Zenginleştirme veya zenginleştirilme. * Genişletme.
İSA (A.S.)
Dört büyük peygamberden birisidir. Hakiki Hristiyanlık dininin peygamberidir. Kur'an-ı Kerim'de meziyet ve senası geçmektedir. İncil, mukaddes kitabıdır. Vahiy ile kendine gönderilmiştir. Ancak kendisinden sonra Havarileri tarafından yazılmıştır.(İncil'in bir yerinde İsa (A.S.) demiş: "Ben gideceğim; tâ dünyanın reisi gelsin." Acaba Hz. İsa (A.S.)'dan sonra dünyanın reisi olacak ve hak ve bâtılı fark ve temyiz edip Hz. İsa'nın (A.S.) yerinde insanları irşad edecek, Resul-i Ekrem'den (A.S.M.) başka kim gelmiştir? Demek Hz. İsa (A.S.), ümmetine dâima müjde ediyor ve haber veriyor ki: Birisi gelecek; bana ihtiyaç kalmayacak, ben onun bir mukaddemesiyim ve müjdecisiyim. M.)
İSABET
Rastlamak. Doğruca varıp erişmek. Doğru düşünmek, matluba uygun iş işlemek.
İSABET
Ecir, mükâfât, karşılık vermek. * Doldurmak.
İSABET-İ AYN
Göz değmesi, nazar değmesi.
İSABET-İ RE'Y
Fikir doğruluğu. İsabetli ve yerinde bir düşünce.
İSABETKÂR
f. Doğru rastlayan. İsabetli.
İS'AD
Mes'ud etmek. Mübarek eylemek. İâne, yardım etmek.
İS'AD
Yükseltmek, yukarı çıkarmak. * Mekke-i Mükerremeye gitmek.
İSAET
(Sû'. dan) Kötü iş işlemek. Kötülükte bulunmak. Yaramazlık.
İSAET
Bir işte ihmal ile zarar verme.
İSAF
Eseflendirmek. Esef vermek. * Hışım ve gadab etmek. Öfkelenmek.
İSAF
Asr-ı saadetten evvelki câhiliyet devrinde Mekke putlarından birinin adı.
İS'AF
Birisinin arzusunu, istediğini kabul etmek ve yerine getirmek.
(İsm. den) Ceza. Bir kabahat veya suçun gerektirdiği netice, karşılık.
İSAM
Günaha sokmak, günaha sokulmak.
İSAR
Kendisi muhtaç olduğu halde başkasına nimet vermek, cömertlik, ikrâm. * İhtiyar etmek. * Yumuşatmak. * Dökmek, serpmek. Saçmak.(...Sahabelerin, sena-i Kur'aniyeye mazhar olan "İsar hasletini" kendine rehber etmek, yâni hediye ve sadakanın kabulünde başkasını kendine tercih etmek; ve hizmet-i diniyenin mukabilinde gelen menfaat-ı maddiyeyi istemeden ve kalben taleb etmeden, sırf bir ihsan-ı İlâhî bilerek, nâsdan minnet almıyarak ve hizmet-i diniyenin mukabilinde de almamaktır.(Çünki hizmet-i diniyenin mukabilinde dünyada bir şey istenilmemeli ki ihlâs kaçmasın. Çendan hakları var ki, ümmet onların maişetlerini temin etsin. Hem zekâta da müstehaktırlar. Fakat bu istenilmez; belki verilir. Verildiği vakitte, hizmetimin ücretidir denilmez. Mümkün olduğu kadar kanaatkârane başka ehil ve daha müstehak olanların nefsini kendi nefsine tercih etmek $ sırrına mazhariyetle, bu müdhiş tehlikeden kurtulup ihlâsı kazanabilir... L.)
İSAR
Zengin, maldâr olmak; gani olmak.
İSAR
Keçinin memesine takılan torba, kese.
İSAR
Sargı, bağ. * Esirlik, kölelik.
İ'SAR
İkindi zamanında bulunmak. * Kızın gelinlik çağına gelmesi. * Kasırga.
İ'SAR
Fakirlik. * Borçluya karşı takaza etmek, sıkıştırarak alacağını istemek, güçleştirmek.
İ'SAR
Sürçtürmek, ayak kaydırmak. * Zemmetmek, kötülemek.
İS'AR
Çocuğun diş çıkarması.
İS'AR
Narh koyma, fiat veya pahâ biçme.
İSARE
Koparmak, kaldırmak. * Tozu havaya kaldırmak.
İSARE
Esir etmek ve gezdirmek. * Bağ, bend.
İSAS
Çok sık ve uzun saç veya bitki.
İSASE
Zenginlik, servet. * Göz ucuyla bakma. * Cemiyet, topluluk.
İSAVE
Gammazlık, ağız karalığı.
İSB
Kasık tüyü.
İSBAH
(Sebh. den) Yüzdürme, suda yüzdürülme.
İSBAL
(Sebl. den) Yollama, gönderme veya gönderilme.
İSBAT
Doğruyu delil göstererek meydana koymak. Delil ve şâhitle bir fikrin sıhhatını göstermek. İtiraf, ikrar ve tasdik etmek. * Sabit ve muhkem kılmak. * Bâki ve pâyidar eylemek. * Delil. Bürhan. Şâhit. (Bak: İman-ı bil-âhiret)
İSBAT
Bir hastalığın devamlı olması, müzmin oluşu, ayak kaydırma.
İSBAT-I HÜNER
Maharet ve hüner gösterme.
İSBAT-I VÜCUD
Hazır bulunma. Varlığını gösterme.
İSBATİYECİLİK
(Fr: Pozitivizm) Fls: Bu felsefe nazariyesine göre, isbat yolu ile yakîn, şüphesiz bilginin elde edilebilmesi, tecrübelerle müşahadelerle ve vakıalara istinaden mümkün olacağı iddia edilir. İsbat şeklini ve sahasını daraltıp sadece maddiyata münhasır kılan bu anlayış yalnız maddiyata ait mes'eleler için doğrudur.(Bir şeyden uzak olan bir kimse yakın olan adam kadar o şeyi göremez. Ne kadar zeki olursa olsun, o şeyin ahvali hakkında ihtilâfları olduğu zaman yakın olanın sözü muteberdir. Binaenaleyh Avrupa feylesofları maddiyatta şiddet-i tevaggulden dolayı imân, İslâm ve Kur'ân'ın hakaikından pek uzak mesafelerde kalmışlardır. Onların en büyüğü yakından hakaik-ı İslâmiyeye vukufu olan âmi bir adam gibi de değildir. Ben böyle gördüm, nefs-ül emir de benim gördüğümü tasdik eder. Binaenaleyh şimşek, buhar gibi fenni meseleleri keşfeden feylesoflar Hakk'ın esrarını Kur'ân nurlarını da keşfedebilir diyemezsin. Zira, onun aklı gözündedir. Göz, kalb ve ruhun gördüklerini göremez. Çünkü kalblerinde can kalmamıştır. Gaflet o kalbleri tabiat bataklığında çürütmüştür. M.N.) (Bak: Rasyonalizm)