Çok söylemek. * Türlü şeylerden renk değiştirmek. * Bir şeye fazla tama' etmek. * Kuyu kazıp suyu bulamamak. * Zehirlenme veya hastalıktan dolayı renk değişmesi. * Kuzu, anasını emmek. * Duvarı başı boş salıvermek.
İSHAK (A.S.)
Kur'ân-ı Kerim'de adı geçen peygamberlerdendir. İbrahim (A.S.)ın oğludur. Yakub (A.S.)ın babasıdır.
İSHAKİYYE KÖŞKÜ
Sadrazam İshak Paşa tarafından Sultan İkinci Bayezid için, Topkapı surları dahilinde yaptırılmış olan köşkün adıdır. Bânisinin ismine nisbetle bu adı almıştır. (O.T.D.S.)
İSHAL
Mülâyim ve düz bir yere varmak. * Tıb: Barsakların iltihabından soğuk algınlığından hâsıl olan sürgün, iç sürme.
İSHAN
Isıtma, ısıtılma. * Kızdırma veya kızdırılma.
İSHAN
Aslında kalınlık demek olan sihan ve sehânetten kalınlaştırmak demektir. Siklet de sehanetin lâzımı olmak itibariyle: "Falan kimseyi, hastalığı veya yarası ağırlaştırdı, yerinden kımıldatmaz etti." mânâsına "İshanehül maraz evilcerh" denilir. Harbde düşmanın esaslı kuvvetlerini iyiden iyiye vurarak, ordusunu derin ve geniş bir suretde yaralayıp, kımıldanamıyacak bir hâle koyacak derecede kat'iyyen mağlub etmeğe de ishan tâbir edilir.
İSHAN-I AYN
Ağlatma. Göz kızartma.
İSHAR
Uyundırma. * Gece uyutmayıp, uyanık durdurma.
İSHAT
Darıltma, gücendirme.
İSİK
Çukurluk, engebelik. Çukurlu.
İSİMLİK
Tar: Saraylılar tarafından gönderilen hediyelik şeylerin kimin tarafından gönderildiğini belirten adres pusulası.
İSKA
Su vermek, sulamak.
İSKAB
Ateş yakma.
İSKAL
Ağır bir şey yüklemek.
İSKALARYA
ing. Çarmıkların halat basamakları.
İSKÂN
Yerleştirmek. Bir yeri mesken yapıp oturmak. * Sâkin.
İSKANDİL
ing. Denizin derinliğini ölçmeğe yarayan ve gemilerde kullanılan bir âlet. * Bir şeyin hakikatını anlamağa çalışma. Yoklama, deneme, tecrübe etme.
İSKÂN-I MUHACİRÎN
Göçmenleri yerleştirme.
İSKAR
(Sekir. den) Sekir verme, sarhoş etme.
İSKARLAT
İtl. Eski devirlerde Venedik mensucatından, boyası has ve kumaşı dayanıklı bir nevi çuhanın adı idi ve şarkta pek makbuldü. Yeniçeri Ocağı ileri gelen ağalarına, sekbanbaşıya ve yeniçeri kâtibine her sene bu çuhadan verilir veya bedeli para olarak tahsis olunurdu. Bu paraya da "İskarlat bedeli" denirdi. (Ta. L.)
İSKARMOZ
Gemilerin kaburgalarını teşkil eden eğri ağaçlar. * Kayıklarda kürek takılıp çekilen ağaç çiviye de bu ad verilir.
İSKARPİN
Fr. Konçsuz veya yarım konçlu zarif ayakkabı. Alafranga hafif kundura.
Binada yüksek yerleri yapabilmek için kurulan geçici sal. * Deniz nakil vasıtalarının yanaşabilmeleri için deniz kıyısında yapılan yer. * Deniz kenarında ve deniz vasıtalarının yanaşmasına elverişli kasaba. * Bir memleketin deniz yolu ile yapılan ticaretine vasıta olan liman. * Geminin sol yanı.
İSKELET
Fr. Vücudun kemik çatısı.
İSKENDAN
f. Kilit.
İSKENDER
(M. Ö. 356-323) Aristo'dan ders almış bir imparatordu. İskender-i Rumi de denir. Bundan başka ismi geçen bir de İskender-i Zülkarneyn vardır. (Bak: Zülkarneyn)
İSKEREK
f. Hıçkırık.
İSKETE
Güzel ve çok öten sarı kanatlı bir cins küçük kuş.
İSKİZ
(İskize) f. Hayvanın sıçrayıp kıç atması. * Hayvanın ürkerek attığı çifte.
İSKOLASTİK
(Bak: Skolastik)
İSKONA
İtl. Buharlı gemilerin icadından evvel kullanılan iki direkli yelkenli harp gemilerine verilen addı.
İSKONTO
(Bak: Tenzilât)
İSLA'
Teselli verme, avutma.
İSLAB
Giderme, selbetme. Kapıp götürme.
İSLAC
Kara tutulma. Karlı olma.
İSLAF
Para peşin, mal veresiye olan bir alışveriş. * Tarlayı aktarmak.