Umumun rızası olmazsa; onlara ilişmek, umumun hukukuna tecavüzdür. O şeâirin en cüz'isi (sünnet kabilinden bir mes'elesi) en büyük bir mes'ele hükmünde nazar-ı ehemmiyettedir. Doğrudan doğruya umum âlem-i İslâma taalluk ettiği gibi, Asr-ı Saâdetten şimdiye kadar bütün eâzım-ı İslâm'ın bağlandığı o nurani zincirleri koparmağa, tahrib ve tahrif etmeye çalışanlar ve yardım edenler, düşünsünler ki, ne kadar dehşetli bir hatâya düşüyorlar. Ve zerre miktar şuurları varsa, titresinler!... M.)
  • HUL

    (Hâyil. C.) Bela. Zahmet. * Mukabele etmek, karşılık vermek.
  • HULA'

    Büyük emir (iş).
  • HULABİS

    İnce ses.
  • HULAK

    Boğaz ağrısı.
  • HULALET

    Samimi dostluk arkadaşlık.
  • HULAM (HULLÂN)

    Kurban olmayan küçük oğlak.
  • HULASA

    Bir şeyin, bir bahsin özü. Kısaca esası.
  • HULASA-İ KELÂM

    Sözün hülâsası. Sözün özü.
  • HULASATEN

    Kısaca, özet olarak, hülâsa olarak, muhtasaran.
  • HULASAT-ÜL HULASA

    Hulâsanın hulâsası. Özünün özü. * Ayet-ül Kübrâ Risâlesinin hülâsası.
  • HULAVE

    (C.: Halâvi) Kafanın ortası.
  • HULB

    Kuyu dibinde olan balçık. * Ağaç dibinden çıkan budağın yaprağı. * Lif.