İki ile alâkalı. * Pazartesi günü ile alâkalı. * Her pazartesi günleri oruç tutan kimse.
İSNEYN
İki. (2) * Pazartesi günü.
İSNEYNİYYET
İkilik, ikiden ibaret olma.
İSPAH
(İspeh) f. Asker, nefer, er.
İSPANYOL
İspanyalı.
İSPANYOL HASTALIĞI
Grip, nezle. Paçavra hastalığı. (İlk önce İspanya'da farkına varıldığı için bu isimle meşhur olmuştur.)
İSPARÇENE
İtl. Halatın üzerine sarılan kendir ve ip. * Halatı meydana getiren üç boy bükmenin beheri.
İSPEHBED
f. Başbuğ, hükümdar, hâkan, kağan.
İSPENAH
f. Ispanak.
İSPER
f. Savaş âletlerinden kalkan.
İSPERGAM
f. Fesleğen çiçeği. * Gül. * Yeşillik.
İSPERHEM
f. Fesleğen.
İSPERLOS
f. Saray, konak, kâşâne.
İSPİD
f. Ak, beyaz.
İSPİDKÂR
f. Kalaycı.
İSPİR
Arabacı. Arabacının yanında bulunan at uşağı. * Zabıta memuru. * Beyaz doğan kuşu.
İSPİRALYA
İtl. Gemi güvertelerinde kamaraları aydınlatmak için açılan küçük kaporta.
İSPİRTİZMA
Fr. Ölülerin ruhlarıyla bazı şartlar altında haberleşmenin mümkün bulunduğuna inanan görüş ve bu maksatla yapılan tecrübeler.(İşte eski zaman kâhinleri gibi şimde de medyumlar suretinde yine bir nevi kâhinlik Avrupa'da ispirtizmacıların içlerinde baş göstermiş. M.)
İSR
Alâmet. Nişane. * Ayak izi. * Yol. Meslek. * Başlamak ve azimet etmek.
İSRA'
Hızlandırmak. Sür'atlendirmek. * Geri döndürmek. Göndermek.
İSRÂ
Yürütmek, göndermek. * Gece seferi yapmak. * İrsâl etmek.
İSRÂ SURESİ
Kur'an-ı Kerim'de 17. Suredir. Mekkidir.
İSRAC
(Sirac. dan) Yakma, yandırma.
İSRAF
Lüzumsuz yere harcamak. Malı ve parayı lüzumsuz yere sarf etmek. İhtiyacından fazla istihlâk etmek ve harcamak. * En lüzumlu aslî vazifeleri bırakıp en lüzumsuz veya zararlı şeylerle meşgul olarak ömrünü veya gençliğini boş yere harcamak.(Hâlik-ı Rahim, nev-i beşere verdiği nimetlerin mukabilinde şükür istiyor. İsraf ise; şükre zıttır, nimete karşı hasâretli bir istihfaftır. İktisad ise: nimete karşı ticaretli bir ihtiramdır. L.)(Bir lokma kırk paraya, diğer bir lokma on kuruşa... Ağıza girmeden ve boğazdan geçtikten sonra birdirler. Yalnız, birkaç saniye ağızda bir fark var. Müfettiş ve kapıcı olan kuvve-i zâikayı taltif ve memnun etmek için birden ona gitmek, israfın en sefihidir. M.)
İSRAFAT
(İsrâf. C.) İsrâflar, lüzumsuz yere harcamalar.
İSRAFİL
Dört büyük melekten biri olup Kıyamet günü cesedlere nefh-i ruh etmeğe ve Sur'u üfürmeğe vazifelidir. (Bak: Melâike)
İSRAİL
Hz. Yakub'un (A.S.) lâkabı olup sonradan bütün o soydan gelenlere Benî İsrail denmiştir. İsrail oğulları, Yahudiler.
