Alacaklı kimse tarafından alacak ve verecek kalmadığına dair verilen kâğıt. İbrâ senedi.
İBRANİ
Eski Yahudi Sülâlesi veya o soydan olan.
İBRAR
Yapılan yeminin doğru olduğu tasdik edilme.
İBRAZ
Göstermek. Meydana koymak.
İBRAZ-I FAZL U HÜNER
Hüner ve fazilet gösterme.
İBRE
İnce iğne gibi âlet. * Saatlerde veya pusuladaki rakamlara işâret eden ince âlet. * Çam gibi ağaçların yaprağı.
İBRE-İ HAYYAT
Kendi işlerini bırakıp başkasının işlerini halledip düzeltmeye çalışan adam. * Terzi iğnesi.
İBRET
Uyanıklığa sebeb olan ders. * Çok çirkin ve düşündürücü. * Tuhaf, acâyip.
İBRETAMİZ
(İbret-âmiz) f. İbret öğreten. Ders verici hâdise.
İBRETBAHŞ
f. İbret veren, ibreti iktiza eden.
İBRETBİN
f. İbret almış, ders almış.
İBRETEN
İbret olmak üzere, intibah ve ibret vesilesi olmak için.
İBRETFEŞAN
f. İbret dağıtan, çok mühim ders verici hâdise.
İBRET-İ ÂLEM İÇİN
Bütün âleme ibret olsun diye. Herkese ibret olsun için.
İBRETNÜMA
f. İbret gösteren. İbret veren.
İBRETNÜMUN
f. İbret olan, ders olan.
İBRÎ
Yahudi, İbrani.
İBRÎ
(İbriyye) İğne yapan veya satan kimse. * İğne veya ibresi olan.
İBRİC
Yoğurdu yayıp ayran yapmağa yarayan âlet. Yayık.
İBRİK
(C.: Ebârik) Topraktan, tenekeden, hattâ bakırdan, gümüşten, altundan yapılan emzikli su kabı. * Abdest almağa, çay, kahve v.s. yapmağa yarayan ayrı ayrı ve türlü türlü kaplar. * İyi ve parlak kılıç.
İBRİKDAR
Eskiden sarayda büyük devlet adamlarının konaklarında su döken ve leğen ibrik işlerine bakan kimse.