İSRAİLİYAT
Zamanla hurafeye inkılâb etmiş, Yahudilikten kalma haberler, hikâyeler. İsrail oğullarına mahsus hikâyeler, hâdiseler.(İsrailiyyatın bir tâifesi ve hikmet-i Yunaniyyenin bir kısmı, daire-i İslâmiyete duhul etmeleriyle, din süsüyle görünerek, efkârı ihtilâle verdiler. Şöyle ki: O necib kavm-i Arab, zaman-ı cahiliyette bir ümmet-i ümmiyye idi. Vakta ki içlerinden hak tecelli edip istidad-ı hissiyatları uyandı da meydanda yol açan din-i mübini gördüklerinden umum rağabat ve meyilleri, yalnız dinin mârifetine inhisar eylediler. Fakat kâinata olan nazarları teşrihat-ı hikemiyye nazarıyla değil, belki istitraden yalnız istidlâl için idi. Onların o hassas zevk-i tabiilerine ilham eden yalnız onların fıtratlarına münasib olan geniş ve ulvi muhitleri; ve safi ve müstaid olan fıtrat-ı asliyeleri tâlim ve terbiye eden yalnız Kur'an idi. Bundan sonra kavm-i Arab, sair akvamı bel' ettiği gibi milel-i sairenin mâlumatları dahi Müslüman olmaya başladığından, muharrefe olan İsrailiyat ise: Vehb, Ka'b gibi ulema-i ehl-i kitabın İslâmiyetlerinin cihetiyle Arapların hazain-i hayalâtına bir mecra ve menfez bularak o efkâr-ı safiyeye karıştılar. Hem sonra da ihtiram dahi gördüler. Zira ulema-i ehl-i kitaptan İslâmiyete gelenler, İslâmiyet şerefiyle gayet celâlet ve tekemmül ettiklerinden, mâlumat-ı müzahrefe-i sâbıkaları makbule ve müselleme gibi oldular.. reddedilmedi. Çünki İslâmiyetin usulüne musadim olmadığından hikâyat gibi rivayet olunur iken ehemmiyetsizliği için tenkitsiz dinlenirler idi. Fakat hayfâ! Sonra hak olarak kabul edildiler. Çok şübeh ve şükukâta sebebiyet verdiler.Hem de vaktaki şu İsrailiyat, kitap ve sünnetin bazı imaatlarına merci ve bazı mefahimlerine bir münasebetle me'haz olabilirler idi. Fakat âyât ve hadisin mânâları değil. Belki faraza doğru olsalar idi, mâsadak ve efradından olmaları mümkün olduğundan; su'-i ihtiyarlarıyla başka bir me'hazı bulmayan veya atf-ı nazar etmeyen zahirperestler, bazı âyât ve ehâdisi o hikâyat-ı İsrailiyyeye tatbik ederek tefsir eylediler. Halbuki Kur'anı tefsir edecek yine Kur'an ve hadis-i sahihtir. Yoksa; ahkâmı, mensuh olduğu gibi kısası dahi muharrefe olan İncil ve Tevrat değildir. Evet, mâsadak ile mânâ ayrıdırlar. Halbuki: Mâsadak olmaya mümkün olan şey, mânâ yerine ikame olundu. Çok da imkânât vukuata karıştırıldı... R.N.)
İSRAR
(Bak: Israr)
İSRAR
(Sırr. dan) Sır saklamak, gizlemek. Gizlenmesi lâzım bir şeyi gizlemek.
İSRAR-I ESRAR
Sırların gizlenmesi.
İSTADE
f. Ayakta durmuş.
İSTAH
f. Budak, taze filiz.
İSTANBUL
Türkiye'nin en büyük şehri ve Osmanlı İmparatorluğu'nun taht şehri (1453-1922). İslâm halifeliğinin son merkezi (1516-1924). Türklerden önce Bizans "Doğu Roma" İmparatorluğu'nun taht şehri idi (395-1453). * İstanbul ismi, Rumca şehre veya şehirde demek olan (İstin polin) tabirinden galat olup, bu ismin Osmanlılar tarafından fetih esnasında verilmiş olduğu rivayet ediliyorsa da, Osmanlılardan evvel şehrin bu isimle yâd olunmakta bulunmuş olduğu muhakkak olup, hattâ yedinci hicri yüzyılın ortalarında yani fetihten iki asır önce yazılmış olan "Yakut-u Hamevî'nin Mu'cem-ül Büldan'ında bu isim yazılmıştır. Bununla beraber Osmanlılar yanında dahi Edebiyat lisanında ekseriya "Kostantiniyye" ismi kullanılmıştır; hattâ bazan "İslâmbol" şeklinde yazılmıştır.
İSTANBUL EFENDİSİ
İstanbul kadıları (hâkimleri). Bu tabir hicri 1000 tarihinden sonra kullanılmağa başlanmış ve daha sonraları terkolunmuştur.
İSTAR
(Satr. dan) Yazı yazma.
İSTAR
Yüzletme, astar çekme. * (C.: Esâtir) Altıbuçuk dirhem ağırlığında (19.5 gr.) bir ölçü. * Dört tane. * Dört veya dört buçuk miskal.
İSTARE
f. Yıldız.
İSTARE
Perde, zar.
İSTASYON
Fr. Demiryolu durağı.
İSTATİSTİK
Fr. Bir neticeye varmak veya bir hüküm çıkarmak için metodlu olarak mevcud lüzumlu şeyleri toplayıp sayı hâlinde göstermek işi ve bu işle meşgul olan ilim.
İSTEBRAK
İpekten mâmul ve sırma ile işlenmiş bir çeşit kumaş. Kalın ipek kumaş.
İSTEL
f. Göl.
İSTEM
Zulüm ve sitem.
İSTENBE
f. Cesur, yiğit, bahadır, kahraman. * Çirkin. * Kâbus.
İSTIKSAR
(Kasr. dan) Kısma. Bir şeyin kısaltılmasını isteme.